Yazar "Coşkun, İrfan" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 13 / 13
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Benign pnömoperiton: Olgu sunumu(2008) Albayrak, Doğan; Hatipoğlu, Ahmet Rahmi; İbiş, Abdil Cem; Polat, Nihat; Coşkun, İrfanFleksibl kolonoskopi kolon patolojilerinin tanı, tedavi ve takibinde kullanılan en iyi yöntem olarak kabul edilmektedir. Kolonoskopi sonrası karın ağrısından yakınan her hastada, perforasyondan şüphelenilmelidir. Kolonoskopi sonrası perforasyon sıklığı tanısal amaçlı yapılan kolonoskopide %0.01 ile %0.4 arasında değişmektedir. Yaygın peritoneal irritasyon bulguları olması durumunda cerrahi girişim şarttır. Erken cerrahi girişim birçok yazar tarafından mortalite ve morbiditeyi azaltan en iyi stratejik yaklaşım olarak görülmektedir. Seçilmiş olgularda, peritoneal irritasyon bulguları olmaması durumunda ameliyatsız (non-operative) yaklaşım denenebilir. Geniş olgu çalışmaları incelendiğinde ameliyatsız yaklaşılan olguların tüm kolonik perforasyon olgularının ortalama %1 ila %5'ini oluşturduğu görülmektedir. Bu yazıda, kolonoskopi sonrasında intraperitoneal alanda serbest gaz tespit edilen ve ameliyatsız tedavi edilen olgu sunuldu.Öğe Diafragma altında serbest hava bulgusu veren akut karın tablosundaki bir Pneumatosis cystoides intestinalis olgusu "Olgu sunumu"(2000) Karakaya, Kemal; Polat, Fatin R.; Abcı, İlker; Hatipoğlu, Ahmet Rahmi; Coşkun, İrfan[Abstract Nıt Available]Öğe The effect of dimethyl sulphoxide ( DMSO ) after reperfusion in liver ischemia ( An electron microscopical study )(1998) Hüseyin, Gülara; Coşkun, İrfanIskeıni karaciğer hücre harabiyeti yapan önemli neden-lerden biri olup, bu tür zedelenmelerde serbest oksijen radikallerinin önemli rol oynadıkları bilinmektedir. Biz bu çalışmada sıçan karaciğer hücresinde oluşturulan iskemi reperfüzyon sonrasında Dimetil Sülfoksid (DMSO) 'nün etkisini inceledik. Kırk sıçan çalışma (grup Al, A2) ve kontrol (grup Bl, B2) grubu olarak iki gruba ayrıldı. Laparotomi yapıldıktan sonra Al ve A2 gruplarına l gr/kg dozunda %5 DMSO uygu-landı. İskemi oluşturmak için portal ven, hepatik arter ve ortak safra kanalı l saat süreyle klemplendi. Hayvanlar 2. (grup Al, Bl) ve 14. (grupA2, B2) günlerde öldürüldüler. Patolojik inceleme için karaciğerleri bir bütün olarak çıkarıldı. Serum SGOT, SGPT, LDH, AP seviyelerini tesbit etmek için kan örnekleri alındı. Al grubunda sadece SGOT değerleri, Bl grubundaki değerlerden belirgin olarak düşük iken (P<0.05), A2 grubunda SGPT, LDH, AP değerleri B2 grubundakilere göre belirgin olarak düşük bulunmuştur (P<0.05). Diğer kan parametreleri arasında bir farklılık bulunmamıştır. Doku örnekleri elektron mikroskobunda incelendi. Kontrol grubunda çoğunlukla hepatosit mitokondrisinde ödem, bazılarında homojenizasyonla birlikte matriks klarifikasyonu, krista fregmantasyonu ve/veya kaybı; hepsinde dış membranın korunduğu tesbit edildi. Endoplazmik retikulumun (ER) genişlediği ve rihozoın-ların sayısının azaldığı, deney grubunda çoğunlukla hepatosit mitokondrisi ve diğer orğaneüerin normal olduğu görüldü. Ribozomların sayısında artma tesbit edildi. DMSO'nun karaciğer iskemisine bağlı değişiklikleri azalttığı görülmüştür.Öğe The Effects of NT and Adjuvant Treatments on Anastomotic Leakage in Rectal Cancer(2021) Asratova, Nigara; Cakcak, İbrahim Ethem; Coşkun, İrfanAim: Anastomosis leakage (AL) is a major complication following colorectal surgery. The present study aims to investigate the effects of adjuvant (AT) and neoadjuvant (NT) treatments on AL in surgical patients with rectal cancer. Method: The study followed 319 patients (age >18 years) who were diagnosed with rectal cancer and underwent surgery with AT or NT treatment between January 1, 2010 and December 31, 2018. We evaluated demographic data, tumor stage, metastasis status, organ and lymph node involvement, surgery type, use of AT and NT, the presence of AL, mortality status, and serum carcinoembryonic antigen levels. Results: A total of 179 (56.1%) patients were male, 140 (43.9%) were female (mean age =58.6±13.2 years). In terms of additional treatment, 48.6% (n=155) received AT and 51.4% (n=164) received NT. Data revealed that 13.1% (n=42) of the patients received only radiotherapy (RT), 10.6% (n=34) received only chemotherapy (CT), and 76.2% (n=243) received both RT and CT (CRT). Additionally, 23.5% (n=75) of the patients had AL. In terms of AL frequency, we found no difference between the patients receiving AT or NT (p=0.758). Additionally, RT and CT had no effect on the development of AL (p=0.827 and p=0.1, respectively). Finally, mortality was not higher in patients with AL. Conclusion: In terms of AL development, we found no differences between patients receiving NT or AT and those using RT or CT alone or together. We recommend that these rectal cancer treatments should be continued because of their better local control, overall survival rate, and sphincter function preservation rates.Öğe Fibroid polipe bağlı intususepsiyon: Olgu sunumu(2008) İbiş, Adil Cem; Albayrak, Doğan; Sezer, Yavuz Atakan; Polat, Nihat; Coşkun, İrfanİntususepsiyon proksimaldeki barsak parçasının distal parça içine girmesi ile karakterize bir klinik tablodur. İleal intususepsiyon çocuk yaş grubunun hastalığıdır. Tüm intususepsiyonların yalnızca %5’i erişkinde görülür. Çocuk yaş grubunun aksine erişkin birçok hastada intususepsiyona yol açan bir lezyon vardır ve bu nedenle hastaların büyük kısmında cerrahi tedavi gereklidir. Cerrahi müdahalenin şekli halen tartışmalı olmakla birlikte özellikle erişkinlerde redüksiyondan çok parsiyel rezeksiyon ve primer anastomoz önerenler çoğunluktadır. Yazımızda mekanik barsak tıkanıklığı nedeniyle ameliyat edilen ve ileo-ileal intususepsiyon saptanan erişkin hasta olgusu sunulmaktadır.Öğe Gebelikte akut apandisit(2010) Yağcı, Mehmet Ali; Sezer, Atakan; Hatipoğlu, Ahmet Rahmi; Coşkun, İrfan; Hoşcoşkun, ZekiAmaç: Bu çalışmanın amacı genel cerrahi kliniğimizebaşvuran vakalar doğrultusunda gebelik esnasında görülebilecek akut apandisitin tanı ve tedavisini irdelemektir. Hastalar ve Yöntemler: Ocak 2002-Aralık 2009 yıllarıarasında gebeliği döneminde apandisit ön tanısı ile appendektomi yapılan yedi gebe olgu geriye dönüşlü ola- rak incelenmiştir. Hastaların rutin peroperatif tetkikleri vekarın ultrasonografleri yapıldı. Preoperatif dönemde fetalkalp atımı izlendi ve fetüsün canlılığı ultrasonograf ile takip edildi. Bulgular: Başvuru anında olguların beşi (%71.4) 3. trimester, biri (%14.2) 2. trimester ve bir diğeri (%14.2) 1.trimesterde idi. Tüm hastaların karın muayenelerindehassasiyet mevcuttu ve ultrasonograf incelemesindeakut apandisit ile uyumlu bulgular saptandı. Yedi hastaya appendektomi yapıldı. Üçünde (%42,8) akut apandisit,üçünde (%42.8) perfore apandisit, bir (%14.2) hastadaapendiks normal olarak gözlendi. Perfore olguların birinde periçekal apse formasyonu, diğer ikisinde lokalize peritonit mevcuttu. Hastaların postoperatif hastanede kalışzamanı ortalama 5.1 gün idi. Postoperatif anne ve bebekölümü gözlenmedi. Sonuç: Gebelikle meydana gelen fzyolojik değişikliklernedeniyle akut apandisitin tanı gecikmesi ve farklı kliniksemptomların olması anne ve fetüs için morbidite ve mortalite oluşturur. Akut apandisit şüphesi bulunan gebe kadınlarda hızlı, akılcı ve multidisipliner yaklaşım ile gerekmaternal gerekse fetal morbidite ve mortalitenin en azaindirilebileceği kanısındayız.Öğe Hepatic hydatid cyst cases (Author's reply)(2008) Albayrak, Doğan; Sezer, Yavuz Atakan; İbiş, Adil Cem; Yağcı, Mehmet Ali; Hatipoğlu, Ahmet Rahmi; Coşkun, İrfan[Abtract Not Available]Öğe Karaciğer kist hidatik olgularımız(2008) Albayrak, Doğan; Sezer, Yavuz Atakan; İbiş, Abdil Cem; Yağcı, Mehmet Ali; Hatipoğlu, Ahmet Rahmi; Coşkun, İrfanAmaç: Kist hidatik hastalığı halen bölgemiz ve ülkemiz için yaygın bir sağlık sorunu olarak önemini korumaktadır. Bu klinik geriye dönük çalışmada intraperitoneal rüptür nedeniyle acil cerrahi uygulanan dört olgu ile birlikte aynı dönemde tedavi edilen tüm karaciğer kist hidatik olguları incelendi. Hastalar ve Yöntemler: Ocak 2004 ve Haziran 2007 tarihleri arasında kliniğimizde karaciğer kist hidatiği nedeniyle tedavi edilen toplam 44 hastanın (24 kadın, 20 erkek; ort. yaş 47.5; dağılım 16-83) tıbbi kayıtları geriye dönük olarak incelendi. Hastalar yaş, cinsiyet, kistin yerleşim yeri, uygulanan cerrahi yöntem, hastanede kalış süresi, meydana gelen ameliyat öncesi ve sonrası komplikasyonlar ve komplikasyonlara yönelik uygulanan tedavi yöntemleri açısından irdelendi. Bulgular: İntraperitoneal rüptür nedeniyle dört hasta (%9) acil olarak ameliyat edildi. Olguların 15’inde (%34) ameliyat sonrası dönemde kist poşuna safra kaçağı oluştu. Bu hastaların altısında (%40) kaçak herhangi bir müdahaleye gerek kalmadan kapandı, sekizinde (%53) ise 10 günden fazla sürdü ve günlük debi 100 cc’nin üzerinde idi. Bu olgulara endoskopik sfinkterotomi uygulandı. Mortalite oranı %4 (n=2) olarak tespit edildi. Sonuç: Hidatik kist rüptürü karaciğerde kistik kitlesi olan ve intraperitoneal serbest sıvısı bulunan travma hastalarında akılda bulundurulması gereken bir durumdur. Bu hastalarda anaflaktik reaksiyon riski olduğu göz önüne alınarak hızla müdahale edilmelidir. Karaciğer kist hidatik cerrahisi sonrasında safra fistülü gelişen hastalarda endoskopik sfinkterotomi etkin bir tedavi yöntemidir.Öğe Karın travmalı olgularda gereksiz laparatomilerimiz(2000) Hatipoğlu, Ahmet Rahmi; Coşkun, İrfan; Karakaya, Kemal; Hoşcoşkun, ZekiBu yazıda travma cerrahisinde önemli bir problem olan gereksiz laparatomiler (GL) konusundaki literatür bilgileri ışığında kendi tecrübelerimizi irdeledik. Son 9 yıllık dönemde travma nedeniyle ameliyat ettiğimiz190 hastanın 47si (%24.7) GL olarak değerlendirildi. Bu hastalar içinde en büyük grubu 24 hasta (%51.1) ile kesici delici alet yaralanmasına (KDAY) maruz kalanlar oluşturuyordu. Hastalardan 26'sı (%55.3) alkollüydü. Hastalardan 25'inde (%13.2) eksplorasyon dışında bir şey yapılmazken negatif laparatomi (NL), 22 olgu (%11.5) ise non terapötik laparatomi (NTL) olarak değerlendirildi. Gereksiz laparatomi oranı ise (NL+NTL) %24.7 (%13.2 + %11.5) olarak bulundu. Ortalama hastanede kalış süresi 5.2 (3-43) gündür. Morbiditemiz kabul edilebilir düzeyde (%10.6) ve mortalitemiz yoktur. Batın içi yaralanmanın tanısında non invaziv ve invaziv tüm testlerin güvenilirliği kısıtlı olduğundan periton bütünlüğünü bozan penetran yaralanmalar ve ultrasonografi yada diagnostik peritoneal lavaj ile batın içi yaralanma düşünülen tüm olgulara araştırıcı laparatomi uyguladık. Ancak özellikle son iki yıldır bizde de batın içi yaralanma olup olmadığı konusunda karar verilemeyen hastaların klinik muayene, vital bulgular, tam kan sayımı, ultrasonografi ve bilgisayarlı tomografi gibi laboratuar tetkikleri ile takip edilmesi tercih edilmektedir.Öğe Kolorektal kanserli 57 olgunun analizi(2000) Hatipoğlu, Ahmet Rahmi; Temiz, Ergün; Coşkun, İrfan; Karakaya, KemalAmaç: Mart 1995 ve mayıs 1999 tarihleri arasında Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Kliniğinde efektif olarak ameliyat edilen kolorektal kanserli olgular tanı yöntemleri, uygulanan ameliyatlar, postoperatif morbidite ve mortalite yönünden değerlendirildi. Gereç ve Yöntem: 57 kolorektal kanserli olgu tanı, tanı koyabilmek için başvurulan inceleme yöntemleri, uygulanan cerrahi tedavi ve ameliyat sonrası erken dönem sonuçları açısından retrospektif olarak değerlendirildi. Bulgular: Olguların 40 (% 70) erkek, 17' si (% 30) kadın olup, yaş ortalaması 61.9 olarak bulundu. Olgularda görülen semptomlar sıklık sırasına göre, dışkılama alışkanlığında değişiklik, rektal kanama, kilo kaybı, karın ağrısı ve tenezmdi. Olgulara preoperatif tanı amacıyla radyolojik görüntüleme yöntemleri yanında endoskopik yöntem olarak olguların tümüne rektoskopi, 23 olguya da kolonoskopi uygulandı ve biyopsiler alındı. Tümör lokalizasyonu sırası ile; rektosigmoid bölge % 66, çekum % 14, assendan kolon % 10, transvers kolon % 8 olarak bulundu. Bir olguda familyal adenomatöz. polipozis zemininde gelişen sigmoid kolon tümörü saptandı. Olgularımızdan non-rezektabl olarak kabul edilen sekiz olguya eksploratif laparotomi ve kolostomi, 12' sine sağ hemikolektomi, 18' sine primer rezeksiyon anastamoz, yedisine Miles operasyonu ve birine de total kolektomi ve ileoanal pouch ameliyatları uygulandı. Sonuç: Günümüzde halen yüksek insidansa sahip kolorektal kanserlerde erken teşhis ve tedavi prognozda etkilidir. Ayrıca etkin antibiyoterapi yanında preoperatif, postoperatif nutrisyonel destek sağlanmasının kolorektal cerrahide başarıyı arttırdığı düşüncesindeyiz.Öğe Midede karsinoid tümör. Olgu sunumu(1996) Topaloğlu, Akın; Coşkun, İrfan; İrfanoğlu, Mehmet Emin; Ahsen, Mustafa; Hatipoğlu, Ahmet R.[Abstract Nıt Available]Öğe Okült tiroid kanserleri(1997) Coşkun, İrfan; Yarçe, Ali; Candan, Latife; Sarıkaya, Ali; İrfanoğlu, Mehmet EminTrakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı'nda 1989-1997 tarihleri arasında ameliyat edilen 31 tiroid kanserli hastanın 9 .tanesinde okült kanser saptandı. Bu hastaların 8'i kadın, l'i erkekti. Preoperatif olarak 3 hastada kitlepalpe edilebildi. 2'sinde ince iğne aspirasyon biyopsisi (IIAB) ile tam konuldu. 3 hastada palpabl olan lenf bezi biyopsisi ile tanıya varıldı. 8 hastada Total Ti-roidektomi, 1 hastada aynı tarafa totale yakın karşı tarafa subtotal lobektomi yapıldı. Tiroid okült kanserlerinin kli¬nik özellikleri ve uygulanan cerrahi tedavi şekilleri ince¬lendi. Yaygın görüşün aksine bilinçli yaklaşımla tanının bazı olgularda preoperatif dönemde de konulabileceği ve tedavisinde Total tiroidektomi yapılmasının uygun olacağı vurgulanmıştır.Öğe Üst karın cerrahisinde dikey ve yatay kesilerin solunum fonksiyonlarına etkisi(Trakya Üniversitesi, 1988) Coşkun, İrfan; Yok, DanışmanTrakya Ünive rsitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi KliniBinrle 29 hasta üzer inde yapılan çalışmada üst karın kesilerinin solunum fonksiyon testlerine olan etkileri incelenmiştir. Kolesistektomi uygulanan median kesi grubunda 8, paramedian kesi grubunda 4, subkostal kesi grubunda 17 has t aya ameliyat öncesi ve sonrası 1. günde solunum fonksiyon testleri uygulanmıştır . Bu testler (FVC, FEV 1 , PEF , MMEF , MEF75 , MEFSO, MEF25) solunum fonksiyonlarını de~erlendirmede kantitatif , fonksiyonel deBerli bir yöntemdir . Median, paramedian ve subkostal üst karın kesilerinde solunum fonksi yonu ameliyat sonrası birinci günde istatistiksel yönden önemli derecede düşmektedir (p