Yazar "Albayrak, Doğan" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 16 / 16
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Abdominal tuberculosis mimicking peritoneal carcinomatosis(2010) Albayrak, Doğan; Hatipoğlu, Ahmet Rahmi; İbiş, Abdil Cem; Pülat, Hüseyin; Tezel, Ahmet; Hoşcoşkun, ZekiAbdominal tüberküloz nadir bir durumdur ve bulguları çoğu zaman nonspesifiktir. Birçok değişik patolojik durumu taklit edebilir. Abdominal tüberküloz tüm gastrointestinal sistemi, mezenteri ve peritonu tutmasının yanı sıra, solid organlar olan dalak, karaciğer ve pankreasıda tutabilmektedir. Karın içinde kitle nedeniyle ameliyat edilen ve ameliyat sırasında makroskopik olarak peritonitis karsinomatoza tanısı düşünülen 42 yaşındaki kadın hastaya ilişkin olgu literatür bilgileri eşliğinde sunuldu.Öğe Amyand's hernia: Case report(2009) Albayrak, Doğan; İbiş, Abdil Cem; Yeldan, Eyüp; Hatipoğlu, Ahmet Rahmiİnguinal fıtık kesesi içerisinde apendiks vermiformis bulunması durumu Amyand fıtığı olarak 1735 yılında Claudius Amyand tarafında tanımlanmıştır. Bu cerrahi tarihinde yapılmış ilk apendektomidir. Tüm kasık fıtığı operasyonları göz önüne alındığında fıtık kesesi içinde normal apendiks bulunması insidansı %0,5-%1 olmakla birlikte, akut apandisit bulunması insidansı %0,1 dir. Yazımızda inkarsere sağ inguinal fıtığı nedeniyle cerrahi uygulanan ve fıtık kesesi içerisinde akut apandisit tespit edilen olgu sunuldu. İnsidans, uygulanabilecek cerrahi metod ve tanı yöntemlerinin tartışılmasını ayrıca literatürün gözden geçirilmesini amaçladık.Öğe Benign pnömoperiton: Olgu sunumu(2008) Albayrak, Doğan; Hatipoğlu, Ahmet Rahmi; İbiş, Abdil Cem; Polat, Nihat; Coşkun, İrfanFleksibl kolonoskopi kolon patolojilerinin tanı, tedavi ve takibinde kullanılan en iyi yöntem olarak kabul edilmektedir. Kolonoskopi sonrası karın ağrısından yakınan her hastada, perforasyondan şüphelenilmelidir. Kolonoskopi sonrası perforasyon sıklığı tanısal amaçlı yapılan kolonoskopide %0.01 ile %0.4 arasında değişmektedir. Yaygın peritoneal irritasyon bulguları olması durumunda cerrahi girişim şarttır. Erken cerrahi girişim birçok yazar tarafından mortalite ve morbiditeyi azaltan en iyi stratejik yaklaşım olarak görülmektedir. Seçilmiş olgularda, peritoneal irritasyon bulguları olmaması durumunda ameliyatsız (non-operative) yaklaşım denenebilir. Geniş olgu çalışmaları incelendiğinde ameliyatsız yaklaşılan olguların tüm kolonik perforasyon olgularının ortalama %1 ila %5'ini oluşturduğu görülmektedir. Bu yazıda, kolonoskopi sonrasında intraperitoneal alanda serbest gaz tespit edilen ve ameliyatsız tedavi edilen olgu sunuldu.Öğe Blood transcriptional signatures of gallstone pathogenesis in patients with cholelithiasis and choledocholithiasis(2022) Albayrak, Doğan; Doğanlar, Oğuzhan; Kahya, Eyüp; Doğan, Ayten; Doğanlar, Zeynep BanuAim: Disease-specific molecular signalling in peripheral blood has the potential to inform on pathophysiological mechanisms of diseases. Here, we aimed to investigate the blood-based gene expression profiles that reflect disease-specific pathogenic mechanisms of gallstones, such as antioxidant defence, heat-shock responses, DNA damage and repair, ABC pump mechanisms, mucin signals, mitochondrial dysfunction and apoptosis in patients with Cholelithiasis (CHL) and Choledocholithiasis (CHDL). Materials and Methods: The relative fold-change in the mRNA expression levels of 73 genes were analysed using a gallstone-related qRT-PCR array in 10 control individuals, 24 CHL patients and 23 CHDL patients. Serum malondialdehyde levels was determined by thiobarbituric-acid reactive substance assays, and 8-hydroxy-2’-deoxyguanosine levels was determined by ELISA assays. Results: Our results showed that peripheral whole blood gene expression profile strongly reflects tissue specific molecular signalling in gallstone pathogenesis. The present findings of altered gene expressions including antioxidant defence (CuZn-SOD, CAT), heat shock protein (HSP70), DNA repair (MLH1 and RAD18), pro-apoptotic (P53, BAX, Cytc and Caspase 3), ABC transporter (ABCB1, ABCC2, and LRP1) and Mucin signals (MUCIN4, MUCIN5AC and MUCIN5B) point out to DNA damages via oxidative stress as well as deteriorating ABC types pump mechanisms and mucin signals in CHL and CHDL patients. Our findings may also suggest that activation of mitophagy activator, DRP1/hFIS1/PINK1 axis induced by oxidative stress and DNA damage may have a role in the pathogenesis of CHL and CHDL. Conclusion: Our results indicate that a blood-based gene expression signature has promising accuracy for monitorize pathogenesis of disease in CHL patients, CHDL patients and unaffected controls.Öğe Combined Effects of Tauroursodeoxycholic Acid and Glutamine on Bacterial Translocation in Obstructive Jaundiced Rats:(2013) Hatipoğlu, Ahmet Rahmi; Oğuz, Serhat; Gürcan, Şaban; Yalta, Tülin Deniz; Albayrak, Doğan; Erenoğlu, Cengiz; Sezer, Yavuz AtakanBackground: Bacterial Translocation is believed to be an important factor on mortality and morbidity in Obstructive Jaundiced. .Aims: We investigated the probable or estimated positive effects of tauroursodeoxycholic acid, which has antibacterial and regulatory effects on intestinal flora, together with glutamine on BT in an experimental obstructive jaundiced rat model. Study Design:Animal experimentation.Methods: Forty adult, male, Sprague Dawley rats were used in this study. Animals were randomised and divided into five groups of eight each: sham (Sh); control (common bile duct ligation, CBDL); and supplementation groups administered tauroursodeoxycholic acid (CBDL+T), glutamine (CBDL+G), or tauroursodeoxycholic acid plus glutamine (CBDL+TG). Blood and liver, spleen, MLN, and ileal samples were taken via laparotomy under sterile conditions for investigation of bacterial translocation and intestinal mucosal integrity and hepatic function tests on the tenth postoperative day. Results: There were statistically significant differences in BT rates in all samples except the spleen of the CBDL+TG group compared with the CBDL group (p=0.041, p=0.026, and p=0.041, respectively). Conclusion: It is essential to protect hepatic functions besides maintaining intestinal mucosal integrity in the active struggle against BT occurring in obstructive jaundice. The positive effect on intestinal mucosal integrity can be increased if glutamine is used with tauroursodeoxycholic acid, which also has hepatoprotective and immunomodulatory features.Öğe Covid-19: A Retrospective Study About The Challenges for ERCP(2022) Cakcak, İbrahim Ethem; Kayabaş, Merve Yaren; Cansız, Sıla Nur; Yılmaz, Mustafa Numan; Albayrak, DoğanINTRODUCTION: We aimed to investigate the effects of Covid-19 on Endoscopic retrograde cholangiopancreatography (ERCP) and to investigate what should be considered in the next possible epidemic situations. METHODS: In our study, patients who applied to Trakya University School of Medicine, Department of General Surgery for ERCP (Endoscopic retrograde cholangiopancreatography) between March 2019 and March 2021 were evaluated, retrospectively. Percentages, mean, standard deviation, median and interquartile range were used as the descriptive statistics. Mann-Whitney U test was used for the variants which are contrary to the normal distribution range in the comparison of two groups. The relations between qualitative variants were studied by the Pearson Chi-Square test and Fisher’s Exact Chi-Square test. Significant value was determined as 0.05 for all statistical analyses. RESULTS: Prior to COVID-19, ERCP indications were in the order of stone (90.1%), stent removal (8%) and tumor (1.1%), while in the period of COVID-19, the ranking changed to stone (73.8%), tumor (13.7%), and stent removal (12.4%).. The diagnostic use of ERCP has been greatly reduced (from 0.7% to 0.0%). No perforation was detected in both periods, there was no bleeding, but a small increase (4.7% to 5.9%) was found in pancreatitis in the COVID-19 period. In the pre-COVID-19 period, stones were detected in 46.2% of the patients and all of them were successfully removed, but during the COVID-19 period, stones were detected in 50.6% of the patients and the stones could not be removed in 1.3% of the patients. DISCUSSION AND CONCLUSION: It was observed that the number of ERCPs decreased due to the delay in admissions to the hospital and the fear of coming to the hospital during the Covid-19 epidemic period, and the number of malignancies diagnosed with ERCP increased in this process. In such epidemic periods, more scheduled health services will provide better results for both patients and health personnel.Öğe Fibroid polipe bağlı intususepsiyon: Olgu sunumu(2008) İbiş, Adil Cem; Albayrak, Doğan; Sezer, Yavuz Atakan; Polat, Nihat; Coşkun, İrfanİntususepsiyon proksimaldeki barsak parçasının distal parça içine girmesi ile karakterize bir klinik tablodur. İleal intususepsiyon çocuk yaş grubunun hastalığıdır. Tüm intususepsiyonların yalnızca %5’i erişkinde görülür. Çocuk yaş grubunun aksine erişkin birçok hastada intususepsiyona yol açan bir lezyon vardır ve bu nedenle hastaların büyük kısmında cerrahi tedavi gereklidir. Cerrahi müdahalenin şekli halen tartışmalı olmakla birlikte özellikle erişkinlerde redüksiyondan çok parsiyel rezeksiyon ve primer anastomoz önerenler çoğunluktadır. Yazımızda mekanik barsak tıkanıklığı nedeniyle ameliyat edilen ve ileo-ileal intususepsiyon saptanan erişkin hasta olgusu sunulmaktadır.Öğe Hepatic hydatid cyst cases (Author's reply)(2008) Albayrak, Doğan; Sezer, Yavuz Atakan; İbiş, Adil Cem; Yağcı, Mehmet Ali; Hatipoğlu, Ahmet Rahmi; Coşkun, İrfan[Abtract Not Available]Öğe Karaciğer kist hidatik olgularımız(2008) Albayrak, Doğan; Sezer, Yavuz Atakan; İbiş, Abdil Cem; Yağcı, Mehmet Ali; Hatipoğlu, Ahmet Rahmi; Coşkun, İrfanAmaç: Kist hidatik hastalığı halen bölgemiz ve ülkemiz için yaygın bir sağlık sorunu olarak önemini korumaktadır. Bu klinik geriye dönük çalışmada intraperitoneal rüptür nedeniyle acil cerrahi uygulanan dört olgu ile birlikte aynı dönemde tedavi edilen tüm karaciğer kist hidatik olguları incelendi. Hastalar ve Yöntemler: Ocak 2004 ve Haziran 2007 tarihleri arasında kliniğimizde karaciğer kist hidatiği nedeniyle tedavi edilen toplam 44 hastanın (24 kadın, 20 erkek; ort. yaş 47.5; dağılım 16-83) tıbbi kayıtları geriye dönük olarak incelendi. Hastalar yaş, cinsiyet, kistin yerleşim yeri, uygulanan cerrahi yöntem, hastanede kalış süresi, meydana gelen ameliyat öncesi ve sonrası komplikasyonlar ve komplikasyonlara yönelik uygulanan tedavi yöntemleri açısından irdelendi. Bulgular: İntraperitoneal rüptür nedeniyle dört hasta (%9) acil olarak ameliyat edildi. Olguların 15’inde (%34) ameliyat sonrası dönemde kist poşuna safra kaçağı oluştu. Bu hastaların altısında (%40) kaçak herhangi bir müdahaleye gerek kalmadan kapandı, sekizinde (%53) ise 10 günden fazla sürdü ve günlük debi 100 cc’nin üzerinde idi. Bu olgulara endoskopik sfinkterotomi uygulandı. Mortalite oranı %4 (n=2) olarak tespit edildi. Sonuç: Hidatik kist rüptürü karaciğerde kistik kitlesi olan ve intraperitoneal serbest sıvısı bulunan travma hastalarında akılda bulundurulması gereken bir durumdur. Bu hastalarda anaflaktik reaksiyon riski olduğu göz önüne alınarak hızla müdahale edilmelidir. Karaciğer kist hidatik cerrahisi sonrasında safra fistülü gelişen hastalarda endoskopik sfinkterotomi etkin bir tedavi yöntemidir.Öğe Kolonoskopi yapılan hastalarda retrospektif analizle yetersiz bağırsak hazırlığı nedeniyle tamamlanamayan kolonoskopi işlemlerinin sıklığının belirlenmesi(2016) Özkan, Zeynep Kızılcık; Ünver, Seher; Fındık, Ümmü Yıldız; Fidan, Şükriye; Albayrak, DoğanGiriş ve Amaç: Kolonoskopi işleminin başarısında bağırsak hazırlığının yeterliliği çok önemlidir. Bağırsak hazırlığının yetersiz olması kolonosko- pinin başarısını olumsuz etkilemektedir ve işlemin tekrarlanmasına sebep olmaktadır. Tekrarlanan kolonoskopiler hastaların yeniden bağırsak hazırlığı sürecine maruz kalmasına ve hastanenin mali yükünün ve hastane persone- linin iş yükünün artmasına ve hastanın invaziv bir işlem olan kolonoskopi sürecinde anksiyete yaşamasına neden olmaktadır. Bu çalışmanın amacı; 2015 yılında kolonoskopi yapılan hastalarda retrospektif analizle yetersiz bağırsak hazırlığı nedeniyle tamamlanamayan kolonoskopi işlemlerinin sık- lığını belirlemektir. Gereç ve Yöntem: Çeşitli endikasyonlar ile 01.01.2015- 31.12.2015 tarihleri arasında bir üniversite hastanesinin genel cerrahi polik- liniği endoskopi ünitesinde kolonoskopi yapılan 320 hastanın kolonoskopi raporu incelendi. Veriler SPSS programında frekans ve yüzde kullanarak ve t testten yararlanılarak analiz edildi. Bulgular: Hastalarda yetersiz bağırsak hazırlığı nedeniyle tamamlanamayan kolonoskopi veya rektosigmoidoskopi oranı %14 bulundu. Bağırsak hazırlığının 45 yaş üstü grupta daha yetersiz olduğu ve yaş gruplarına göre bu farkın istatistiksel açıdan anlamlı olduğu saptandı (p<0.05). Sonuç: Sağlık personeli; hastaların bağırsak hazırlığında yeterli düzeye ulaşabilmeleri için hastalara önerilen diyet, oral laksatifler ve lavmanları etkin bir şekilde uygulamaları konusunda detaylı bilgilendirme yapmalıdır. Sonuç olarak, hastaların bağırsak hazırlığı sürecinde yaşadığı problemlerin ve hastaların bağırsak hazırlığına uyum sağlayamamalarının nedenlerinin araştırılması önemli bir belirteç olacaktır.Öğe Perfore primer ince bağırsak lenfoması: Olgu sunumu(2008) Albayrak, Doğan; İbiş, Abdil Cem; Hatipoğlu, Ahmet Rahmi; Polat, Nihat; Hoşçoşkun, Nihatİnce bağırsak malign tümörleri nadir görülen ve tanı aşamasındaki güçlükler nedeniyle ileri evrelerde tanı konan tümörlerdir. Lenfoma gastrointestinal sistem malign tümörlerinin %1'ini oluşturur. Primer gastrointestinal lenfoma ender görülür ve ameliyat öncesi tanı konması oldukça zordur. Primer gastrointestinal lenfoma tanısı genellikle laparotomi ile konur. Bu yazıda, subileus tanısı ile takip edilmekteyken akut karın kliniği gelişen ve acil cerrahi eksplorasyona alınarak ince bağırsak tümör perforasyonu saptanan 77 yaşında erkek hasta sunuldu. Hastaya geniş ince bağırsak rezeksiyonu ve uç uca çift kat ince bağırsak anastomozu yapıldı. Histopatolojik inceleme sonucu indolent B-hücreli non-Hodgkin lenfoma olarak bildirildi. İnce bağırsak tümörlerinin nadiren subileus tablosu ile karşımıza çıkabileceği ve tanının çoğu zaman gecikebileceği unutulmamalıdırÖğe Primary Lymphoma of The Small Intestine Presenting with Massive Lower Gastrointestinal Bleeding: A Case Report(2017) Yağmurkaya, Orhan; Aksoy, Hüseyin; Kahya, Eyüp; Albayrak, Doğan; İbiş, Abdil CemLymphomas are not very common in the gastrointestinal tract and small intestine involvement is rare. Symptoms such as bleeding, abdominal pain, palpable mass in the abdomen and obstruction are present according to the involved segment of the small bowel by lymphoma. We aimed to present a case of massive lower gastrointestinal bleeding due to primary lymphoma of the small bowel.Öğe A Rare Case For Awareness: Metaplastic Carcinoma of Breast(Trakya Üniversitesi, 2017) Gül, Seray; Şahin, Müge; Sunar, Ahmet Orhan; Albayrak, DoğanAims: Metaplastic breast carcinoma is an infrequent kind of breast carcinoma, more aggressive and has poorer prognosis than other breast carcinomas. With this case report, we aim to reveal pathologic and clinical features of the metaplastic breast carcinoma and its similarities to ductal invasive carcinoma. However its differentation is possible and should not be skipped in diagnosis. Case Report: A BIRADS category of 4c mass that measured 38x31 mm in the ultrasonography was detected in a 71-year-old female patient who applied with a complaint of a palpable mass under the right areola. The result of biopsy was interpreted morphologically as spindle cell proliferation containing necrosis. Thereafter, the mass was excised with simple mastectomy. The results of the immunohistochemical examination of the tumor with the diameter of 6 cm revealed progesterone receptor, estrogen receptor and HER2 to be negative, p63 staining to be positive. The mass was histopathologically diagnosed as metaplastic carcinoma with well differentiated squamous cell and malignant mesenchymal component (osteosarcomatous area). Conclusion: Metaplastic breast carcinoma which resembles invasive ductal carcinoma with general characteristics is differentiated from invasive ductal carcinoma with larger tumor size, less lymph node involvement, less hormone receptor positivity. In order to prevent the delay of diagnosis, invasive ductal carcinoma should be considered in the definitive diagnosis in the elderly patients. Treatment should be started immediately and followed closely because of the high risk of local recurrence.Öğe Rektumda yabancı cisim: üç olgu sunumu(2007) Albayrak, Doğan; İbiş, Abdil Cem; Hatipoğlu, Ahmet Rahmi; İrfanoğlu, Mehmet EminYaşları 25, 66 ve 67 olan üç erkek hastada rektumda yabancı cisim saptandı. Yabancı cisimler; demir çubuk, ağaçtan şekillendirilmiş özel çubuk ve çay bardağı idi. Cisimler, iki olguda genel anestezi altı nda litotomi pozisyonunda, birinde lokal anestezi ve sedasyon desteği altında diz dirsek pozisyonunda anal dilatasyon sonrası dışarı çıkarıldı. iki olguda uygulanan tedavi yöntemiyle ilgili komplikasyon gözlenmezken, bir olguda rektum mukozası nda yüzeysel laserasyonlar meydana geldi. Hastalar 24 saat süreli gözlemden sonra sorunsuz taburcu edildi. Rektum ve sigmoid kolonda yerleşen yabancı cisimler son yıllarda giderek artan oranda görülmekte ve yol açtığı komplikasyonlar nedeniyle önemli acil cerrahi sorunlardan birini oluşturmaktadı r.Öğe Sakrokoksigeal pilonidal sinüsün cerrahi tedavisinde Karydakis flep ameliyatı ile primer kapamanın karşılaştırılması(2008) Polat, Nihat; Albayrak, Doğan; İbiş, Abdil Cem; Altan, AydınAmaç: Bu prospektif çalışmada, pilonidal sinüsün cerrahi tedavisi için son dönemlerde yaygın kullanılan bir teknik olan Karydakis flep ameliyatı ile primer kapama tekniği karşılaştırıldı. Hastalar ve Yöntemler: Pilonidal sinüs nedeniyle ameliyat edilen 48 hasta (46 erkek, 2 kadın) çalışmaya alındı. Hastalar iki gruba ayrıldı. Sinüs eksizyonundan sonra 33 hastaya (grup 1) primer kapama, 15 hastaya (grup 2) ise Karydakis flep ameliyatı uygulandı. Ortalama takip süresi grup 1'de 6.8 ay (dağılım 4-11 ay), grup 2'de 6.2 ay (dağılım 3-10 ay) idi. Bulgular: Grup 1'de dört hastada (%12.1), grup 2'de iki hastada (%13.3) yara yerinde seröz sıvı birikimi ve akıntı saptandı. Grup 2'de bir hastada (%6.7) yara yerinde ciltaltı hematom oluştu. Takipler sırasında her iki grupta da hiçbir hastada yara yerinde enfeksiyon görülmezken, grup 1'de bir (%3), grup 2'de yine bir hastada (%6.7) erken dönemde nüks görüldü. Sonuç: Uygulanması diğer yöntemlere göre daha kolay ve basit, iyileşme süresi daha kısa ve skar dokusu daha az olduğundan, eksizyon ve primer kapama yöntemi uygun olgularda tercih edilen bir ameliyat şekli olabilir.Öğe Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi kliniğinde uygulanan açık ve laparoskopik kolesistektomilerin karşılaştırılması(2008) Albayrak, Doğan; Hoşcoşkun, ZekiBu çalışmamızda; kliniğimizde kolesistektomi uyguladığımız olguların morbidite ve mortalite oranlarının belirlenmesi ve mortalite ve morbiditeye etkisi olan faktörlerin ortaya konulması ve karşılaştırılması amaçlanmıştır. Ocak 2002 ve Haziran 2008 tarihleri arasında Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı kliniğinde kolesistektomi uygulanan 802 (511 kadın, 291 erkek; ort. yaş 54,4; dağılım 14-89) hasta çalışmaya dâhil edildi. Hastalar uygulanan ameliyat tekniğine göre laparoskopik kolesistektomi uygulananlar (Grup I) ve açık kolesistektomi uygulananlar (Grup II) olmak üzere iki gruba ayrıldı. Grup I' de toplam 483, Grup II' de ise 319 hasta mevcuttu. Grup I ve Grup II arasında komplikasyonlar ve mortalite oranları açısından istatistiksel olarak anlamlı fark olmadığı tespit edildi (p>0,05). Dörtyüzseksenüç hastanın 24 (% 5)' ünde açığa geçildi. Açığa geçilme nedenleri içerisinde yapışıklıklar (% 4) ilk sırayı almaktadır. Gruplar arasında ağrı kesici gereksinimi açısından istatistiksel olarak anlamlı fark olduğu saptandı (p<0,05). Gruplar arasında hastanede kalış süreleri açısından istatistiksel olarak anlamlı fark olduğu saptandı (p<0,05). Öğretim üyeleri ve 4. 5. yıl asistanları tarafından gerçekleştirilen ameliyatlar arasında açığa geçilme oranları ve hastanede kalış süreleri açısından fark olduğu saptandı (p<0,05). Aspartat aminotransferaz değeri yüksek olarak tespit edilen hastaların postoperatif komplikasyon oranlarının daha yüksek olduğu saptandı (p<0,05). Akut kolesistit atağı geçiren hastaların açığa geçilme ve peroperatif komplikasyon oranları daha yüksek olarak tespit edildi (p<0,05). Sonuç olarak; açığa geçilme oranlarının operasyonu yapan kişinin cerrahi deneyimi ile yakından ilişkili olduğunu ve deneyim arttıkça açığa geçilme oranının azalacağını düşünüyoruz. Laparoskopi konusunda deneyim kazanmamızın yanı sıra kullanılan el aletleri ve videoskopik cihazlardaki teknolojik gelişmelerinde peroperatif komplikasyon oranlarındaki gerilemede etkili olduğu kanaatindeyiz.