Yazar "Tansel, Özlem" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 13 / 13
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Çoğul dirençli Mycobacterium tuberculosis izolatlarında sekonder ilaçlara direnç ve epidemiyolojik takip(2002) Tansel, Özlem; Otkun, Metin; Akata, Filiz; Otkun, Tatman MüşerrefTürkiye'nin yedi bölgesinden toplanan 92 hem isoniazid hem de rifampisine dirençli Mycobacterium tuberculosis izolatı bu çalışmaya alınmıştır. Sekunder antitüberküloz ilaçlara duyarlılık testi BACTEC yöntemiyle yapılmıştır. En etkili sekunder ilaçlar sırasıyla amikasin, kapreomisin, kanamisin, ofloksasin, ethionamid, rifabutin olarak saptanmıştır. IS6110 tiplendirmesi yapılabilen 81 izolat için 59 farklı patern (% 72.8) saptanmıştır, düşük kopya sayısına sahip izolatlann oranı % 35.8'dir. Spoligotyping yöntemiyle 92 izolat için 41 farklı patern (% 44.5) bulunmuştur. Üç spoligotyping ailesinin paterni izolatlanmızm % 40.2'sini temsil etmektedir ( %18.5 T, %16.3 LAM, % 5.4 Haarlem). İzolatlanmızm spoligotyping paternleri Avrupa kökenlerinin dağılımına benzemektedir. Bu bulgular çoğul dirençli izolatlanmızm birbirlerinden farklı kaynaklardan köken aldıklanm, ilaç direncinin farklı hastalarda tedavi yetersizlikleri gibi nedenlerle bağımsız olarak geliştiğini düşündürmektedir. Rifampisin direncinden sorumlu RNA polimeraz enziminin beta alt ünitesini kodlayan rpoB genindeki mutasyonlarm saptanması için DNA dizi analizi yapılmıştır. Bu izolatlarda rpoB geninde en sık mutasyonlar 531. kodonda (% 53.3), 526. kodonda (% 13) saptanmıştır, % 18.5 oranında ise mutasyon bulunamamıştır. En sık görülen amino asid değişikliği Ser53 ILeu (% 50) olarak bulunmuştur. İsoniazid direncinden sorumlu katalaz peroksidaz enzimini kodlayan katG ve mikolik asidi sentezleyen enzimi kodlayan inhA genlerindeki mutasyonlar reverse hibridizasyon yöntemiyle araştınlmıştır. KatG genindeki Ser315Thr mutasyonu izolatların % 56.5'inde, inhA genindeki Thr209Met mutasyonu ise % 10.9'unda saptanmıştır. Bir izolatta her iki gende de mutasyon bulunmuştur (% 1.0). Moleküler yöntemlerle sadece r/705531, rpoB526, katG315, inhA2Q9 mutasyonlannın bulunması bile yaklaşık % 66 olasılıkla bu dirençli izolatlann hızlı bir şekilde saptanmasını sağlayacaktır. Bu bilgiler ülkemizde çok ilaca dirençli tüberküloz hastalanmn tedavilerinin doğru planlanmasında ve bulaştıncılıklannın önlenmesinde yararlı olacaktır.Öğe Çok ilaca dirençli Mycobacterium tuberculosis suşlarının sekonder antitüberküloz ilaçlara duyarlılık sonuçları(2003) Akata, Filiz; Mayda, Pelin Yüksel; Kuloğlu, Figen; Tansel, ÖzlemEn azından izoniyazit ve rifampisine dirençli Mycobacterium tuberculosis suşlarıyla meydana gelen hastalığa, çok ilaca dirençli tüberküloz (ÇİD TB) denir. Bu hastaların tedavisinde sekonder antitüberküloz ilaçlara yer verilmektedir. Bu çalışmanın amacı, yerli çok ilaca dirençli M. tuberculosis suşlarının sekonder antitüberküloz ilaçlara duyarlılıklarını saptamaktır. Türkiye'nin değişik bölgelerindeki hastalardan izole edilen 64 çok ilaca dirençli M. tuberculosis susuna sekonder antitüberküloz ilaçlar için duyarlılık testleri mikrodilüsyon 'buyon' minimum inhibitor konsantrasyon yöntemiyle yapılmıştır. Bu suşların duyarlılık oranları siprofloksasin, amikasin, klaritromisin, kapreomisin, etiyonamit ve doksisiklin için sırasıyla %82.8, %56.3, %54.7, %48.4, %32.8, %18.8 olarak bulunmuştur. Rifabutin ve sikloserine duyarlı sus saptanamamıştır. Bu veriler, Türkiye'deki ÇİD TB hastalarının tedavilerinin planlanmasında yol gösterici olacaktır.Öğe Edirne'de erişkinlerde hepatit E virus enfeksiyonu epidemiyolojisi(2009) Eker, Alper; Tansel, Özlem; Kunduracılar, Hakan; Tokuç, Burcu; Yuluğkural, Zerrin; Mayda, Pelin YükselHepatit E virusu (HEV), asemptomatik seyirden gebe kadınlarda sıklıkla görülen fulminant hepatite kadar değişen klinik tablolara neden olabilmektedir. Hepatit E epidemilerinin çoğu kirli su kaynaklıdır ve virus fekal-oral yolla bulaşmaktadır. Yaygınlığı, toplumun sosyoekonomik düzeyi ile yakından ilişkilidir. Edirne'de ilk kez yapılan bu toplum tabanlı çalışmada, il merkezinde HEV seroprevalansının ve risk faktörlerinin saptanması amaçlanmıştır. Çalışmaya, Edirne il merkezinden nüfusu yansıtacak şekilde seçilen 15 yaş üzeri 582 kişi (273 erkek, 309 kadın) alınmış ve bu bireylerin serumlarında HEV IgC antikorları EUSA yöntemiyle araştırılmıştır. Çalışmamızda 3'ü erkek 11'i kadın olmak üzere toplam 14 kişide HEV-lgG antikor pozitifliği bulunmuş ve ilimiz için HEV seroprevalansı %2.4 olarak saptanmıştır. Seropozitif olan olguların yaş ortalaması 50.9 ± 16.8 yıl iken, seronegatif grubun yaş ortalaması 40.7 ± 16.9 yıl olarak belirlenmiş ve bu fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p= 0.027). Bu durumun, ilimizde su temini ve çevre sanitasyon koşullarının Türkiye'nin diğer bölgelerine göre daha iyi olması nedeniyle HEV sero- pozitifliğinin ileri yaşlara kaymasından kaynaklandığı düşünülmüştür. Seropozitif ve seronegatif olgular arasında sosyoekonomik düzey açısından anlamlı bir fark gözlenmemiş ve her iki grubun da yüksek sosyoekonomik düzeyde olduğu izlenmiştir. Risk faktörlerinin analizi sonünda; sebze ve meyvelerin yıkanmadan tüketilmesi (p= 0.015), yaşanılan evin betonarme olmaması (p= 0.044) ve hayvancılık ile uğraş (p= 0.046), seropozitif grupta istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksek saptanmış, diğer faktörler (evde ya¬şayan kişi sayısı, hanede şebeke suyunun ya da kanalizasyonun olmaması, tuvaletin hane dışında olması, el yıkama alışkanlığının olmaması, ortak eşya kullanımı, çiğ sebze tüketimi, kan transfüzyonu, tıbbi operasyon, diş tedavisi, sarılık geçirme, sarılıklı kişi ile temas, düşük/ölü doğum, şüpheli cinsel ilişki öyküsü) için gruplar arasında anlamlı bir fark belirlenmemiştir (hepsi için p> 0.05). Edirne'de saptanan HEV sero- pozitiflik oranı (%2.4), ülke ortalamasından (yaklaşık %6) düşük bulunmuş olup, ülkemizin batı illerinden bildirilen sonuçlarla uyumludur. Sonuç%olarak, sebze/meyveyi yıkamadan tüketme alışkanlığı olanlarda seropozitifliğin yüksek olması hijyen kurallarına bireysel olarak uyulmamasının HEV ile karşılaşmada önemli bir risk oluşturduğunu göstermekte, hayvancılıkla uğraşanlarda seropozitifliğin anlamlı olarak yüksek olması ise ilimizdeki sporadik olgularda, kontamine sularla bulaşma dışında da bulaşma yolları olabileceğini düşündürmektedir.Öğe Hastane kökenli pnömonilerde etken tespitinin tedavi başarısına etkisi(2010) Edis, Ebru Çakır; Hatipoğlu, Osman Nuri; Yılman, İlker; Eker, Alper; Tansel, Özlem; Süt, NecdetAmaç: Bu çalışmada hastanemizde yoğun bakım dışında gelişen hastane kökenli pnömonili (HKP) olgularda etken tespit edilip edilememesinin, spesifik tedavi alıp alamamanın, erken veya geç uygun antibiyoterapi almanın tedavi başarısına olan etkilerini saptamayı amaçladık.Gereç ve Yöntem: 2005-2006 tarihleri arasında yoğun bakım dışında gelişen HKP nedeniyle prospektif olarak çalışmaya alınan ardışık 154 erişkin hastanın verileri çalışmanın amacına uygun bir şekilde analiz edildi. Etkenin tespit edilip edilememesinin, etkenin erken tespitinin, kültür antibiyogram sonucuna göre spesifik tedavi alıp alamamanın, başlangıçta uygun antibiyotik tedavisi almanın klinik başarı oranları ile ilişkisi x2 yöntemiyle karşılaştırıldı.Bulgular: Spesifik tedavi verilen grup (n=78) ile sadece ampirik tedavi verilebilen grup karşılaştırıldığında (n=76) klinik başarı oranları arasında anlamlı fark saptanmadı. Başlangıçta uygun antibiyoterapi verilen grup (n=42) ile etken tespit edildikten sonra kültür antibiyograma göre başlangıç tedavisi değiştirilen (n=36) grup karşılaştırıldığında klinik başarı oranları arasındaki fark anlamsız bulundu. Başlangıçta uygun antibiyoterapi verilen grup (n=42) ile diğer tüm hastalar karşılaştırıldığında da (n=112) klinik başarı oranları arasında fark anlamsız bulundu. Çalışmanın en ilginç sonucu ise etkenin tespit edilemediği grupta (n=66) tespit edilen gruba göre (n=88) tedavi başarısının anlamlı biçimde yüksek bulunmasıydı (p=0.022).Sonuç: Acinetobacter spp. ve Pseudomonas spp. gibi çok ilaca direnç potansiyeli taşıyan ve hızlı direnç geliştirebilme özelliğine sahip mikroorganizmalarla oluşan HKP'lerde spesifik tedavi verilse dahi klinik başarı oranları düşüktür. Bu sonuç, bu tip özelliklere sahip mikroorganizmalarla oluşacak enfeksiyonları önlemenin, tedaviden daha önemli olduğuna işaret etmektedir.Öğe Mycobacterium tuberculosis suşlarının antitüberküloz ilaçlara direnci: Trakya Üniversitesi Hastanesi'nin iki yıllık sonuçları(2003) Akata, Filiz; Kuloğlu, Figen; Mayda, Pelin Yüksel; Tansel, ÖzlemBu çalışmanın amacı, Trakya Üniversitesi Hastanesi Mikrobiyoloji Laboratuvarı'na Kasım 1999-Kasım 2001 tarihleri arasında gönderilen örneklerde Mycobacterium tuberculosis kompleks üreme oranını ve bu suşların antitüberküloz ilaçlara karşı duyarlılıklarını belirlemek, atipik mikobakteri türlerinin oranı konusunda bilgi edinmektir. Bu amaçla 3816 örneğe BACTEC 460 yöntemiyle tüberküloz kültürü yapılmıştır. Bu örneklerden 134'ünde (%96.4) M. tuberculosis kompleks, beşinde (%3.6) atipik mikobakteri üretilmiştir. Mycobacterium tuberculosis kompleks suşlarmın izoniazit, rifampisin, streptomisin ve etambutole karşı direnç oranları sırasıyla %9, %4.5, %2.2 ve %1.5 olarak saptanmıştır. En az bir ilaca direnç %6, aynı anda izoniyazit ve rifampisin direnci %3'dür. Dört majör antitüberküloz ilacın hepsine duyarlı sus sayısı 119 (%88.8)'du. Sonuçlar, Türkiye genelinde ve Trakya Bölgesi'nde daha önce yapılan çalışmalarla karşılaştırılmıştır.Öğe Ortak besin kaynaklı bir Salmonella enteritidis salgını(2001) Tansel, Özlem; Ekuklu, Galip; Otkun, Ali Metin; Otkun, Tatman Müşerref; Akata, Filiz; Özkan, Erkal; Varol, GamzeBu çalışma Edime yakınlarında konuşlanmış askeri bir taburun yalnızca bir bölüğünde görülen ve Salmonella enteritidis'in neden olduğu besin kaynaklı bir salgının epidemiyolojisini tanımlamak amacıyla düzenlenmiştir. Salgın Centers for Disease Control and Prevention (CDC) standart sürveyans formuyla incelenmiştir. Yenen yemekler ve olgular arasındaki ilişki Fisher kesin ki-kare testiyle incelenmiş, olgu-kontrol çalışmasıyla Odds oranları hesaplanmıştır. Salgın bölükteki 168 askerin 60'ını etkilemiş, bunların 16'sı hastaneye yatırılmıştır. Hastaneye yatırılan 13 ve yemeği hazırlayan üç kişinin dışkısında S. enteritidis üretilmiştir. İzolatların tümü çalışılan antibiyotiklere duyarlı olup aynı plazmit profiline sahiptirler. En yüksek atak hızı % 55.7 ile 24 saat önce yenen omlette saptanmıştır (p<0.001). Olgu-kontrol çalışmasına göre de omlet en riskli yemektir (Odds oranı=7.881; %95 güven aralığı=3.676-16.898). Yemekler dökülmüş olduğundan örnek alınamamıştır. Hastaneye yatırılan tüm olgular iyileşmiş ve üç hafta sonra yapılan kontrol dışkı örneklerinde etken saptanmamıştır. Mikrobiyolojik olarak salgının kesin kaynağı gösterilememişse de epidemiyolojik kanıtlar kaynağın omlet olduğunu düşündürmektedir.Öğe Serologically confirmed cases of Mediterranean spotted fever in the Trakya region of Turkey(2004) Kuloğlu, Figen; Akata, Filiz; Tansel, Özlem; Gürcan, Şaban; Şakru, Nermin; Otkun, Ali Metin; Tuğrul, MuratBu çalışmada Trakya Bölgesi'nde saptanan ve serolojik olarak doğrulanan 13 Akdeniz Benekli Ateşi olgusunun epidemiyolojik, klinik ve laboratuar özellikleri tanımlanmıştır. Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi, Eğitim ve Araştırma Hastanesi' ne 2001-2002 yılları Nisan-Eylül ayları arasında yüksek ateş ve makülopapüler döküntüsü olan hastalar başvurmuştur. IFA testi ile on üç hastanın on ikisinde (%92), Weil-Felix Proteus aglütinasyonu ile altısında (%46) tanısal titreler saptanmıştır. Hastaların çoğunluğu (%69) toplam nüfusu bir milyon olan üç şehrin (Edirne, Tekirdağ, Kırklareli) kırsal kesimlerinde yaşayan tarımla uğraşan kişilerdi. On üç hastanın yaş ortalaması (7 erkek, 6 kadın) 60.1(14.1 (ortalama ± standart sapma)' dır. Bütün hastalarda yüksek ateş ve makülopapüler döküntü vardı. Dokuz hastada (%69) döküntünün avuç içi ve ayak tabanını da tuttuğu saptandı. İki hastada eskar saptandı. Trakya Bölgesi riketsiyozlar gibi kenelerle bulaşan hastalıklar için endemik bir alandır.Öğe Trakya Üniversitesi Hastanesi'ne başvuran 40 bruselloz olgusunun değerlendirilmesi(2003) Yavuz, Meltem; Akata, Filiz; Kuloğlu, Figen; Tansel, ÖzlemBu çalışmanın amacı, Haziran 1994-Temmuz 2001 tarihleri arasında Trakya Üniversitesi Hastanesi'nde bruselloz tanısı alan 40 hastanın retrospektif olarak klinik ve laboratuvar bulguları yönünden değerlendirmekti. Bruselloz tanısı klinik bulgularla beraber pozitif standart tüp aglütinasyon fitresi ($geq$1: 160) ve/veya pozitif kan kültürü ile konuldu. Hastaların 31 'i erkek, dokuzu kadın olup, 25'i çiğ sütten yapılmış peynir yeme öyküsü tanımlamaktaydı. Başvuru yakınmaları arasında en sık olarak ateş (%90), terleme (%82.5), halsizlik (%65), iştahsızlık (%55), artralji (%40), sırt ağrısı (%37.5), kilo kaybı (%27.5) bulundu. Fizik muayenede ise lenfadenopati (%17.5), splenomegali (%40), hepatomegali (%27.5) saptandı. Lökopeni %30, trornbositopeni %35, trombositoz %62.5, anemi %40, eritrosit sedimentasyon hızında artış %90, CRP pozitifliği %82.5, AST artışı %67.5, ALT artışı %55 olguda vardı. Bu olgularda standart tüp aglütinasyon testi pozitifliği %87.5, kan kültürü pozitifliği ise % 72.5 olarak saptandı.Öğe Trakya Üniversitesi Hastanesinde 1997-2002 yılları arasında saptanan Brucella izolatlarının tür biyovar dağılımı(2004) Kuloğlu, Figen; Tuğrul, H. Murat; Gürbilek, Sevil Erdenliğ; Tansel, Özlem; Akata, Filiz; Gürcan, ŞabanBu çalışmada, Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Klinik Mikrobiyoloji Laboratuvan'nda kan kültüründen izole edilen Brucella türleri ve biyotiplerinin saptanması amaçlanmıştır. 1997-2002 yılları arasında 14.815 hastadan yapılan kan kültürünün 48'inden (%0.3) Brucella cinsi bakteriler üretilmiştir. Bu bakteriler, C02 ihtiyacı, H2S yapımı, tiyonin ve bazik fuksine duyarlılık,, Tbilisi fajı ile lizis ve monospesifik A ve M antiserumları ile aglütinasyon sonuçlarına göre değerlendirilmiştir. Sonuç olarak, izolatların 47'sinin (%97.9) B.melitensis, birinin (%2.1) 6.abortus olduğu saptanmıştır. Kırk iki (%89.4) B.melitensis izolatının biyovar3, beşinin (%10.6) ise biyovar 1 olduğu belirlenmiş, tanımlanan tek B.abortus susunun ise atipik bir izolat olduğu görülmüştür.Öğe Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinde 2000-2005 yılları arasında viral ensefalit ön tanılı olguların retrospektif değerlendirilmesi(2008) Yuluğkural, Zerrin; Çelik, Doğan Aygül; Çelik, Yahya; Kuloğlu, Hüsnüye Figen; Büyükkoyuncu, Nilüfer; Tansel, Özlem; Akata, FilizBu çalışmada, 2000-2005 yılları arasında Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Nöroloji ve Enfeksiyon Hastalıkları kliniklerinde viral ensefalit ön tanısı ile izlenen 12'si erkek, 5'i kadın toplam 17 erişkin (>18 yaş) hastanın retrospektif olarak değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Çalışmamızda hastalarda en sık saptanan klinik bulguların; konfüzyon (n:13; %76.4), bulantı-kusma (n:13; %76.4), dezoryantasyon (n: 12; %70), yüksek ateş ve baş ağrısı (n: 11; %64.7), amnezi (n: 10; %58.8), konvülsiyon (n: 9; %52.9), ajitasyon (n: 7; %41), disfazi-afazi (n: 6; %35.3), ense sertliği (n: 5; %29.4) ve fokal nörolojik bulgu (n: 1; %5.8) olduğu belirlenmiştir. Hastalardan altısının yaz, altısının kış, dördünün ilkbahar ve birinin de sonbahar mevsiminde hastaneye başvurduğu izlenmiştir. Hastaların 11'inde (%64.7) elektroensefalografi (EEG)'de ensefalitle uyumlu anormal bulguların varlığı tespit edilmiştir. Kraniyal manyetik rezonans (MR) incelemesi yapılan hastaların %83.3'ünde (10/12), bilgisayarlı tomografi (BT) incelemesi yapılan hastaların ise %58.3'ünde (7/12) ensefalitle uyumlu bulgular saptanmıştır. BOS incelemesinde hastaların %17.6'sında (3/17) glukoz düzeyi düşük, %47'sinde (8/17) protein miktarı yüksek bulunmuş, %41.2'sinde (7/17) BOS'nın direk incelemesinde lenfosit hakimiyetinde hücre artışı saptanmıştır. Hastaların %23.5'inde (4/17) BOS bulgularının normal sınırlarda olduğu izlenmiştir. Hastaların tümüne ampirik asiklovir tedavisi verildiği saptanmış; bir hastanın akut dönemde kaybedildiği, 16 hastada ise tamamen iyileşme sağlandığı tespit edilmiştir. Çalışmamızda değerlendiren olgulardan hiçbirisinin BOS örneklerinden yapılan bakteriyolojik kültürlerde üremenin olmaması, klinisyenleri viral ensefalit tanısına yönlendirmiş, ancak ne yazık ki olguların hiçbirisinde viral etkenin tanımlamasına yönelik araştırma yapılamamıştır. Önemli bir sınırlama teşkil eden bu durumun, hastaların başvurduğu dönemlerdeki laboratuvar olanaksızlıklarına ve/veya klinisyenlerin virolojik tanı yöntemleri konusundaki bilgi eksikliği veya duyarsızlığına bağlı olduğu düşünülmüştür.Öğe Tüberküloz menenjit ve spondilodiskitli bir olguda oküler tutulum(2013) Esgin, Haluk; Kinyas, Şeref; Tansel, Özlem; Kılınçer, CumhurOküler Tüberküloz (TB), Mycobacterium tuberculosisin, göz içinde ve çevresindeki dokularda meydana getirdiği granülomatöz bir enfeksiyondur. Bu olay aktif bir enfeksiyon olabileceği gibi, hipersensitivite veya aseptik reaksiyona bağlı immünolojik bir yanıt da olabilir. TB spondilodiskit tanısıyla ameliyat edilen ve aynı dönemde saptanan TB menenjite yönelik tedavi alan 23 yaşındaki bayan hasta, gözlerinde ağrı ve görme azalması yakınmaları nedeniyle kliniğimize sevk edildi. Her iki gözde yaklaşık 10ar adet tüberkülle seyreden koroidit odakları saptandı. Başlanmış olan anti-TB tedavi ile görme keskinliği ve bulgular kısa sürede düzelme gösterdi. TBa bağlı spondilodiskit, menenjit ve oküler tutulumun aynı anda görüldüğü literatürde benzer bir olgu bulunmaması nedeniyle bu zor olgudaki yaklaşım ve bulgular paylaşılmıştır.Öğe A ventriculoperitoneal shunt infection and subcutaneous abscess due to Brucella abortus(2002) Gezici, Hatice; Otkun, Ali Metin; Shorky, Nadereh; Akata, Filiz; Tansel, ÖzlemBruselloz tuttuğu bölgeye bağlı olarak pekçok nonspesifik semptoma neden olabilir. Burada; brusellozun sinir sistemi, gastro-intestinal sistem ve yumuşak dokuyu tuttuğu 60 yaşındaki bir kadın hasta sunulmuştur. Literatürde bruselloza bağlı ventriküloperitoneal şant infeksiyonu nadirdir ve insizyon bölgesinde subkutan apse ilk kez bildirilmektedir. Endemik bölgelerde akut karnın ayırıcı tanısında bruselloz da düşünülmelidir.Öğe Yoğun bakım dışı koşullarda takip edilen entübe hastalardaki ventilatör ilişkili pnömonilerin değerlendirilmesi(2010) Edis, Çakır Ebru; Hatipoğlu, Osman Nuri; Yılmaz, İlker; Eker, Alper; Tansel, Özlem; Süt, NecdetAralık 2006 tarihine kadar hastanemizde sadece 7 yatak kapasiteli, genellikle postoperatif hastaların izlendiği yoğun bakım ünitesi (YBÜ) mevcuttu. Yatak kapasitesi yetersiz olduğundan dolayı invaziv mekanik ventilasyon ihtiyacı olan hastalar servislerin içinde ideal olmayan koşullarda takip edilmekteydi. Biz bu çalışmada YBÜ dışında, ideal olmayan koşullarda servislerde takip edilmek zorunda kalan ventilatör ilişkili pnömonilerde (VIP) izole edilen etkenleri, tedavi başarısını ve sağkalım oranlarını saptamayı amaçladık.Biz bu çalışmada; YBÜ dışında servislerde invaziv mekanik ventilasyon uygulanan hastalarda geli- şen VIP'li ardışık 43 erişkin hastayı prospektif olarak değerlendirdik. Tüm hastalar tedavi başar ısı açısından Göğüs Hastalıkları, İnfeksiyon Hastalıkları ve hastadan sorumlu klinisyenden oluşan bir ekip tarafından izlendi. Hastaların yaşam sürelerinin analizinde Kaplan Meier yöntemi uygulandı.Bu hastalarda en sık izole edilen etken Acinetobacter spp. (n= 17) olarak saptandı. Tedavi sonu klinik başarı (kür+iyileşme) oranı %20.9 iken bu oran takip sonunda (altı hafta) %16.3'e geriledi. Kaplan Meier sürvi analizine göre 3,14, 42 ve 365. gün sürvi oranları sırasıyla %72, 34, 16, 11 olarak bulundu.VIP ide al yoğun bakım koşullarında yönetilse dahi mortalitesi yaklaşık %50'dir. Gerçek yoğun bakım koşulları dışında ise mortalite %80'lere yükselmektedir. İnvaziv mekanik ventilasyon gereksinimi olan hastalar mutlaka ideal yoğun bakım koşullarında yönetilmelidir.