Makale Koleksiyonu

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 13 / 13
  • Öğe
    Assesment of Patient Satisfaction of Implantable Venous Port Catheter Use: a Survey-Based Study
    (Trakya Üniversitesi, 2017) Söyleyici, Begüm; Şenyiğit, Ece; İşkan, Nur Gülce; Yanık, Fazlı
    Aims: Implantable venous port catheter is a widely used clinical tool with plenty of objectives such as parenteral nutrition, taking blood sample, management of medicines used in chemotherapy. The aim of this study is to evaluate patient satisfaction regarding implantable venous port catheter for chemotherapy treatment.Methods: The data of 19 patients operated from March 2017 to June 2017 were analyzed as a survey based assessment in Trakya University Hospital Department of Thoracic Surgery. Age, gender, satisfaction of having an implantable venous port catheter, the level of pain during implantation, being informed before the operation, fear of having a complication due to the implantable venous port catheter, being uncomfortable about having an implantable venous port catheter and not liking the appearance of implantable venous port catheter were included on the survey. The type and stage of cancer, comorbidity and the vein which is a port catheter was implanted in were recorded from patient charts. Results: The mean age of participants was 61.44 ± 7.493 years. Out of all 10 (52.6%) were male and 9 (47.4%) were female. The most utilized side during insertion was right jugular vein (94.4%). Rectum cancer was the most diagnosed cancer type with six patients. The most seen cancer stage was found to be stage-4-IV (66.7%). Comorbidity was detected in 15 patients (83.3%). 89.5% of patients had indicated that they were informed enough before the procedure. 57.9% of the patients responded to question of fear of complication as “yes”. According to these responses, 52.6% of the patients emphasized their discomfort as “little”.Conclusion: This survey-based assessment study points out that most of the cancer patients are contented for being implanted with an implantable venous port catheter. Having an implantable venous port catheter is safer and easier way for cancer patients. Moreover, it gives patients more freedom of movement
  • Öğe
    Unusual cause of pulmonary mass in childhood: Pleuropulmonary blastoma
    (2010) Güzel, Ahmet; Demirkol, Demet; Çıtak, Agop; Üçsel, Rauf; Karaböcüoğlu, Metin; Uzel, Nedret; Toker, Alper
    Plöropulmoner blastoma çocukluk çağında oldukça nadir görülen malign tümörlerden biridir. Tüm primer akciğer malignitelerindeki insidansı %0.25- 0.5 arasındadır. Sıklıkla 6 yaş altında görülür ve özellikle akciğer parankimi, mediasten ve plevradan kaynaklanır. Genellikle tek taraflı soliter akciğer kitlesi şeklinde görülür. Bu olgu sunumunda ateş, solunum sıkıntısı, hışıltı, karın ağrısı, kilo kaybı gibi nonspesifik bulgularla başvuran, tek taraflı akciğer kitlesi saptanan ve plöropulmoner blastoma tanısı konulan 3.5 yaşındaki bir erkek olgu sunulmuştur. Sonuç olarak çocukluk çağında tek taraflı solit akciğer kitlesi tespit edilen olgularda nadir görülen plöropulmoner blastoma tanısı da akılda tutulmalıdır.
  • Öğe
    Chest wall distant metastases of thyroid carcinoma
    (2009) Karamustafaoğlu, Yekta Altemur; Yörük, Taner; Angın, Güngör; Tarladaçalışır, Taner; Mammedov, Rüstem
    Amaç: Tiroid bezi kanseri endokrin sistem kanserleri içinde en sık görülen maligniteler olmasına rağmen, tiroid kanserinin yıllık sıklığı bölgeden bölgeye önemli ölçüde, 100 000'de 2-4 arasında değişmektedir. Bu çalışmanın amacı, tiroid bezin kanserinden kaynaklanan göğüs duvarı metastazı olan hastaların klinik karekteristiklerini incelemektir. Hastalar ve Yöntemler: Aralık 2000 - Kasım 2007 tarihleri arasında, dört hastaya tiroid kanserinin göğüs duvarına metastazı tanısı konuldu. Olguların biri erkek (%25), üçü kadın (%75), ortalama yaşları 58 (dağılım 47-70) idi. Tüm hastalar göğüs duvarında ağrı ve şişlik ile başvurdular. Tüm hastalarda tümör ile birlikte göğüs duvarı rezeksiyonu uygulandı. Olguların klinik özellikleri retrospektif olarak analiz edildi. Göğüs duvarına metastaz bir olguda medüller tiroid karsinomu ve üç olguda ise papiller tiroid karsinomu nedeniyleydi. Göğüs duvarı metastazları iki olguda senkron iken iki olguda metakron metastazdı. Göğüs duvarı rezeksiyonundan sonra oluşan geniş defektler iki olguda çevre dokuların yardımı ile kapatılırken iki olguda politetrafloretilen (PTFE) greft ile kapatıldı. Medüller tiroid kanserli olgu hariç, diğer üç olguda cerrahi tedavinin devamında radyoiyot ablasyon tedavisi uygulandı. Bulgular: İki papiller tiroid kanseri olgusu beşinci ve 36. aylarda, medüller tiroid kanseri olan bir hasta 24. ayda tiroid kanserinin uzak metastazı nedeni ile öldü. Bir hasta ise cerrahiden sonra beşinci yılında halen sağ ve sağlıklıdır. Sonuç: Differansiye tiroid kanserlerinde (papiller ve foliküler) uzak metastazların kaldırılması sağkalımın uzaması ve hayat kalitesinin artırılması nedeniyle önerilmektedir.
  • Öğe
    Penetran travmalı olgularda 13 yıllık deneyimimiz
    (2009) Karamustafaoğlu, Yekta Altemur; Yavaşman, İlkay; Kuzucuoğlu, Mustafa; Mammedov, Rüstem; Yörük, Yener
    Amaç: Toraks travmalarının tüm travmalar içindeki oranı %25-30'dur. Bunun %70'i künt, %30'u penetran travmalardır. Bu çalışmada son 13 yıldaki penetran toraks travmalı olgularımızı, klinik deneyimlerimizi sunduk ve literatür eşliğinde irdeledik. Hastalar ve Yöntemler: Kliniğimizde, Ocak 1995 - Haziran 2008 tarihleri arasında penetran toraks travması tanısı ile yatırılarak tedavi edilen 200 hasta (184 erkek (%92), 16 kadın (%8); ort. yaş 27.4; dağılım 11-80) retrospektif olarak değerlendirildi. Bulgular: Penetran travmaların en sık nedeni kesici delici alet yaralanması 153 (%76.5) ve ateşli silah yaralanması 47 (%23.5) idi. 174 hastada (%87) intraplevral patoloji, dokuz hastada ekstratorasik organ yaralanması mevcuttu. Hastaların 173'ü (%86.5) tüp torakostomi, 27'si (%13.5) diğer konservatif yöntemlerle tedavi edildi. Otuz dokuz (%19.5) hastaya torakotomi uygulandı. Morbidite %7.5 (15 olgu) mortalite, %0.5 (bir olgu) olarak gerçekleşti. Sonuç: Penetran toraks travmalarının acil torakotomi gerektirenleri hariç, büyük çoğunluğu tüp torakostomi veya konservatif yöntemlerle tedavi edilebilir. Eşlik eden intratorasik organ yaralanmaları mortalite ve mobiditeyi artıran nedenlerdir; multidisipliner hızlı ve iyi değerlendirme gerektirir.
  • Öğe
    Bronşektazi olgularında sosyoekonomik özellikler ve predispozan faktörler
    (2007) Özdemir, Levent; Tabakoğlu, Erhan; Hatipoğlu, Osman Nuri; Altıay, Gündeniz; Özlen, Burcu; Çiftçi, Abdullah; Çağlar, Tuncay
    Amaç: Bu çalışmada bronşektazili olguların sosyoekonomik özelliklerini ve bronşektazi gelişiminde rol oynayabilecek faktörleri belirlemek amaçlandı. Hastalar ve Yöntemler: Altmış dokuz bronşektazi olgusu (43 erkek, 26 kadın; ort. yaş 53.7±15.6) geriye dönük olarak değerlendirildi. Tüm hastaların bronşektazi gelişiminde rol oynayabilecek faktörler, eğitim düzeyleri, sigara, alkol kullanım öyküleri ve aylık gelir düzeyleri kaydedildi. Bulgular: Olguların çoğunda bronşektazi gelişiminde rol oynayan birden fazla risk faktörü vardı. Pnömoni (%68), kızamık (%32), tüberküloz (%18) en sık nedenlerdi. Olguların %42'si ilkokul mezunu olup, %20'si hiç okula gitmemişti. Olguların %55'inde sigara, %19'unda alkol öyküsü vardı. Aylık gelir düzeyleri ise ortalama 438.2±363 YTL olarak bulundu. Sonuç: Sonuç olarak bronşektazi sosyoekonomik düzeyi düşük olan bireylerin bir hastalığı olarak düşünüldü.
  • Öğe
    Aktif akciğer tüberkülozunu taklit eden üst lob yerleşimli patlamış kist hidatik olgusu
    (2007) Özlen, Burcu; Özdemir, Levent; Yörük, Yener; Altıay, Gündeniz; Tabakoğlu, Erhan; Hatipoğlu, Osman Nuri
    Kist hidatik, Echinococcus granulosus'un neden olduğu sıklıkla karaciğerde olmakla birlikte %1030 olguda akciğerde de görülebilen paraziter bir hastalıktır. Akciğerlerde daha çok alt loblarda yerleşmektedir. Akciğer grafisinde sağ akciğer üst lob posterior segmentte kavitesi olan 49 yaşında bir erkek hasta akciğer tüberkülozu (TB) ön tanısı ile tüberküloz servisine yatırılarak ampirik olarak antiTB tedavi başlandı. Balgam incelemelerinde aside dirençli basil (ADB) üç kez negatif olarak saptanan hastaya bronkoskopi yapıldı. Bronş lavajında da ADB'nin negatif olması üzerine yapılan yüksek rezolüsyonlu bilgisayarlı tomografide akciğer TB ile ilgili bulguları değil rüptüre olmuş kist hidatik ile uyumlu olabilecek bulgular görüldü. Kist hidatik için indirekt hemaglutinasyon testi negatif olan bu hastada kistotomi uygulandı
  • Öğe
    Trakya bölgesinde pulmoner semptomlarla başvuran hastalarda alerji deri testi sonuçları
    (2007) Edis, Çakır Ebru; Tabakoğlu, Erhan; Çağlar, Tuncay; Hatipoğlu, Osman N.; Altıay, Gündeniz
    Amaç: Bu çalışmada Pulmoner semptomlarla başvuran hastalarda alerjen duyarlılığı profilinin belirlenmesi amaçlandı. Hastalar ve Yöntemler: Ekim 1999-Nisan 2005 tarihleri arasında pulmoner yakınmalarla başvuran 196 hastada (136 kadın, 60 erkek; ort. yaş 34.7±11.7) yapılan deri testi sonuçları, total IgE sonuçları ve alerji bilgi formları geriye dönük olarak incelendi. Bulgular: Çalışmaya alınan hastaların IgE medyan değeri (%25-75) 202 U/ml (118-530) idi. En sık görülen semptom %65.3 ile nefes darlığı iken ikinci sıklıkta başvuru nedeni %63.8 ile öksürüktü. Bu semptomlar %46.9 hastada toz alırken artmaktaydı. Hastaların %59.7'sinde en az bir alerjene duyarlık saptandı. Tek alerjen ile duyarlılık %18.9 iken çok alerjene duyarlılık %40.8 olarak tespit edildi. En sık %39.8 ile ev tozu akarlarına karşı alerji tespit edilirken ikinci sıklıkta %26 ile ağaç polenlerine karşı saptandı. D. Farinea'ya %33.7, D. Pteronyssinus'a %32.7 duyarlık saptandı. Sonuç: Trakya Bölgesi'nden alerjik semptomlarla başvuran hastalarda en sık ev tozu akarlarına karşı duyarlılık saptandı. Olguların %46.9'unda da semptomların evde, toz alırken artması bu bulguyu destekler nitelikteydi.
  • Öğe
    Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi öğrencilerinde sigara alışkanlığı ve ilişkili faktörler
    (2000) Karlıkaya, Celal; Erdoğan, Sarper; Çakır, Ebru; Hatipoğlu, Osman N.; Dilek, Emine; Hacıoğlu, Vijdan
    Amaç: Bu çalışmada Tıp Fakültesi öğrencilerinde sigara içme prevalansları ve ilişkili faktörleri saptamak amaçlandı. Yöntem: Fakültemizde 1998-1999 döneminde eğitim gören 1117 öğrenciden 515'ine (%46) (E/K=275/240) önceden denenmiş anket uygulandı. Bulgular: Öğrencilerin %30.5'inin her gün en az. bir sigara içtiği (günlük içici); % 1.7'sinin günde birden az haftada en az bir sigara içtiği (haftalık içici); %7.6'sının sigarayı bıraktığı, %8.5'inin sigarayı denediği ve % 51.7'sinin hiç içmediği saptandı. Erkeklerin kızlara göre yaklaşık 2 kat daha fazla günlük içici olduğu (%40.4'e karşılık %21.8; Pearson ?2=20.92, p<0.001) saptandı. Dönem 1'de %6.7, Dönem 2'de %30.4, Dönem 3'te %41.7, Dönem 4'te %51.5, Dönem 5'te %26.8, Dönem 6'da %18 günlük içicilik olduğu, dönemin sigara içme davranışını anlamlı derecede etkilediği (Pearson ?2=41.47, p<0.001); Dönem 1'de en az. olan içme oranının Dönem 4'e doğru giderek arttığı ve Dönem 5 ve 6'da yeniden giderek azaldığı saptandı. Bekar evinde kalanlarda (%37.5) yurtta (%13.4) veya ailesinin (%18) yanında kalanlara göre, günlük içicilik belirgin şekilde daha yüksekti (Pearson ?2=27.38,p<0.001). Sonuç: Sigara içme davranışının Dönem 1 'de çok düşük oranlarda iken giderek artması ve Dönem 3 ve 4'te en üst düzeye çıkması Dönem 1'de eğitim çalışmalarına başlanması gerektiğini düşündürdü. Dönem 5 ve 6'da sigara içiminin azalması bu dönemlerdeki eğitimin yoğun olmasına ve kısmen de olsa başarılı olmasına bağlandı.
  • Öğe
    Eklem tüberkülozu (Olgu sunumu)
    (2000) Karlıkaya, Celal; Aktaş, Şeref; Tan, Levent; Candan, Latife
    Tüberkülozda osteoartriküler tutulum %1-5 oranında, nadir olarak görülür. Bunun yarısı da vertebra tüberkülozudur. Burada yaşları 1.5-67 arasında değişen vertebra dışı eklem tüberkülozu olan dört olgu sunulmaktadır. Tanının gecikmesine bağlı olarak çoğu olguda eklem kıkırdak harabiyeti gelişmiş olduğu ve iki olguda ilgili eklem hareketlerini engelleyen artrodez operasyonu yapılırken, bir olguda da izlemde fibröz ankiloz gelişti. Kısmen erken devrede saptanan bir olguda sadece tıbbi tedavi uygulandı ve diğer olguların aksine belirgin bir sakatlık kalmadı. Tedavide erken tanının, erken tanıda da klinik şüphenin ve uygun tanısal yöntemlerin önemi irdelendi. Tanı sonrası aşamada da ulusal tüberküloz kontrol protokollerine uyumlu yaklaşımların ve tüberküloz uzmanlık dalı ile birlikte tedavinin önemi vurgulandı.
  • Öğe
    Kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH) alevlenmelerinin mevsimsel özelliği
    (2000) Karlıkaya, Celal; Türe, Mevlüt; Yıldırım, Erkan
    Amaç: KOAH'a bağlı hospitalizasyonlarda mevsimsel değişme olup olmadığını belirlemek. Yöntem: 1987-1998 yılları arasında, göğüs kliniğine yapılan 3617 yatıştan, verileri elde edilen 3089 olgu değerlendirildi. Bulgular: Tüm olguların 397'si (%12.9) KOAH olarak sınıflandırılmıştı (kronik bronşit, amfizem, ICD9: 490-492 ve başka yerde sınıflandırılmayan KOAH, ICD9: 496). Aylara göre KOAH'lı hasta sayısı, toplam yatan hasta sayısına göre standardize edildi ve standardize verilerin üçerli hareketli ortalamaları Fourier analizi ile değerlendirildi. KOAH yatışlarının Eylül ayında artmaya başladığı, Ocak ayında maksimum seviyeye ulaştığı ve Mart ayından sonra azalarak yaz ayları boyunca düşük bir seviyede devam ettiği saptandı (F=7.679, p<0.001). Bu 12 yıllık periyodda KOAH yıllık yatış sayısı 28 olgudan 68'e yükselmesine karşın tüm hastalar içindeki KOAH'lıların oranı %20.3'ten %10.9'a inmişti. Dahası 1987-1990 yıllarında ortalama yatılan gün sayısı 14.4±14.1 günden, 1995-1998 yıllarında 9.8±7.3 güne inmişti (p<0.01). Sonuç: Hasta sayılarının artmasına karşın yatış oranlarının ve yatış sürelerinin azalması, tanı ve tedavideki gelişmeler ile aşılama gibi koruyucu önlemlere daha fazla önem verilmesine bağlanabilir. Hastane morbiditesinin mevsimsel özelliği, alevlenme nedenlerine ışık tutabileceği gibi sağlık hizmetlerinin planlamasında da önemli olabilir.
  • Öğe
    Küçük hücreli akciğer kanserli kadın olgularımız
    (2000) Çakır, Ebru; Karlıkaya, Celal; Yalçın, Ömer; Aktaş, Gülhan
    Akciğer kanserinin kadınlarda gittikçe artmakta olduğu bilinmektedir. Sigara içen kadınlarda küçük hücreli akciğer kanseri (KHAK) görülme riski sigara içen erkeklere göre daha yüksektir. KHAK ile kadın cinsiyeti arasındaki ilişkiyi belirlemek üzere 13 yıllık yeni tanı konmuş kanser olgularını içeren veri tabanımızda yaptığımız, incelemede 67/859 (%7.8) kadın akciğer kanseri olgusu saptadık. Bu olgulardan 57 (%7.5) KHAK idi ve 4 tanesinin dosya bilgilerini tam olarak bulabildik. Bu dört olgunun yaş ortalaması 56±11 yıldı. Olgulardan en genç olanı 42 yaşında bir ev hanımı idi; 19 yaşında sigaraya başlamıştı ve 23 yıl 1 pak./gün sigara öyküsü vardı. Diğer üç olgu ise hiç düzenli sigara kullanmadığı halde yoğun bir pasif sigara öyküsü tanımlıyordu. Bu dört olgunun tümör lokalizasyonu, evresi, histopatolojik, histokimyasal ve elektron mikroskopik özellikleri gözden geçirilerek sunuldu. Kadında KHAK görülmesinin epidemiyolojik önemi vurgulandı.
  • Öğe
    Prognostic significance of fluorine-18 fluorodeoxyglucose positron emission tomography/computed tomography-derived metabolic parameters in surgically resected clinical-N0 nonsmall cell lung cancer
    (Lippincott Williams & Wilkins, 2018) Aktas, Gul E.; Karamustafaoglu, Yekta A.; Balta, Cenk; Sut, Necdet; Sarikaya, Ismet; Sarikaya, Ali
    Objective Our aim was to assess the significance of metabolic positron emission tomography (PET) parameters for the prediction of occult mediastinal lymph node metastasis (OLM) and recurrence in patients with clinical-N0 nonsmall cell lung cancer (NSCLC) after surgical resection and lymph node dissection. Materials and methods We evaluated 98 patients with NSCLC [52 adenocarcinoma (ADC), 46 squamous cell carcinoma (SQCC)] who had undergone initial/preoperative fluorine-18 fluorodeoxyglucose positron emission tomography/computed tomography (F-18-FDG PET/CT). Eligibility criteria for participation were clinically staged as N0 and no FDG uptake in mediastinal lymph nodes on preoperative PET/CT. Clinicopathological characteristics and the diagnosis of recurrence were obtained by reviewing the hospital records. Metabolic parameters [maximum standardized uptake value, mean standardized uptake value, metabolic tumor volume (MTV), total lesion glycolysis] were determined on F-18-FDG PET/CT images. The association of metabolic parameters with OLM and recurrence was assessed. Results OLM was found in 26 (26.53%) patients. T-stage, central location, and lymphovascular invasion were associated with OLM (respectively, P = 0.007, 0.011, <0.001). None of the metabolic parameters was associated with OLM. Metabolic parameters of the tumor were significantly higher in patients with recurrence when the cohort was evaluated as a whole (P = 0.002, 0.005, 0.016, and 0.004, respectively). In particular, there was a significant association between recurrence and tumor size, grade, stage, MTV (P < 0.001), and TLG (P < 0.001) in ADC. This association was not found in SQCC. Multivariate analysis showed that MTV was an independent prognostic factor for recurrence and associated with disease-free survival. Conclusion Metabolic parameters of the primary tumor on preoperative 18F-FDG PET/CT could not predict OLM in patients with clinical-N0 NSCLC. MTV was an independent risk factor for recurrence in ADC, but not in SQCC. Copyright (C) 2018 Wolters Kluwer Health, Inc. All rights reserved.
  • Öğe
    Video assisted thoracic surgery outcomes for primary spontaneous pneumothorax, analysis of 56 cases, single university hospital experience
    (Aves, 2018) Yanik, Fazli; Karamustafaoglu, Yekta Altemur; Yoruk, Yener
    BACKGROUND/AIMS To evaluate patients with primary spontaneous pneumothorax (PSP) who were treated via the video-assisted thoracic surgery (VATS) procedure by means of clinical features, surgical outcomes, and follow-up results. MATERIAL and METHODS We retrospectively analyzed 56 consecutive patients who underwent VATS procedure for PSP between 2012 and 2018. There were 47 male and 9 female patients with a mean age of 26.01 +/- 7.4 (18-38) years. VATS was performed under general anesthesia with double lumen intubation. Apical wedge resection and mechanical abrasion or apical pleurectomy was performed in 60% of the patients with uniportal VATS and in 40% of the patients with two portal VATS by the same surgical team. RESULTS The operation indications were recurrence in 40 (71.5%) patients, prolonged air leak in 14 (25%), and bilateral pneumothorax in 2 (3.5%). Pleurodesis procedures included upper pleural mechanical abrasion in 44 (78.5%) patients and apical pleurectomy in 12 (22.5%). Bilateral VATS procedure was performed for two patients who had bilateral pneumothorax. The mean operation time, chest tube removal time, and length of hospital stay were 26.04 +/- 4.61 (20-45) min, 1.4 +/- 0.6 (1-3) days, and 1.7 +/- 0.8 (2-4) days, respectively. No significant difference was found between uniportal and biportal VATS or mechanical abrasion and apical pleurectomy groups compared with statistical evaluation with demographic and clinical features and surgical outcomes (p>0.05). There was no mortality, and complications occurred in 16 (28.5%) patients. Only 3 (5.3%) recurrence occurred during the mean follow-up period of 48.4 +/- 11.4 (9-70) months. CONCLUSION Video-assisted thoracic surgery stapled bullectomy for PSP when followed by mechanical pleurodesis is still the gold standard and is a reliable, safe method with a low recurrence rate, complication, length of hospital stay, and quicker recovery time. The formation of new bullae-blebs could be related to continued smoking behavior that can be seen as the main reason for late period recurrences.