Yazar "Sürücü, Hüseyin" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 7 / 7
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Brugada sendromunda tanı, klinik seyir ve tedavi yaklaşımı(2005) Tatlı, Ersan; Gül, Çetin; Sürücü, Hüseyin; Özçelik, FatihTanımlanabilen yapısal kalp hastalığı olmayan ancak elektrokardiyografi (EKG)’de sağ dal bloğu ve V1-V3 derivasyonlarında ST segment yükselmesi gözlenen hastalar ventriküler fibrilasyon gelişme riski taşımaktadır. Brugada Sendromu polimorfik ventriküler aritmi ataklarını takiben ani kardiyak ölüm epizodu veya tekrarlayan senkop ataklarından oluşmaktadır. Genellikle yapısal kalp hastalığı ile birlikteliği yoktur. En sık 4. dekadda ve erkek cinsiyette izlenir. Patofizyolojisinde hücre membranında voltaj bağımlı Na+ kanalını kodlayan SCN5A gen mutasyonları sorumlu tutulmaktadır. Gen mutasyonu Na+ kanallarının erken inaktivasyonuna neden olarak miyokard membranının her iki tarafında voltaj farkının oluşmasına sebep olmaktadır. Bu mutasyon aynı zamanda bazı Kalıtsal Aritmojenik Hastalıklara da (Uzun QT Sendromu, Brugada Sendromu, Lenègre Hastalığı, Ani İnfant Ölüm Sendromu) neden olmaktadır. Sağ prekordiyal derivasyonlarda (V1-V3) sağ dal bloğu ile birlikte ST yüksekliğinin olması sendromun tipik EKG bulgusudur. Belirgin olmayanlarda ilaç testi yapılarak ST yüksekliği ortaya çıkarılabilir. Aile hikayesinde ani ölüm olanlar ve senkop geçirenler kardiyak ölüm açısından en riskli bireylerdir. Bu tür hastalara elektrofizyolojik çalışma yapılmalı, çalışma neticesi ventriküler aritmi (VT, VF) gelişenlerin tedavisi derhal planlanmalıdır. İlaç tedavisi olarak kinidin önerilebilir, ancak ICD daha üstün görülmektedir. Amiodaron ve/veya beta blokerler bu hastaları ani ölümden koruyamadığı için implante edilebilen kardiyoverter defibrilatör tek tedavi seçeneği gibi görülmektedir. Bu makalede Brugada sendromunun tanısı, klinik değerlendirmesi ve tedavi stratejisi tartışılmaktadır.Öğe Echocardiographic evaluation of left ventricular systolic and diastolic functions with using a novel index(2011) Sürücü, Hüseyin; Okudan, Selnur; Değirmenci, Ali; Boz, Hakkı; Ertürk, Muzaffer; Tatlı, ErsanBu çalışmamızda sol ventrikül diyastolik fonksiyon bozukluğu (SVDDF) tanısı almış hastalarda sistolik ve diyastolik fonksiyonları birlikte test eden yeni bir parametrenin klinik önemini araştırmak istedik.Hastalar sol ventrikül (SV) doluş akımlarına ve nabız dalgalı doku Doppler (pw-TDI) bulgularına göre 4 gruba ayrıldılar. Grup 1 (n=112) normal diyastolik fonksiyonları temsil ederken, grup 2 (n=128) bozulmuş SV relaksazyonunu, grup 3 (n=46) pseudonormalizasyonu ve grup 4 (n=15) ise reversible restriksiyonu gösteriyordu. Test ettiğimiz yeni indeks (indeks =Ea-Aa/Sa) ise pw-TDI parametrelerinden erken diyastolik velositesinin geç diyastolik velositeden çıkartılıp sistolik velositeye bölünmesinden oluşmaktaydı. Sistolik ve diyastolik fonksiyonları birlikte test eden parametreler arasında yeni indeks ve Tei indeksinin kontrol grubunda diğer gruplara göre farklı olduğu görüldü. Aynı zamanda Tei indeksi SVDDF olan alt gruplar arasında farklılık göster mez iken yeni indeks tüm SVDDF alt guruplarında farklı bulundu. Yeni indeks grup 4'de diğer gruplara göre daha düşük bulundu (sırasıyla p<0.001, p<0.001, p=0.025). Aynı zamanda bu farklılık grup 2 ile 3 arasında da vardı (p=0.033). Dikkat çekici diğer bir bulgu ise yeni indeks ile non-invaziv olarak hesaplanan pulmoner kapiller tıkalı basınç (PCWP) arasında görüldü. Yeni index ile PCWP arasında anlamlı negatif birliktelik mevcuttu (korelasyon oranı= % 43, p<0.001).Çalışmamızın sonuçlarına göre yeni indeksin SVDDF değerlendirilmesinde yaralı bir parametre olduğuna, Tei indeksinin aksine tüm SVDDF alt gruplarında yayarlı olabileceğine karar verdik.Öğe Echocariographic approach of left ventricular diastolic dysfunction(2010) Sürücü, Hüseyin; Ertürk, Muzaffer; Tatlı, Ersan; Değirmenci, Ali; Boz, Hakkı; Okudan, SelnurÇalışmamızda sol ventrikül diyastolik fonksiyon bozukluklarının (LVDDF) özellikle de pseudo-normal LVDDF teşhisinde kullanılabilecek ekokardiyografi (EKO) parametrelerinin neler olduğu araştırılmıştır. Çalışmamıza dahil ettiğimiz olguları sol ventrikül doluş akımlarına (E/A oranı) ve sol ventrikül basallateral anulus seviyesinden alınan nabız dalgalı doku Doppler (pw-TDI) bulgularına (Ea/Aa oranı) göre üç gruba ayırdık. E/A oranının 1'in altında olanları grup 2 (relaksazyon bozukluğu) olarak sınıflandırdık. E/A oranı 1 ve üzerinde olanlarda Ea/Aa oranını dikkate aldık. Ea/Aa oranı 1'in üzerinde olanlar grup 1 (normal sol ventrikül doluş akımı), 1 ve 1'in altında olanlar grup 3 (pseudonormalizasyon) olarak belirledik. Grup 1 ve 3 ile karşılaştırıldığında grup 2'de; E velositesinin, color M-Mode akım yayılım hızının,pulmoner ven (PV) diyastolik ve Ea velositelerinin azaldığı, transmitral A velositesinin, transmitral E velosite deselerasyon zamanının, myokardiyal performans indeksinin, isovolumetrik relaksazyon zamanın, PV atriyal velositesinin, pulmoner kapiler tıkalı basıncının ve atriyal filling fraction (AFF) oranın arttığı görüldü. Diğer yandan grup 1 ile grup 3 arasında ise sadece E/Ea oranının (p<0.001) ve AFF oranın (p:0.018) farklı olduğu tespit edildi. Çalışmamızın sonuçlarına göre, özellikle pseudonormal LVDDF teşhisinde pw-TDI parametreleri ile beraber E/Ea ve AFF oranlarının da kullanılabileceği açıkça söylenebilir.Öğe Esansiyel hipertansiyonda gelişen sol ventrikül hipertrofisinin sağ ventrikül fonksiyonları üzerine olan etkisinin nabız dalgalı doku doppler ekokardiyografi yöntemi ile incelenmesi(Trakya Üniversitesi, 2001) Sürücü, Hüseyin; Akdemir, OsmanÖZET Esansiyel hipertansiyonlu olgularda sağ ventrikül fonksiyonlarını inceleyen çalışmalar kısıtlı sayıda olup, bu çalışmaların nerdeyse hepsinde standart ekokardiyografi parametreleri kullanılmıştır (7-14). Nabız dalgalı DDG yöntemi kullanılarak sağ ventrikül fonksiyonlarını inceleyen yayınlara ise literatürde rastlanamamıştır. Çalışmamızın amacı esansiyel hipertansiyonlu olgularda gelişen SVH' sinin sağ ventrikül fonksiyonları üzerine olan etkisini standart ekokardiyografi ve nabız dalgalı DDG yöntemi kullanarak araştırmaktı. Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi polikliniklerine eylül 2000 ile kasım 2001 tarihleri arasında başvuran, yaş ortalaması 51 ± 9 ve kadın erkek oranı % 49 ± 5 olan, 113 esansiyel hipertansiyon tanısı almış olgu ile efor tesit negatif sonuçlanan, sistemik bir hastalığı olmayan, yaş ortalaması 50 ± 7 ve kadın erkek oranı % 41 ± 5 olan 34 sağlıklı birey çalışmaya dahil edilmiştir. Kontrol gurubu gurup - 1, EKG ve ekokardiyografisinde SVH olmayan 47 olgu gurup - 2, EKG'de SVH olmayan fakat ekokardiyografisinde olan 37 olgu gurup -3 ve son olarak ta EKG ve ekokardiyografisinde SVH olan 29 olguda gurup - 4 olarak sınıflandırılmıştır. Çalışmaya alınan olguların hepsinde ekokardiyografik olarak parasternal kısa eksenden sağ ventrikül çıkış yolu akımları ve sağ ventrikül İVRT'si, apikal dört boşluk görüntülerinden sağ ventrikül doluş akımları, sağ ventrikül triküspit lateral anulus hizasından M - mode görüntüleme örnekleri, en önemlisi de apikal dört boşluk görüntülerinden sağ kalp boşluklarının çapları ve sağ ventrikül lateral duvar kalınlığı ölçüldü. Nabız dalgalı DDG parametreleri ise sağ ventrikül anulus seviyesinden ve sağ ventrikül serbest duvarından incelendi. Bu parametrelerin hepsinin guruplar arasındaki farklılıkları bilgisayar ortamında SPSS (Versiyon: 9.01, Lisans No: 105192) programı ile One-way ANOVA Post- Hoc Tukey testi ve ilişki aramak içinde Pearson korelasyon testi kullanılarak yapıldı. 55Standart ekokardiyografı parametrelerinden sağ ventrikül duvar kalınlığının guruplar arasında fark olduğu, gurup - 4'de diğer guruplara göre istatistiksel olarak anlamlı olacak biçimde daha kalın olduğu tespit edildi (sırasıyla p: 0.00S, p:0.005 ve p:0.001). Diğer standart ekokardiyografı parametrelerinden hiç birisinin guruplar arasında farklılık oluşturmadığı görüldü. Bu sonuç sağ ventrikülün sol ventrikül ile birlikte hipertrofiye olduğu fakat sistolik ve diyastolik standart ekokardiyografı parametrelerinde ise bir değişiklik olmadığı anlamma gelmektedir. Nabız dalgalı DDG yöntemi ile elde edilen ölçümlerde ise diyastolik fonksiyonların bozulduğu özellikle isovolumük relaksazyon dönemine ait İVRa dalgasının tüm guruplar arasında anlamlı olacak şekilde arttığı ve bu artışa da sağ ventrikül serbest duvarından alınan görüntülerde Ea dalga yavaşlama süresinin de artarak eşlik ettiği tespit edildi. Sonuç olarak; çalışmamızda esansiyel hipertansiyonlu olgularda sağ ventrikül hipertrofisinin SVH'sine eşlik ettiği, fakat standart ekokardiyografı ile sağ ventrikülün sistolik ve diyastolik fonksiyon bozukluklarının tespit edilemediği, özellikle diyastolik fonksiyonların SVH olan olgularda bozulduğu ve bunun da en iyi nabız dalgalı DDG yöntemiyle tespit edilebildiği söylenebilir. 56Öğe Esansiyel hipertansiyonda gelişen sol ventrikül hipertrofisinin sağ ventrikül işlevi üzerine olan etkisinin nabız dalgalı doku Doppler ile incelenmesi(2003) Sürücü, Hüseyin; Akdemir, Osman; Üstündağ, Sedat; Tatlı, Ersan; Köker, İbrahim Hakkı; Özbay, GültaçLiteratürde esansiyel hipertansiyonlu hastalarda sağ ventrikül fonksiyonlarını inceleyen çalışmalar kısıtlı sayıdadır. Bu çalışmaların hepsinde standart ekokardiyografi (eko) parametreleri kullanıldığı gibi, sol ventrikül hipertrofisinin (SVH) sağ ventrikül fonksiyonları üzerine olan etkisi de incelenmemiştir. Çalışmamızda esansiyel hipertansiyonlu 114 olguda gelişen SVH'nin sağ ventrikül işlevleri üzerine olan etkisi standart eko ve doku Doppler görüntüleme (DDG) yöntemleri kullanılarak incelenmiştir. Sonuçlar sistemik bir hastalığı olmayan, Bruce protokolüne göre maksimal efor testi negatif sonuçlanan 34 sağlıklı bireyle (grup-1) karşılaştırılmıştır. Olgular elektrokardiyografi (EKG) ve eko'da SVH olmayan (grup-2), eko'da SVH saptanmasına rağmen EKG'de olmayanlar (grup-3) ve EKG ve eko'da SVH saptananlar olarak (grup-4) sınıflandırılmıştır. Standart eko parametrelerinden hiç biri SVH'nin sağ ventrikül işlevlerini bozduğunu tespit edememiştir. Oysa DDG parametrelerinden İVRa hızı ve Ea yavaşlama süresi (Ea - DT) SVH gelişen gurupta daha büyük bulunmuştur. Sağ ventrikül miyokardından elde edilen İVRa hızı grup-4'de diğer guruplara göre daha yüksek saptanmıştır (sırasıyla p değerleri 0.010, 0.002 ve 0.001). Ea-DT süresi de grup-4'de sağlıklı bireyler ve SVH'sı olmayan esansiyel hipertansiyonlu olgulara göre anlamlı olarak uzun bulunmuştur (sırasıyla p:0.020 ve p:0.037). Bu değişikliklerin sağ ventrikül diyastolik işlev bozukluklarını yansıttığı kabul edildiğinde sağ ventrikül işlevlerinin gelişen SVH'den etkilendiği ve bu değişikliklerin de standart eko parametreleri ile tespit edilemediği, ayrıca EKG'de saptanan SVH'nin sağ ventrikül diyastolik işlev bozukluğuna işaret ettiği sonucuna varılabilir.Öğe Evaluation of aortic stiffness in patients with obesity and hypertension(2010) Sürücü, Hüseyin; Boz, Hakkı; Tatlı, Ersan; Meriç, MehmetÇalışmamızın amacı obezitesi ve hipertansiyonu bulunan hastalarda hem pulse-wave doku doppler görüntüleme ve hemde standart ekokardiyografi yöntemi ile çıkan aorta fonksiyon bozukluklarını araştırmaktır. Çalışmamıza obezitesi bulunmayan (BMI <27) ve hipertansif olmayan 24 hasta (Grup I), obez (BMI> 27) 22 hasta (grup II) ve hipertansiyonlu 66 hasta (grup III) alınmıştır. Standart yöntemle anterior aort duvarından elde edilen Doku doppler ekokardiyografi parametreleri kıyaslanmıştır. Koroner anjiyosu normal olan Beta bloker alan hastalar çalışma dışı bırakılmıştır. Aortik standart ekokardiyografi parametreleri incelendiğinde aortik strain (AS) ve aortik distensi- bilite (AD) sadece grup I ve grup III arasında anlamlı şekilde farklı idi (herbiri için p=0.001 ve p<0.001) AS ve AD grup III de düşüktü. Fakat pulse doku doppler görüntülemede erken diastolik aortik velosite (Eo-aorta) grup I de grup II ve grup III den daha yüksekti (herbiri için p=0.011 ve p=0.011). Keza, grup II de grup III den daha yüksekti (p=0.014). Aortik çap ve sol ventrikül atım volümü gruplar arasında farklı bulunmadı. Sonuç olarak, sol ventrikül atım volumü ve aortik çaplar gruplar arasında benzerdi. Pulse doku doppler ekokardiyografi görüntüleri artmış AS yi belirlemede standart ekokardiyografiye göre hem obez ve hemde hipertansif hastalarda daha duyarlı bulundu.Öğe Is there any aortic diastolic dysfunction in patients with increased aortic stiffness?(2011) Sürücü, Hüseyin; Boz, Hakkı; Tatlı, Ersan; Meriç, MehmetÇalışmamızda "Aort sertliği artmış (IAS) hastalarda aortik diyastolik disfonksiyon var mıdır?" sorusuna yanıt aradık.Vakalar aort gerilimine (AS) ve aort esneyebilir-liğine (AD) göre üç gruba ayrıldı. AS değerleri 8 ve altında olan vakaları grup 1,12 ve üzerinde olanları grup 3 olarak ayırdık. AS değerleri 8 ve 12 arasında (812) olan vakalarda AD değerlerini kullandık. AD değerleri 2 ve altında olanlar grup 1'e dahil edilirken, AD değerleri 6 ve üzerinde olanlar grup 3"e dahil edildiler. Grup 1 ve 3'e dahil edilmeyenler ise grup 2 olarak tanımlandı. Grup 1 (n=36) lAS'yi, grup 2 (n=24) olası lAS'yi ve grup 3 (n=25) elastik aortayı temsil etti.Asendan aorta diastolik çapı (AoD) elastik aor-talı vakalarda lAS'li ve olası lAS'li hastalarla kıyaslayınca daha düşüktü, (sırasıyla p<0.001, p=0.025). Grup 1'de aortik nabız dalgalı doku Doppler erken diyastolik velosite (Ea-aorta) grup 2 ve grup 3 ile kıyaslayınca daha düşüktü (sırasıyla p=0.040, p=0.09). Aort sertliği göstergeleri (AS ve AD) ve Ea-aorta arasında belirgin pozitif ilişki vardı (AS için p=0.008, AD için p=0.050)lAS'li hastalarda proksimal aortanın yeteri kadar "recoil" olmadığı gösterildi. Ayrıca aortik diyastolik göstergeler (Ea-aorta ve AoD) lAS'li hastalarda farklıydı. Bu sonuçlar dikkate alındığında lAS'li hastalarda aortik diyastolik disfonksiyon-dan bahsedilebilir.