Yazar "Türe, Mevlüt" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 15 / 15
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Akut inferior miyokard infarktüsünde sirkumfleks arter ve sağ koroner arter tıkanmasının giriş elektrokardiyogramından ayırımı(1999) Kürüm, Turhan; Türe, Mevlüt; Özçelik, Fatih; Özbay, Gültaç; Korucu, Cengiz; Eker, Hüseyin; Öztekin, ErhanBu çalışmada inferior akut miyokard infarktüsü (AMİ) geçirmekte olan hastaların giriş elektrokardiyografilerinden infarktüsten sorumlu arteri (İSA) tahmin etmek için veya koroner arter hastalığının yaygınlığının İSA'i tahmin etme yeteneğini değiştirip değiştirmeyeceğini tayin etmek için giriş EKG'sinin anjiyografik bulgularla karşılaştırılması amaçlanmıştır. İnferior AMİ (DII, DIII, ve/veya aVF'de (1 mm ST-segment elevasyonu) nedeniyle yatırılan 151 hastadan 137 olguya AMİ sonrası ilk 14 gün içinde anjiyografik tetkik uygulandı. DI, aVL ve V1'den V6'ya kadar olan derivasyonlarda 1 mm ST-segment yüksekliği veya depresyonu araştırıldı. Koroner anjiyografi standart yöntemlerle yapıldı. (% 50 çap stenozu olan damarlar belirlendi. İSA'in sirkumfleks (Cc) veya sağ koroner arter (RCA) olmasına göre 2 ana grup oluşturuldu. Bu gruplar koroner arter hastalığının yaygınlığının EKG üzerine etkisini değerlendirmek için 4 alt gruba bölündü. İlk altgrup tek damar tutulumu olarak Cc veya RCA'dan oluştu. İkinci altgrup Cc veya RCA'nın İSA olması koşuluyla tek ve iki damar tutulumlarını kapsadı. Üçüncü altgrup tek, iki ve üç damar tutulumundan oluştu. Dördüncü altgrup sadece Cc+RCA veya RCA+Cc tutulumlarını kapsadı. İki ana grupta ve dört alt grupta İSA Cc olduğunda V1 veya V2'de ST depresyonunun olması RCA tutulumuna göre anlamlı derecede fazla bulundu (p:0.044, p:0.04, p:0.045, p:0.048, sırasıyla). İSA'in Cc olması durumunda V1 veya V2'de ST depresyonu bulunmasının sensitivitesi sırasıyla %100, %91, %84 ve %83, spesifitesi %47, %41, %37 ve %36, negatif prediktif değeri %100, %96, %88 ve %87 olarak bulundu. Sonuç olarak inferior AMİ bulguları gösteren hastalarda V1 veya V2'de ST-segment depresyonunun varlığı Cc tutulumu için duyarlı bulundu, ancak özgül bulunmadı. V1 veya V2'de ST-segment depresyonu yokluğunda Cc tutulumunun olmaması yüksek negatif prediktif değeri olarak elde edildi ve Cc tutulumunun mevcut koroner arter hastalığının yaygınlığından etkilenmediği görüldü.Öğe Birinci basamak için Beck Depresyon Tarama Ölçeği'nin Türkçe çeviriminin geçerlik ve güvenirliği(2005) Dağdeviren, Nezih; Türe, Mevlüt; Aktürk, Zekeriya; Tuğlu, CengizAmaç: Türkiye'deki yaygınlığı %10-20 arasında olduğu bildirilen depresyon, önemli bir sağlık sorunudur. Tanı ve tedavi rehberleri birinci basamakta depresyona yönelik tarama testlerinin kullanılmasını Önermektedir Beck Depression Inventory for Primary Care (Birinci Basamak için Beck Depresyon Ölçeği) (BDÖ-BB) bu amaçla kullanılan uluslararası kabul görmüş bir ölçektir. Bu çalışmanın amacı Beck ve arkadaşları tarafından geliştirilen BDÖ-BB'yı Türkçe'ye uyarlamaktır. Yöntem: BDÖ-BB Türkçe'ye çevrildi ve 20 birinci basamak hastasında denendi. Bu ilk bulgulardan sonra ölçekte değişiklikler yapıldı ve aile hekimliği polikliniğine başvuran 49 ardışık hastaya uygulandı. "İlgi kaybı" maddesinin kaldırılmasıyla Cronbach alfa katsayısının 0.69'dan 0.75'e yükseldiğinin saptanması üzerine bu madde tekrar değerlendirildi ve Türk toplumu için daha anlaşılabilir olacak şekilde değiştirildi. Değiştirilmiş ölçek tekrar aile hekimliği polikliniğine başvuran 50 ardışık hastaya uygulandı. Bulgular: Katılımcıların ortalama yaşı 38 (%9B güven aralığı 42.B - 62.5) idi. 18'i erkek, 32'si kadındı. Ölçeğin Cronbach alfa iç güvenilirlik katsayısı, Spearman-Brown katsayısı ve Guttman Split-Half katsayısı sırasıyla 0.85, 0.86 ve 0 82 olarak hesaplandı. Bütün katılımcıların ve DSM-IV ölçütlerine göre depresyon tanısı alanların ortanca (%25 - %75 persantil) BDÖ-BB puanı sırasıyla 3 (1-7) ve 11 (7-13) idi. Ölçeği doldurmak için gereken medyan süre 7 dakika olarak hesaplandı. Sonuç: Türkçe BDÖ-BB'nın, kısa sürede uygulanabilen güvenilir bir Ölçek olduğu saptandı. BDÖ-BB'nin Türkiye'de birinci basamak hastalarının depresyon açısından taranmasında kullanılmasını öneriyoruz.Öğe Developing and comparing two diff erent prognostic indexes for predicting disease-free survival of nonmetastatic breast cancer patients(2011) Tokatlı, Zehra Füsun; Türe, Mevlüt; Ömürlü, İmran Kurt; Çoşar, Ruşen Alas; Uzal, Mustafa CemAmaç: Cox regresyon analizi ve recursive partitioning analizine dayanan sağkalım ağacı (ST) ile non-metastatik meme kanserli hastaların alt gruplara ayrılmasında farklı prognostik indeksler (Pİ) belirlemek ve bu metodların tahmin güçlerini Kaplan-Meier analizi ile karşılaştırmaktır. Yöntem ve gereç: Veriler, her bir prognostik faktör için 410 hastadan elde edildi. Cox regresyon analizi, ortak değişkenlere göre yaşamsal dağılımı inceleyen bir yöntemdir. ST yöntemi ise recursive partitioning algoritmasına dayanan ağaca yapılı bir sağkalım analizidir. Çalışmada, train ve test setleri için Harrell’ın uyum indeksine göre hata oranları incelendi. Ayrıca train seti için yaşam eğrileri Kaplan-Meier yöntemi ile tahmin edildi. Hastalıksız sağkalım, hastalığın ilk tanısından (ilk tedavinin başlangıcından) ilk nüksüne kadar geçen zaman olarak hesaplandı. Bulgular: 48 aylık ortanca takip sonrası 100 (% 24,4) hastada hastalıksız sağkalım açısından en az bir olay görüldü. Cox regresyon analizinde HER2/neu ve aksiller nodal durumuna dayanan basit bir Pİ geliştirildi. ST metodunda üç değişken belirlendi ve bunlar HER2/neu, aksiller nodal durum ve östrojen reseptör durumu idi. Nüksü belirleyen en önemli faktör aksiller nodal durum idi. Sonuç: ST ve Cox regresyon analizi ile elde edilen Pİ’ler, hastalıksız sağkalımın tahmin edilmesinde benzer performans gösterdi. Modellerin hata oranlarının, train ve test setlerinde birbirilerine yakın olduğu belirlendi. Ayrıca HER2/neu ve aksiller nodal durumun, meme kanserli hastalarda hastalıksız sağkalım süresinin tahmini için en önemli faktörler olduğu belirlendi.Öğe Do dietary calcium ıntake and hormone replacement therapy affect bone mineral density in women?(2008) Özdemir, Ferda; Kabayel, Demirbağ Derya; Türe, MevlütAmaç: Bu çalışmada, kadınların diyetle kalsiyum alım düzeylerinin ve hormon replasman tedavisi (HRT) alma durumlarının menopoz sonrası kemik mineral yoğunluğu (KMY) ile ilişkisi araştırıldı. Hastalar ve Yöntemler: İki yüz menopoz sonrası kadın (ort. yaş 58.89±8.51; dağılım 42-83) geriye dönük olarak değerlendirildi. Menopoz yaşı, menopoz süresi, HRT alıp almadığı ve diyetle kalsiyum alım düzeyleri kaydedildi. Kemik mineral yoğunluğu değerlendirmesi, lomber omurga ve femurdan Dual enerji X-ray absorbsiyometri (DEXA) cihazı kullanılarak yapıldı ve T skorları belirlendi. Bulgular: Hastaların yaşı ve menopoz süresi ile KMY arasında istatistiksel olarak anlamlı düzeyde negatif ilişki vardı. Hormon replasman tedavisi alanlarda, almayanlara göre KMY değerleri daha yüksekti. Diyetle kalsiyum alımı günlük 1000 mg’dan daha fazla olan kadınlarda omurga ve femur KMY değerleri, kalsiyum alımı 600 mg/gün ve 600-1000 mg/gün olan kadınlardan anlamlı derecede daha yüksekti. Sonuç: Menopoz sonrası kadınlarda diyetle alınan kalsiyum düzeyi ve HRT alım durumunun KMY açısından bir belirteç olabileceği düşünüldü.Öğe The effect of health status, nutrition, and some other factors on low school performance using induction technique(2006) Türe, Mevlüt; Aktürk, Zekeriya; Ömürlü, İmran Kurt; Dağdeviren, NezihAmaç: Bu çalışmada Lojistik Regresyon (LR) ve Chi-squared Automatic Interaction Detection (CHAID) yöntemleri kullanılarak bazı faktörlerin (beslenme, sağlık göstergeleri, riskli davranışlar, kişilik özellikleri, aile göstergeleri, vb.) okul başarısı üzerindeki etkileri araştırıldı. Çalışma Planı: Çalışma örneklemi, 2003 yılında Edirne’de okuyan 12150 öğrenciden oluşan çalışma evreninden, tabakalı örneklemeyle rasgele seçilen 873 ortaokul ve lise öğrencisinden oluşturuldu. Bulgular: Duyarlılık, doğruluk ve özgüllük oranları CHAID için sırasıyla %61.19, %67.70 ve %74.25; LR için sırasıyla %50.00, %64.29 ve %75.69 bulundu. Babanın eğitim düzeyi CHAID yönteminde en önemli faktör olarak bulundu. Aynı yöntemle, sigara kullanımı, ev ödevi için ayrılan süre ve beslenme faktörleri, başarısızlığı tahmin eden diğer önemli faktörler olarak saptandı. Sonuç: Sınıflandırma ağacı algoritması, okul başarısının kontrolü için risk analizi ve hedef belirlemede kullanılabilir bir yöntemdir. Bu çalışmanın sonuçları, ortaokul ve lise öğrencilerinin eğitimiyle ilgili kişilere bir kılavuz olarak katkıda bulunabilir.Öğe Hipertansiyonun tahmini için çoklu tahmin modellerinin karşılaştırılması (Sinir ağları, lojistik regresyon ve esnek ayırma analizleri)(2005) Türe, Mevlüt; Ömürlü, İmran Kurt; Yavuz, Ebru; Kürüm, TurhanAmaç: Bu çalışmada, primer hipertansiyonun tahminlenmesinde lojistik regresyon analizi (LR, Logistic Regression Analysis), esnek diskriminant analizi (EAA, Flexible Discriminant Analysis) ve sinir ağları (SA, Neural Networks) yöntemlerinin karşılaştırılması amaçlandı. Yöntemler: Aile hikayesi, lipoprotein A, trigliserid, sigara kullanımı ve vücut kitle indeksi tahminleyici değişkenler olarak ele alındı. Veriler, 2001 yılında Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji Kliniğinden elde edildi. Kontrol ve hipertansiyonlu bireylerden oluşan grupların tahminlenmesinde LR, EAA ve SA yöntemleri kullanıldı. Modellerin performansları ROC analiz ile karşılaştırıldı. Bulgular: Bütün modellerin ROC eğrisi altındaki alanları 0.793-0.984 aralığında yer aldı. Sinir ağlarının duyarlılık, özgüllük ve doğruluk oran-ları %90'dan daha yüksek bulundu. Sinir ağları ve LR ile SA ve EAA'nın ROC eğrisi altında kalan alanları istatistiksel olarak farklı bulundu (sırasıyla, p<0.001 ve p<0.001). Buna karşın EAA ve LR'nin ROC eğrisi altında kalan alanları istatistiksel olarak farklı bulunmadı (p>0.05). Sonuç: Aile hikayesi, lipoprotein A, trigliserid, sigara kullanımı ve vücut kitle indeksi değişkenlerinin, kontrol ve hipertansiyonlu hasta gruplarını tahmin etmede kullanılabileceğine ve SA nın performansının LR ile EAA'dan istatistiksel olarak daha iyi olduğuna karar verildi.Öğe Kadınların yaşam tarzı ve egzersiz alışkanlıklarının postmenopozal dönemdeki kemik mineral yoğunluklarına etkisi(2003) Özdemir, Ferda; Demirbağ, Derya; Güldiken, Semra; Türe, MevlütPostmenopozal dönemdeki kemik mineral yoğunluğu (KMY) üzerine kişilerin yaşam tarzı, alışkanlıkları, beslenme şekilleri ve kronik hastalıkları etki etmektedir. Çalışmamızda kişilerin eğitim, meslek, giyim şekli, güneşlenme ve egzersiz alışkanlıklarının KMY'na etkisini değerlendirerek; osteoporoz (OP) riskine katkılarını araştırdık. Çalışmaya, OP polikliniğine başvuran, yaş ortalaması 58,75±8,75 olan toplam 200 postmenopozal kadın alındı. Olguların yaş, menopoz yaşı, menopoz süresi, mesleği, eğitim durumu, güneşlenme süresi, giyim tarzları ve egzersiz alışkanlıkları kaydedildi. KMY ölçümleri Dual Enerji Xray Absorbsiyometri (DEXA) ile yapıldı. Kişilerin eğitim düzeyleri ile femur boyun (r=0.151, p=0.032) ve wards üçgeni (r=0.208, p=0.003) KMY değerleri arasında pozitif korelasyon tespit edildi. Modern ve kapalı giyim tarzları kullananlar arasında femur wards bölgesinden yapılan KMY ölçümlerinde istatistiksel olarak anlamlı fark bulundu (p=0.021). Egzersiz yapanlarda, L3 (p=0.034) ve femur boynu (p=0.009) KMY değerleri, yapmayanlardan daha iyi olarak saptandı. Ayrıca egzersiz yapan grupta egzersiz süresi ile KMY değerleri arasında da pozitif korelasyon mevcuttu. Kadınlarda yaşam tarzı ve bunun belirleyicisi olan eğitim, meslek, giyim ve egzersiz alışkanlıklarının KMY'nu etkilediği sonucuna vardık.Öğe Kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH) alevlenmelerinin mevsimsel özelliği(2000) Karlıkaya, Celal; Türe, Mevlüt; Yıldırım, ErkanAmaç: KOAH'a bağlı hospitalizasyonlarda mevsimsel değişme olup olmadığını belirlemek. Yöntem: 1987-1998 yılları arasında, göğüs kliniğine yapılan 3617 yatıştan, verileri elde edilen 3089 olgu değerlendirildi. Bulgular: Tüm olguların 397'si (%12.9) KOAH olarak sınıflandırılmıştı (kronik bronşit, amfizem, ICD9: 490-492 ve başka yerde sınıflandırılmayan KOAH, ICD9: 496). Aylara göre KOAH'lı hasta sayısı, toplam yatan hasta sayısına göre standardize edildi ve standardize verilerin üçerli hareketli ortalamaları Fourier analizi ile değerlendirildi. KOAH yatışlarının Eylül ayında artmaya başladığı, Ocak ayında maksimum seviyeye ulaştığı ve Mart ayından sonra azalarak yaz ayları boyunca düşük bir seviyede devam ettiği saptandı (F=7.679, p<0.001). Bu 12 yıllık periyodda KOAH yıllık yatış sayısı 28 olgudan 68'e yükselmesine karşın tüm hastalar içindeki KOAH'lıların oranı %20.3'ten %10.9'a inmişti. Dahası 1987-1990 yıllarında ortalama yatılan gün sayısı 14.4±14.1 günden, 1995-1998 yıllarında 9.8±7.3 güne inmişti (p<0.01). Sonuç: Hasta sayılarının artmasına karşın yatış oranlarının ve yatış sürelerinin azalması, tanı ve tedavideki gelişmeler ile aşılama gibi koruyucu önlemlere daha fazla önem verilmesine bağlanabilir. Hastane morbiditesinin mevsimsel özelliği, alevlenme nedenlerine ışık tutabileceği gibi sağlık hizmetlerinin planlamasında da önemli olabilir.Öğe Küçük hücreli ve küçük hücreli dışı akciğer kanserli hastalarda serum total ve lipide bağlı siyalik asidin marker olarak önemi(2007) Gökmen, Selma Süer; Kazezoğlu, Cemal; Tabakoğlu, Erhan; Altıay, Gündeniz; Güngör, Özgül; Türe, MevlütAmaç: Küçük hücreli ve küçük hücreli dışı akciğer kanserli hastalarda serum total siyalik asit (TSA) ve lipide bağlı siyalik asit (LSA) düzeyleri incelendi ve hastaları sağlıklı bireylerden ve birbirinden ayırmada bu parametrelerin marker olarak rolü irdelendi. Hastalar ve Yöntemler: Çalışmaya henüz hiç kemoterapi ve/veya radyoterapi almamış 102 küçük hücreli dışı ve 57 küçük hücreli akciğer kanserli toplam 159 erkek hasta ve 35 sağlıklı erkek gönüllü dahil edildi. Serum TSA analizinde Warren yöntemi, LSA analizinde Katopodis yöntemi kullanıldı. Bulgular: Küçük hücreli ve küçük hücreli dışı akciğer kanserli hastaların serum TSA ve LSA düzeyleri sağlıklılara göre anlamlı olarak yüksekti (p<0.001), ancak bu iki hasta grubu arasında bu açıdan anlamlı farklılık bulunmadı. ROC (Receiver operating characteristic) analizinde, küçük hücreli dışı akciğer kanserli hastaları sağlıklılardan ayırmada TSA'nın özgüllüğünün, LSA'nın ise duyarlılığının daha iyi olduğu görüldü. Öte yandan, küçük hücreli akciğer kanserli hastaları sağlıklılardan ayırmada LSA'nın daha duyarlı olduğu saptandı. Sonuç: Serum total ve lipide bağlı siyalik asit, küçük hücreli ve küçük hücreli dışı akciğer kanserli hastaları sağlıklılardan ayırmada biyokimyasal marker olarak önemli rol oynayabilir.Öğe Nonlinear Principle Components Analysis (NLPCA) to Determine Preferences of Academic Staff: Preference Maps(2002) Türe, Mevlüt; Süt, Necdet; Yavuz, Ebru; Ömürlü, İmran Kurt; Türe, HülyaBu çalışmada, Trakya Üniversitesi Fakültelerinde görev yapan 936 akademik personele 86 soru içeren anket uygulanarak, tercihlerini belirlemek için "Fakültenizin eksiklikleri nelerdir?" sorusu analiz edildi. Cevaplar, 1'den (en çok tercih edilen) 6'ya (en az tercih edilen) kadar sıralandı. Tercihlerin belirlenmesinde Doğrusal Olmayan Temel Bileşenler Analizinin sıralı çözümü kullanıldı. İki boyutlu çözümlemede birinci boyutun varyansın %73.24'ünü, ikinci boyutun varyansın %26.75'ini açıkladığı bulundu. Açıklanan toplam varyans %99.99'dur. Birinci ve ikinci boyutlardaki Cronbach á katsayıları da sırasıyla 0.93 ve 0.45 olarak bulundu. Sıralı çözümün sonucuna göre, Mühendislik-Mimarlık ve Ziraat Fakültelerinin en çok laboratuara, İktisadi İdari Bilimler ve Fen-Edebiyat Fakültelerinin en çok kütüphaneye gereksinimleri olduğu bulundu. Daha iyi bir eğitim için fakülte yöneticileri bu eksiklikleri gidermelidirler.Öğe Postmenopozal osteoporotik kadınlarda aile hikayesinde osteoporoz varlığının Önemi(2006) Özdemir, Ferda; Kabayel, Derya Demirbağ; Türe, MevlütAmaç: Osteoporoz (OP), kemik kütlesinde azalma ve mikro yapısının bozulması sonucu ortaya çıkan ve postmenopozal dönemde yaygın olan sistemik bir kemik hastalığıdır. Etyolojik risk faktörlerinin araştırılması ve gerekli önlemlerin alınması, OP'un ve olumsuz sonuçlarının önlenmesine katkıda bulunabilir. Bu çalışmada, postmenopozal kadınlarda ailede OP öyküsü olması durumunun, Dual Enerji X-ray Absorbsiometri (DEXA) ile belirlenen T skorları üzerine etkisinin araştırılması amaçlandı. Gereç ve Yöntem: Bu amaçla yaşları 42-84 olan 200 postmenopozal kadın olgu retrospektif olarak incelendi. Tüm olguların demografik özellikleri, menopoza girme yaşları, menopoz süreleri ve ailelerinde OP veya osteoporotik fraktür öyküsü olup olmadığı sorgulandı. Kemik mineral yoğunluğu (KMY) değerlendirmeleri lomber omurga ve femurdan DEXA ile yapıldı. Aile hikayesi pozitif olan grup ile negatif olan grup arasında T skorları karşılaştırıldı. Bulgular: Çalışma bulgularında yaş ve menopoz süresi ile T skorları arasında negatif korelasyon saptandı (p<0,05). Ailesinde OP veya osteoporotik fraktür hikayesi olanlarda aile hikayesi negatif olanlara göre T skorları daha düşük bulundu (p<0,05). Sonuç: Sonuç olarak, postmenopozal kadınlarda ailede OP veya osteoporotik kırık hikayesi olmasının OP ile ilişkili bir risk faktörü olduğu düşünüldü. (Osteoporoz Dünyasından 2006;12:60-3)Öğe Sağlık alanında karar vermede döngüsel süreçlerin kullanımı: bir Markov model uygulaması(2007) Süt, Necdet; Türe, Mevlüt; Şenocak, MustafaAmaç: Çalışmada Markov modelin kavramsal yapısına açıklık getirilerek, sağlık alanında karar verme ve kestirimde bulunmada kullanımının örnek bir model ile gösterilmesi amaçlandı. Çalışma Planı: Markov model kuramını irdelemek için hipotetik bir çalışmayla, St. Jude toplam terapi XIIIB protokolünün akut lenfoblastik lösemideki etkinliğine ilişkin örnek bir model kurgulandı. Başlangıç durumu remisyon olan 10000 denemelik bir kohort benzetim çözümlemesi düzenlenerek 10 döngü sürecinde olguların remisyonda kalma beklentisi hesaplandı. Bulgular: Olayların zamanlaması önemli olduğunda, zaman aşımı karar probleminde risk yaratıyorsa ve olaylar birden fazla kez tekrar edebiliyorsa (nüks gibi), Markov model söz konusu olayları tahmin etmede kullanılabilir bir modelleme türüdür. Kurguladığımız örnek modelin sonucu olarak, St. Jude toplam terapi XIIIB protokolü ile tedavi gören herhangi bir olgunun 2. döngüde relapssız remisyonda kalma olasılığının %43 olduğu ve bu döngüden sonra artan bir hızda düştüğü bulundu. Sonuç: Markov modeller yardımıyla klinik stratejilerin maliyet, etkinlik ve yaşam kalitesi ölçütleri sentez edilerek, bunların sonucunda yaşam beklentisi, kalite düzeltmeli yaşam beklentisi ve yaşam maliyeti hesaplanabilir.Öğe Türkiye'de 1990-1996 yılları arasında görülen meningokoksik menenjit olgularının Fourier Analizi ile incelenmesi(2000) Türe, Mevlüt; Özdamar, KazımAmaç: Bu çalışmada, toplumumuzda bildirimi zorunlu bulaşıcı hastalıklardan olan meningokoksik menenjitin periyodik kalıplarının minimum hata ile belirlenmesinde Fourier Analizi'nin (FA) geçerliliği incelendi. Gereç ve Yöntem: Türkiye'de 1990-1996 yılları arası bildirimi zorunlu olan hastalıklardan meningokoksik menenjit olguları ele alındı ve bu hastalığın mevsimsel ve periyodik zaman kalıpları FA ile belirlenmiştir. Bulgular: Menenjit olguları nüfusa göre standardize edilmiş ve trend analizi sonucunda standardize edilmiş değerlerin eksponansiyel olarak azalma gösterdiği bulunmuştur (y=237.24e-0.014×; t=-10.82; r = -0.77; p<0.001). Varyans Analizi (ANOVA) sonucunda 7 periyodisitenin anlamlı olduğu bulunmuştur. 1993 yılına kadar menenjit olgu bildirimleri yüksek seyrederken 1993 yılından itibaren olgu bildirimlerinde belirgin bir düşme gözlenmiş, 1996 yılında durağanlaşmıştır. FA sonucunda 1993 yılında menenjit bildirimlerinde diğer yıllara göre belirgin bir artış olduğu gözlenmiştir. Menenjit olgularının kış ve ilk bahar aylarında (Ocak, Şubat, Mart ve Nisan) epidemi yaptığı, yaz ve sonbahar başlarında (Temmuz, Ağustos, Eylül ve Ekim) olgu bildirimlerinin enaz düzeye indiği gözlenmiştir. Sonuç: Toplumda görülen bulaşıcı hastalıkların mevsimsel ve periyodik dalgalanmaları FA ile en az hata ile açıklanmaktadır.Öğe Tıp öğrencilerinde alkol kullanımını etkileyen faktörlerin belirlenmesinde yapay sinir ağları ile lojistik regrasyon analizi'nin karşılaştırılması(2005) Ömürlü, İmran Kurt; Türe, MevlütAmaç: Bu çalışmada, öğrencilerin alkol kullanımını etkileyen faktörler lojistik regresyon analizi (LR) ve yapay sinir ağları (YSA) ile incelendi ve bu yöntemlerin alkol kullanan ve kullanmayan öğrencileri ayırmadaki etkinlikleri ROC (Receiver Operating Characteristic) eğrisi yöntemiyle karşılaştırıldı. Çalışma Planı: Çalışmada, 2003-2004 eğitim-öğretim yılında Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin 1-4 sınıflarında okuyan öğrencilere Frontal Lob Kişilik Ölçeği ve alkol kullanma alışkanlıklarını belirlemeye yönelik bir anket uygulandı. Bulgular: Lojistik regresyon analizinde, ders dı.ındaki zamanlarda bar, disko, kafe ya da kahvehaneye gitme (OR=1.920; p<0.05), dinin önem düzeyi (OR=0.454; p<0.001), alkol kullanan arkada. sayısı (OR=2.441;p<0.001), alkol kullanması için arkada.ların ısrar düzeyi (OR=1.557; p<0.01) ve dürtüsellik (OR=1.826; p<0.001)değişkenlerinin öğrencilerin alkol kullanımı üzerinde etkili oldukları bulundu. Lojistik regresyon analizi ile YSA’lar karşılaştırıldığında, hiperbolik tanjant-hiperbolik tanjant fonksiyonlu ve hiperbolik tanjant-lojistik fonksiyonlu YSA’ların ROC eğrisi altında kalan alanlarının farklı olmadığı, fakat bu modellerin diğer modellerin alanlarından daha büyük oldukları görüldü. Sonuç: Bu çalışmada YSA’ların LR’ye göre avantaj ve dezavantajları göz önünde bulundurularak amaca göre sınıflandırma ve modelleme çalışmalarının yürütülmesi gerektiği, LR yönteminin önemsiz değişkenlerin elenmesi için YSA’da bir ön eleme yöntemi olarak kullanılabileceği sonucuna varıldı.Öğe Tıp öğrencilerinin sigara ve alkol kullanımının frontal lob kişilik ölçeği ve ilişkisi(2006) Türe, Mevlüt; Kurt, İmran; Aktürk, ZekeriyaAmaç: Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi öğrencilerinin sigara ve alkol kullanma alışkanlıklarıyla demografik özellikler ve Frontal Lob Kişilik Ölçeği’nden (FLKÖ) elde edilen dorsolateral, orbital ve medial/singulat puanlar arasında ilişki olup olmadığı araştırıldı. Çalışma Planı: Tıp Fakültesinin I-IV sınıflarında okumakta olan 513 öğrenciye açık ve kapalı uçlu 32 soru ve 43 maddelik FLKÖ’den oluşan anket uygulandı. Bulgular: Öğrencilerin %22.9’unun sigara, %40.6’sının alkol kullandığı görüldü. Cinsiyet, yaş, barınma yeri, anne-babanın eğitim düzeyi, okuldaki başarı düzeyi, ailesiyle sorunlarını paylaşma düzeyi, arkadaşlarının sigara içme konusundaki ısrarı ve orbital puan değişkenlerinin sigara kullanımı; cinsiyet, barınma yeri, babanın eğitim düzeyi, alkol kullanan arkadaş sayısı, arkadaşlarının alkol kullanma konusundaki ısrarı, dinin önem düzeyi ve orbital puan değişkenlerinin ise alkol kullanımı üzerinde anlamlı etkileri olduğu bulundu. Sonuç: Bulgularımız, FLKÖ’nün madde kullanımı- nı belirlemede uygulanabilir bir anket olduğunu ve orbital puanların sigara ve alkol kullanımını etkiledi ğini göstermektedir.