Makale Koleksiyonu
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Güncel Gönderiler
Öğe Evaluating the Effects of Night Shifts on Attention and Executive Function of Trakya University Residents Using the Tower of Hanoi Test(Trakya Üniversitesi, 2020) Özyiğit, Irmak İrem; Certel, Alperen Taha; Söyleyici, Begüm; Kehaya, SezginAims: This study aims to evaluate the effects of night shifts on attention and executive function among residents working atTrakya University Hospital. Methods: This prospective study was performed between November 2019 – January 2020 on 83residents working at Trakya University Hospital. The Tower of Hanoi test was used to measure the attention and function level oftwo different groups of residents. The first group being residents working with night shifts and the other group being residentswith regular working hours. After the participants finished solving the puzzle, the number of moves and the finishing time wererecorded. The demographic data about smoking, coffee intake, sleep hours, departments, and hand dominance were also recorded. Results: The participants were composed of 36 (43.4 %) female and 47 (56.6 %) male residents. The difference in smokingrate and sleep time between the two groups were found to be statistically significant whereas the difference between the completion time and moves was not statistically significant. Conclusion: Smoking and duration of sleep may affect the Tower of Hanoipuzzle performance. Although residents working with night shifts did not under-perform, the importance of sleep for cognitiveskills such as attention and coordination cannot be underestimated. Stress caused by night shifts may affect reaction time forproblem-solving, but further studies are needed. Keywords: Nightshift, attention, Tower of Hanoi testÖğe Hepatik ensefalopati ve MR görüntülemede atipik kortikal tutulum: Olgu sunumu(2009) Çelik, Yahya; Özbek, Bahar; Balcı, Mustafa Kemal; Ünlü, Ercüment; Utku, UfukHepatik ensefalopati karaciğer fonksiyon bozukluğuna bağlı olarak hastalarda nöropsikiyatrik belirtilerin gelişimi ile karakterizedir. Siroz, portal hipertansiyon veya porto-sistemik şantlar ve akut karaciğer yetmezliği durumlarında gelişebilir. Hafif mental durum bozukluklarından derin komaya kadar değişen geniş bir klinik tablo ile ortaya çıkabilir. Manyetik rezonans görüntüleme (MRG) başta olmak üzere nöro-görüntüleme teknikleri hepatik ensefalopati tanısında kullanılabilir. Sağlıklı bireylerde kolayca metabolize edilebilen maddelerin birikimine bağlı olarak özellikle T1 ağırlıklı MRG'de iki yanlı globus pallidus yapılarında sinyal artışı izlenir. Hepatik ensefalopatide kortikal tutulum oldukça nadir bildirilmiştir. Bu yazıda kortikal ve subkortikal yapıların tutulumu ile seyreden bir hepatik ensefalopati olgusu sunulmuştur.Öğe The association of gene polymorphisms of the angiotensin- converting enzyme and angiotensin II receptor type 1 with ischemic stroke in Turkish subjects of Trakya region(2009) Sipahi, Tammam; Güldiken, Babürhan Feyzullah; Güldiken, Sibel; Üstündağ, Sedat; Turgut, Nilda; Budak, Metin; Şener, SeralpAmaç: Bu çalışmanın amacı, Trakya bölgesinde yaşayan iskemik inme geçirmiş hastalarda ACE insersiyon/delesyon (I/D) ve AT1R (A1166C) gen polimorfizmlerinin sıklığını, vasküler risk faktörleri ve inme alt-grupları ile ilişkisini araştırmaktır. Hastalar ve Yöntemler: Çalışmaya 162 iskemik inme geçirmiş hasta ile 146 sağlıklı olgu alındı. İskemik inme hastaları, ORG 10172 Akut İnme Tedavisi (TOAST) kriterlerine göre büyük ve küçük damar hastalığı olarak inme alt gruplarına ayrıldı. ACE I/D polimorfizmi polimeraz zincir reaksiyonu (PZR), AT1R (A1166C) gen polimorfizmi ise PZR ve restriksiyon fragment uzunluk polimorfizmi (RFLP) yöntemleri kullanılarak yapıldı. Bulgular: Hasta grubundaki ACE I/D genotip dağılımı (DD=34.0%, ID=50.0%, II=16.0%), kontrol grubu ile karşılaştırıldığında (DD=34.3%, ID=49.7%, II=16.1%) fark bulunmadı. Ayrıca hasta grubundaki AT1R (A1166C) genotip dağılımları ile (AA=58.0%, CA=34.6% ve CC=7.4%) kontrol grubu ile karşılaştırıldığında (AA=60.1%, CA=35.7% ve CC=4.2%) anlamlı fark saptanmadı. Her iki inme alt grubu arasında ACE I/D ve AT1R (A1166C) polimorfizmlerinin dağılımı açısından farklılık bulunmadı. Sonuç: Çalışmamızda Trakya bölgesinde yaşayan insanlarda ACE I/D ve AT1R (A1166C) gen polimorfizmlerinin iskemik inme gelişmesinde genetik risk faktörleri olmadıkları belirlendi.Öğe Akut iskemik inmede ortalama trombosit hacmi ve periferik kan hücre sayısı yanıtı(2008) Güldiken, Babürhan; Özkan, Hülya; Karayel, LeventAmaç: Ortalama trombosit hacminin (OTH) trombosit aktivitesinin iyi bir göstergesi olduğu, vasküler hastalıklarda arttığı bildirilmektedir. Bu çalışmada akut iskemik inmede, inme alttipleri ile OTH'nin ilişkisinin araştırılması amaçlandı. Hastalar ve Yöntemler: Çalışmada ORG 10172 çalışması TOAST kriterlerine göre büyük (n=43) ve küçük (n=59) damar hastalığı olarak alttiplendirmesi yapılan, akut iskemik inme geçiren 102 hastanın OTH değerleri, yaş ve cinsiyet eşleştirilmiş 48 sağlıklı birey ile karşılaştırıldı. Ortalama trombosit hacminin inme alttipleri, inme şiddeti ve diğer hematolojik parametreler (trombosit sayısı, platekrit, hemoglobin, hematokrit, eritsosit sayısı, ortalama korpusküler hacim, lökosit, nötrofil, lenfosit, monosit sayıları) ile ilişkisi araştırıldı. Bulgular: İnme altgrupları ve kontrol grubu arasında OTH değerleri açısından fark tespit edilmezken, OTH ile inme şiddeti ve diğer hematolojik parametreler arasında da ilişki saptanmadı (p>0.05). Büyük damar hastalığı olanlarda, küçük damar hastalığı olanlara ve kontrollere göre lökosit ve nötrofil sayısında artışın anlamlı olarak daha fazla olduğu görüldü (p<0.005). Nötrofil sayısında artış inme şiddeti için bir risk faktörü olarak belirlendi (?=0.362, p=0.01, OR=1.437, CI %95 0.02-0.08). Sonuç: Ortalama trombosit hacmi akut iskemik inmede anlamlı bir değişikliğe uğramamakta olup, lökosit ve nötrofil sayısında artış, özellikle büyük damar hastalığı alttipi ve inme şiddeti için iyi bir göstergedir.Öğe Risk factors for recurrent ischemic stroke in Turkey(2008) Yalçın, Esra; Yalçın, Murat; Çelik, Yahya; Ekuklu, GalipObjectives: The aim of the study is to determine the risk factors for recurrent ischemic stroke. Patients and Methods: We compared the risk factors in 186 recurrent ischemic stroke patients (94 males, 92 females; mean age 66.85±11.21 years; range 20-95 years) with 300 first-ever stroke patients (control group) among 1150 ischemic stroke patients who had been treated in Neurology Department of Trakya University Medical Faculty over a period of three years. Results: The recurrence rate was 16.1%. Within the recurrent patients, 89.7% had hypertension, 32.3% had atrial fibrillation, 24.4% had diabetes mellitus, 15.6% had transient ischemic attack, and 57.5% had several types of heart diseases. The most frequent recurrence etiology was embolic according to TOAST criteria (35.5%). Transient ischemic attack (OR= 2.98; 95% CI 1.54-5.76), hypertension (OR= 1.96; 95% CI 1.11-2.64) and atrial fibrillation (OR= 1.74; 95% CI 1.44-2.66) were found as the independent risk factors. The mean of the modified Rankin scores of the study group at their last charge were significantly higher than that of the control group. Conclusion: Our findings emphasize the importance of the consistent anticoagulation therapy for patients with atrial fibrillation and close blood pressure control in patients with hypertension.Öğe Görsel analog hasta tatmini skalası(2006) Kılınçer, Cumhur; Zileli, MehmetAmaç: Hasta tatmininin ölçülmesi, verilen tıbbi bakımın kalitesini değerlendirmenin vazgeçilmez unsurlarından biridir. Bununla birlikte, bu ölçümü gerçekleştirmek isteyen bir hekimin değişik hastalık gruplarında uygulayabileceği, pratik, dilimize uyarlanmış ve yaygın olarak kullanılan bir skala yoktur. Bu yazıda, verilen tıbbi bakımdan hastanın tatmin olma derecesini ölçmek üzere düzenlenmiş “Görsel analog hasta tatmini skalası” isimli yeni bir skorlama sistemi sunulmaktadır. Çalışma planı: Sondurum ve hasta tatminini ölçmeye yönelik skalalar gözden geçirildi. Hastalarla olan uygulama ve gözlemlerden elde edilen deneyim doğrultusunda yeni bir skala oluşturuldu. Bulgular: Bu skalada dikey duran düz bir çizgi ve çizginin alt ve üst uçlarında tam tatminsizlik ve en üst seviyede tatmini temsil eden iki yüz çizimi bulunur. Hasta, dikey çizgi üzerinde tıbbi bakımdan tatmin olma derecesine karşılık gelen noktayı bir çarpı işaretiyle belirtir ve on üzerinden puanlanır. Görsel analog hasta tatmini skalası işlerlikleri kanıtlanmış ve yaygın olarak kullanılan iki skalanın (Görsel Analog Ağrı Skalası ve Wong-Baker Skalası) özelliklerini birleştirmektedir. Skalanın anlaşılması ve uygulanması kolaydır. Her yaş ve kültür düzeyindeki hastalarda ve tüm hastalıklar için uygulanabilecek bir ölçüm aracıdır. Zayıf tarafı ise hasta tatmininin bileşenlerine, yani hastayı bakımla ilgili neyin tatmin edip neyin etmediğine hassas olmamasıdır. Sonuç: Skala, kısıtlılıkları bilinmek şartıyla, hastanın “tıbbi bakımdan duyduğu genel tatmin derecesini” objektif ve pratik bir şekilde ölçmekte kullanılabilir.Öğe Kanamamış intrakranyal anevrizmalar(2006) Şimşek, Osman; Hamamcıoğlu, Mustafa Kenal; Çobanoğlu, Sebahattinİntrakranyal anevrizmalar nöroşirürjinin ilgi alanındaki en önemli hastalıklardan biridir. Kanadıkları zaman ciddi morbidite ve mortaliteye neden olurlar. Nöroradyolojideki yeni teknolojiler ile intrakranyal anevrizmalar semptom vermeden tanınabilirler. Bu sayede kanamamış anevrizmaların doğal seyirlerinin nasıl olduğu ve farklı tedavi seçeneklerinin karşılaştırılması gündeme gelmiştir. Bu yazıda, kanamadan önce saptanmış intrakranyal anevrizmalarda doğal seyir ve tedavi seçenekleri gözden geçirilmektedir.Öğe Primer santral sinir sistemi lenfoması: Olgu sunumu(2006) Kılınçer, Cumhur; Şimşek, Osman; İmer, Murat; Çobanoğlu, Sebahattin; Canbolat, AliPrimer santral sinir sistemi lenfoması tüm intrakranyal tümörlerinin %1'ini oluşturmaktadır. Kombine kemoterapi ve radyoterapi sayesinde sağkalım süresi uzamış olsa da, hastalığın seyri halen maligndir. Altmış iki yaşında erkek hasta baş ağrısı ve unutkanlık yakınmalarıyla başvurdu. Yapılan kranyal bilgisayarlı tomografi ve manyetik rezonans incelemelerinde sol temporoparietal bölgede, lateral ventrikül trigonu ve arka boynuz boyunca yayılım gösteren kitle saptandı. Uygulanan stereotaktik biyopsi sonucunda olguya lenfoma tanısı konuldu. Radyoterapi sonrası semptomlarında kısmi bir iyileşme görülen hasta 14. ayda lokal nüks nedeniyle kaybedildi.Öğe Beyin damar hastalığı sonrası gelişen epileptik nöbetler(2006) Karaçayır, Semra Şengün; Balcı, Kemal; Asil, Talip; Çelik, YahyaAmaç: Beyin damar hastalığı geçiren hastalarda epileptik nöbet sıklığı araştırıldı. Hastalar ve Yöntemler: Üç yıllık bir sürede beyin damar hastalığı ile başvuran 1273 hastanın verileri retrospektif olarak değerlendirildi. Çalışmaya beyin damar hastalığı sonrası epileptik nöbet geçiren 160 hasta (130 iskemik, 30 hemorajik) alındı. İnme risk faktörleri ile nöbet gelişimi arasındaki ilişki, nöbet tipleri, elektroensefalografi bulguları, nöbetlerin zamansal dağılımı, lezyon tipi ve lokalizasyonu değerlendirildi. Aynı dönemde kliniğimizde takip edilen beyin damar hastalığı olan 640 hasta da kontrol grubu olarak alındı. Bulgular: Üç yıl boyunca takip edilen beyin damar hastalarının ortalama bir aylık takip süresinde nöbet geçirme oranı %12.6 bulundu. Multivaryant analizle, iskemik beyin damar hastalığı olanlarda kortikal tutulum, enfeksiyon ve metabolik bozukluk varlığı; kanayıcı beyin damar hastalığı olanlarda ise kortikal lezyon ve enfeksiyon nöbet gelişimi için bağımsız risk faktörleri olarak saptandı. Total anterior sirkülasyon infarktı olan hastalarda nöbet gelişimi istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek bulundu. Sonuç: Kortikal lezyonlu ve anterior sirkülasyon lezyonlu hastalarda nöbet gelişim oranı daha yüksek bulundu ve nöbet geçiren hastaların mortalitesi yüksekti. Ayrıca beyin damar hastalığı sonrası gelişen nöbetlerin çoğu jeneralize tonik klonik tipteydi.Öğe İdyopatik intrakranyal hipertansiyon: Klinik, laboratuvar özellikleri ve prognoz(2006) Büyükkoyuncu, Nilüfer; Balcı, Kemal; Asil, TalipAmaç: Bu çalışmada idyopatik intrakranyal hipertansiyon (İİH) olgularının klinik semptom ve bulguları, demografik özellikleri ve prognozları araştırıldı. Hastalar ve Yöntemler: Modifiye Dandy kriterlerine göre idyopatik intrakranyal hipertansiyon tanısı almış, on yıllık bir süredir izlenen 21 hasta (18 kadın, 3 erkek; ort. yaş 34.9; dağılım 16-50) çalışmaya alındı. Bütün hastaların başvuru yakınmaları, tıbbi öyküleri, hemogram, biyokimya ve görüntüleme incelemeleri, göz dibi bakıları kaydedilerek değerlendirildi. Bulgular: En sık gözlenen yakınma baş ağrısıydı (%85.7), bunu vizüel semptomlar (%47.6), tinnitus (%19.0) ve bulantı- kusma (%38.1) izliyordu. Hastaların 15'inde (%71.4) papilla ödemi, dördünde (%19.0) optik diskte nazal veya temporal siliklik saptandı, kalan iki hastada (%9.5) fundus muayenesi normaldi. Sekiz hastada (%38.1) beyin ödemi saptandı. Görsel uyandırılmış potansiyel kaydı yapılan 16 hastanı n dördünde (%25) P100 latansında uzama gözlendi. Ortalama sekiz aylık takip süresinin sonunda hastaların baş ağrısı ve vizüel semptomlarında belirgin düzelme oldu. Sonuç: Sonuç olarak, İİH genellikle benign karakterli bir tablodur ancak nadiren kalıcı görme kaybına da neden olabilir. Bu nedenle baş ağrısı, görme ve işitme bozukluğu yakınmalarıyla başvuran genç, kilolu kadın hastalarda İİH tanısı da akılda bulundurulmalıdır.Öğe Uyku elektrosefalografisinin uyku laboratuvarlarında ve nöroloji pratiğinde kullanımı(2005) Turgut, NildaUyku elektroensefalografisi (EEG) uykuda gelişen epileptiform deşarjları belirlemede önemli bir aktivasyon yöntemidir. Ayrıca EEG, uyku laboratuvarlarında polisomnografi kayıtlarında uyku evrelerini skorlamada ve uyku hastalıkları ile uyku evreleri arasındaki ilişkiyi göstermede değerli bir yöntemdir. Bu yazıda, uyku EEG’sinin uyku laboratuvarlarında kullanımı ve nöroloji pratiğinde epileptiform deşarjları göstermede bir aktivasyon yöntemi olarak uygulanması irdelendi.Öğe Torakolomber bileşke lezyonlarında önden dekompresyon ve stabilizasyon(2000) Görgülü, Aşkın; Yörük, Yener; Çobanoğlu, Sebahattin; Hamamcıoğlu, M. Kemal; Kılınçer, CumhurAmaç: Omuriliğin önden basısına neden olan torakolomber bileşke lezyonlarında, önden dekompresyon ve Stabilizasyon ile ilgili deneyimlerimizin gözden geçirildi. Gereç ve yöntem: 1997-1999 yılları arasında torakolomber bileşke lezyonu nedeniyle ünden omurilik dekompresyonunu takiben Kaneda sistemi ile omurga stabilizasyonu yapılan 8 olgu incelendi ve literatürle karşılaştırılarak tartışıldı. Bulgular: Tüm olgularda tam omurilik dekompresyonu sağlandı. Kaneda cihazı ile ilgili ameliyat sırasında ve sonrasında herhangi bir komplikasyon görülmedi. Postoperatif akut miyokard enfarktüsü ve ampiyem nedeni ile 2 olgu kaybedildi. Sonuç: Çalışmamız omurga cisminden kaynaklanan torakolornber bileşke lejyonlarında ünden yaklaşımın dekompresyon ve omurga stabilizasyonu için güvenli ve etkili olduğunu ortaya koymaktadır.Öğe Hipotiroidizm'li bir olguda sol 6. kraniyal sinir paralizisi(2000) Avcı, Aynur Yılmaz; Aydın, Nurgül; Karaşin, EnginHipotiroidizm ile birlikte, polinöropati, miyopati ve karpal tünel sendromu sık görülen nörolojik komplikasyonlardandır. Kraniyal sinir tutulumu ise çok nadir görülür. Hipotiroidizm tablosunda görülen bu anormalliğin nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte, endonöriyum ve perinöriyumda mukopolisakkarit birikimi olabileceği tahmin edilmekledir. Diplopi yakınmasıyla kliniğimize başvuran 52 yaşındaki bir kadın olguda, sol 6. kraniyal sinir paralizisi saptandı. Altıncı kraniyal sinir tutulumuna yol açan diğer nedenler araştırılıp dışlandıktan sonra, etyolojide hipotiroidizm düşünüldü. Timid hormon replasmanı sonrası tamamen düzelen olgu literatür eşliğinde tartışıldı.Öğe Akut isoniazid intoksikasyonu: Olgu sunumu(2000) Menteş, Erdoğan Fatma; Sönmez, Ümit; Utku, UfukAkut isoniazid (INH) intoksikasyonu, epileptik nöbetler, koma ve metabolik asiden, triadı ile karakterime bir klinik tablodur. Özellikle yeterli öykü alınamadığı durumlarda, bu tablo ensefalit, meningoensefalit veya ensefalopati ile karışabilmektedir. Bu makalede ateş yüksekliği, bilinç kaybı ve status epileptikus tablosu ile prezante olan ve bu klinik bulguların etiolojisinde daha sonra INH intoksikasyonu saptanan, 19 yaşındaki olgu dolayısıyla, INH intoksikasyonun klinik ve laboratuvar bulguları ve ayırıcı tanı olasılıkları literatür bilgileri ışığında tartışılmıştır.Öğe Effect of transient ulnar artery compression on radial artery diameter(SPANDIDOS PUBL LTD, 2018) Yilmaztepe, Mustafa Adem; Yilmaz, ErdemThe transradial approach is widely preferred in coronary procedures. A small radial artery diameter (RAD) is the most important factor affecting successful access. Various maneuvers and medications have been used to increase the RAD and thereby facilitate RA cannulation. Ulnar artery compression (UAC) for 30 min has been indicated to be effective in increasing the RAD and facilitating RA access. The aim of the present preliminary study was to assess the effect of transient UAC for 1 min on the RAD. A total of 151 patients were included in the present study. RA ultrasonography was performed at the level of the wrist. The UA was compressed for 1 min. The RAD was measured at baseline, at the end of UAC and at 1 min thereafter. The results indicated that the RAD was significantly smaller in diabetic vs. non-diabetic patients (2.35 +/- 0.43 vs. 2.50 +/- 0.39 mm, P=0.024) and in women vs. men (2.25 +/- 0.38 vs. 2.56 +/- 0.38 mm, P<0.001). At the end of UAC, the RAD was increased compared with that at baseline (2.45 +/- 0.41 vs. 2.62 +/- 0.41 mm, P<0.001), but it started to decrease thereafter, and the RAD measured at 1 min after stopping UAC was significantly smaller (2.62 +/- 0.41 vs. 2.55 +/- 0.40 mm, P<0.001), while remaining significantly larger than that at baseline (P<0.001). The RA peak systolic flow velocity also increased significantly during UAC (35.3 +/- 8.9 vs. 60.3 +/- 19.2 cm/sec; P<0.001). In conclusion, Transient UAC for 1 min significantly increased the RAD and the peak systolic flow velocity. Further studies with clinical endpoints are required for further exploration of the feasibility of this approach.