Yazar "Uzal, Mustafa Cem" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 16 / 16
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Akciğer kanserine bağlı hipertrofik osteoartropati: Olgu sunumu(2007) Özen, Alaattin; Alas, Ruşen Coşar; Koçak, Zafer; Argın, Gülden Bayır; Saynak, Mert; Uzal, Mustafa Cem; Üregen, BurcuMalign hastalıklar çeşitli paraneoplastik romatolojik sendromlara yol açabilir. Bu sendromlardan biri olan hipertrofik osteoartropati (HPO) çoğunlukla toraks içi malignitelere ve en sık olarak da akciğer kanserine bağlı olarak ortaya çıkar. Hipertrofik osteoartropati çomak parmak ve periostal yeni kemik oluşumu ile kendini gösterir. En önemli klinik bulgusu bilateral bacak ağrısıdır. Hastalığın patogenezi henüz aydınlanmamıştır. Kemik sintigrafisi tanı için duyarlı bir yöntemdir. Bu yazıda, ileri evre küçük hücreli dışı akciğer kanseri tanılı 49 yaşındaki bir erkek hastanın hipertrofik pulmoner oseoartropati bulguları bildirilmiş ve bu konudaki literatür bilgisi özetlenmiştir.Öğe Bir olgu nedeniyle malign melanomlarda palyatif radyoterapi(2006) Koçak, Zafer; Çaloğlu, Murat; Tokatlı, Füsun; Alas, Coşar Ruşen; Uzal, Mustafa Cem; Ünlü, Ercüment; Karagöl, HakanMalign melanom oldukça kötü prognozlu bir cilt kanseri türüdür. Genel olarak radyorezistan olduğu düşünülmektedir. Günümüzde bu hastalığın tedavisinde sıklıkla hipofraksiyone radyoterapi şemaları kullanılmakla birlikte, standart tedavi şemasını belirleyebilecek literatür çalışmaları bulunmamaktadır. Bu yazıda, evre IV malign melanom tanılı, kanaması 5 fraksiyonda toplam 20 Gy eksternal radyoterapi ile etkin ve güvenli bir şekilde tedavi edilen bir olgu sunuldu.Öğe Böbrek hücreli karsinomda mediastinal lenf nodu metastazı: Olgu sunumu ve literatür derlemesi(2006) Alas, Coşar Ruşen; Saynak, Mert; Çaloğlu, Yürüt Vuslet; Çaloğlu, Murat; Karagöl, Hakan; İbiş, Kamuran; Uzal, Mustafa CemBöbrek hücreli karsinom böbreğin en sık görülen malign tümörüdür ve yetişkinlerdeki böbrek tümörlerinin %90-95'ini oluşturur. Tanı sırasında hastaların %30'unda uzak organ yayılımı vardır. Tanı anında uzak yayılım olması kötü prognozun güçlü bir göstergesidir. Yayılım lenf yoluyla ya da kan yoluyla olabilir. Akciğerler, kemikler, karaciğer, lenf nodları ve mediasten en sık yayılım görülen bölgelerdir. Akciğer parankim lezyonları böbrek hücreli tümörlerde sık görülmesine rağmen parankim tutulumu olmaksızın mediastinal lenf nodlarına yayılım nadirdir.Bu yazıda böbrek hücreli karsinom tanılı 71 yaşındaki erkek hasta sunuldu. Radikal nefrektomi ve ameliyat sonrası radyoterapi uygulanan hastanının toraks tomografisinde mediastinal lenfadenopati belirlendi. Olgumuz güncel literatür ışığında tartışıldı.Öğe Developing and comparing two diff erent prognostic indexes for predicting disease-free survival of nonmetastatic breast cancer patients(2011) Tokatlı, Zehra Füsun; Türe, Mevlüt; Ömürlü, İmran Kurt; Çoşar, Ruşen Alas; Uzal, Mustafa CemAmaç: Cox regresyon analizi ve recursive partitioning analizine dayanan sağkalım ağacı (ST) ile non-metastatik meme kanserli hastaların alt gruplara ayrılmasında farklı prognostik indeksler (Pİ) belirlemek ve bu metodların tahmin güçlerini Kaplan-Meier analizi ile karşılaştırmaktır. Yöntem ve gereç: Veriler, her bir prognostik faktör için 410 hastadan elde edildi. Cox regresyon analizi, ortak değişkenlere göre yaşamsal dağılımı inceleyen bir yöntemdir. ST yöntemi ise recursive partitioning algoritmasına dayanan ağaca yapılı bir sağkalım analizidir. Çalışmada, train ve test setleri için Harrell’ın uyum indeksine göre hata oranları incelendi. Ayrıca train seti için yaşam eğrileri Kaplan-Meier yöntemi ile tahmin edildi. Hastalıksız sağkalım, hastalığın ilk tanısından (ilk tedavinin başlangıcından) ilk nüksüne kadar geçen zaman olarak hesaplandı. Bulgular: 48 aylık ortanca takip sonrası 100 (% 24,4) hastada hastalıksız sağkalım açısından en az bir olay görüldü. Cox regresyon analizinde HER2/neu ve aksiller nodal durumuna dayanan basit bir Pİ geliştirildi. ST metodunda üç değişken belirlendi ve bunlar HER2/neu, aksiller nodal durum ve östrojen reseptör durumu idi. Nüksü belirleyen en önemli faktör aksiller nodal durum idi. Sonuç: ST ve Cox regresyon analizi ile elde edilen Pİ’ler, hastalıksız sağkalımın tahmin edilmesinde benzer performans gösterdi. Modellerin hata oranlarının, train ve test setlerinde birbirilerine yakın olduğu belirlendi. Ayrıca HER2/neu ve aksiller nodal durumun, meme kanserli hastalarda hastalıksız sağkalım süresinin tahmini için en önemli faktörler olduğu belirlendi.Öğe Developing and comparing two different prognostic indexes for predicting disease-free survival of nonmetastatic breast cancer patients(Tubitak Scientific & Technological Research Council Turkey, 2011) Tokatli, Zehra Fusun; Ture, Mevlut; Omurlu, Imran Kurt; Alas, Rusen Cosar; Uzal, Mustafa CemAim: To determine 2 different prognostic indexes (PI) for the differentiation of subgroups of nonmetastatic breast cancer patients with the Cox regression analysis and survival tree (ST) methods and the additional usage of the Kaplan-Meier estimates to investigate the predictive power of these methods. Materials and methods: Prognostic factors data were collected for 410 patients. The Cox regression analysis examines the relationship of the survival distribution and covariates. The ST method is a tree-structured survival analysis based on a recursive partitioning algorithm. In this study, Harrell's concordance indexes of models for training and test sets were computed. Furthermore, survival curves were estimated by the Kaplan-Meier method. Disease-free survival (DFS) was calculated from the time of initial diagnosis (initiation of the first treatment) to the first recurrence of disease. Results: After a median follow-up of 48 months, 100 (24.4%) patients have had at least 1 of the DFS events. In Cox regression analysis, we proposed the simple PI, which is a sum of axillary nodal and HER2/neu status. In the ST method, we identified 3 variables: HER2/neu, axillary nodal, and estrogen receptor status. The axillary nodal status was the most important determining factor for recurrence. Conclusion: We found that the PI of the ST and Cox regression methods had similar performance levels in predicting DFS, and the error rates of the models were close to each other in the training and test sets. Furthermore, we determined that the axillary nodal status and HER2/neu were the most important determining factors for prediction of DFS in breast cancer patients.Öğe Investigation of dose distribution at intersection region of split IMRT fields using two different dosimetric modality(Kare Publ, 2015) Suncak, Leyla; Donmez Kesen, Nazmiye; Uzal, Mustafa CemOBJECTIVES The purpose of this study is to investigate dose distribution in the overlap region of two split sub-fields generated by TPS. METHODS IMRT treatment fields larger than 15 cm were planned. TPS created two new sub-fields by splitting each original field. IMRT plans of 14 overlapping complementary binary sub-fields were sent to virtual phantom of TPS for quality assurance (QA) calculations by setting all gantry and collimator angles zero. The measurements at linac were taken using 2D-ion chamber lattice and film both placed at 5 cm depth in solid phantom at QA conditions. RESULTS According to different analyze criterias, consistence of dose fluence related to all fields and sub-fields were found respectively between 81%-99.2% and 80.4%-99.7% by 2D-Array ion chamber system. CONCLUSION As a result there was no statistically significant difference between calculated and measured dose distributions in overlap regions of two split fields derived from fields larger than 15 cm.Öğe Kanser hastalarında düşük molekül ağırlıklı heparin'in sağkalım üzerine etkisi(2006) Bayır, Gülden; Çaloğlu, Murat; Saynak, Mert; Çaloğlu, Yürüt Vuslat; Uzal, Mustafa CemKanser ile venöz tromboemboli (VTE) gelişimi arasında iyi bilinen bir ilişki vardır. Yeni tanı alan tromboembolizm olgularının yaklaşık %20 kadarının malign hastalıkla ilişkili olduğu görülmektedir. Trombozun patogenezinde ise tümör hücreleri, homeostatik sistem ve hasta özellikleri arasındaki kompleks ilişkiler sorumlu tutulmaktadır. Akut VTE'nin önlenmesinde ve tedavisinde başlıca dayanak antikoagülanlardır. Kanser hastalarında hastalık daha kötü seyretmekte ve sıklıkla tedaviler yanıtsız kalabilmektedir. Son dönemlerde kanser hastalarında düşük molekül ağırlıklı heparinin (DMAH) sağkalım üzerine etkisini değerlendiren randomize çalışmalarda özellikle hastalığı ilerlememiş hastaların tedaviden faydalandığı gösterilmektedir. Bununla birlikte sonuçlar tartışmalıdır ve yeni çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır.Öğe Kraniyal radyoterapi ve antikonvülsan tedavi sonrası gelişen toksik epidermal nekroliz: Olgu sunumu(2006) Çaloğlu, Murat; Saynak, Mert; Çaloğlu, Yürüt Vuslet; Koçak, Zafer; Alas, Coşar Ruşen; Karagöl, Hakan; Uzal, Mustafa CemToksik epidermal nekroliz (TEN), nadir görünen fakat yaşamı tehdit eden bir reaksiyondur. Pek çok ajan tarafından başlatılabilen bir hirpersensitive reaksiyonu olduğu düşünülmektedir. Bu yazıda, metastatik küçük hücreli dışı akciğer kanseri tanısı ile tüm beyin radyoterapisi (TBRT) uygulandıktan sonra Epdantoin (300 mg/gün) başlanan ve 5. günde TEN gelişen bir olgu sunuldu.Öğe Küratif radyoterapi veya kemoradyoterapi ile tedavi edilen lokal ileri mesane kanseri tanılı hastalarda lokal kontrol, uzak yineleme ve sağkalımı etkileyen faktörler(2006) Kaplan, Mustafa; Alas, Coşar Ruşen; Saynak, Mert; Çaloğlu, Yürüt Vuslet; Çaloğlu, Murat; İbiş, Kamuran; Uzal, Mustafa CemAMAÇ Ekim 1997-Haziran 2005 tarihleri arasında Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyasyon Onkolojisi Anabilim Dalı'nda küratif amaçlı radyoterapi veya kemoradyoterapi ile tedavi edilen, mesane kanseri tanılı 34 hastanın tedavi sonuçları geriye dönük olarak değerlendirildi. Sağkalımla ilgili olduğu bilinen prognostik faktörler incelendi.GEREÇ VE YÖNTEM Hastaların 30'u (%88) erkek ve 4'ü (%12) kadındı. Medyan yaş 69 idi (44-93). Patolojik tanı 20 hastada (%59) değişici hücreli karsinomdu. Medyan radyoterapi dozu medyan 62.5 Gy'di ve 11 hastaya (%32) eşzamanlı kemoterapi uygulandı. Medyan takip süresi 22 aydı (5-76 ay). Medyan genel sağkalım süresi ve medyan hastalıksız sağkalım süresi 14.2 ay (3.8-57.5 ay) ve 10 aydı (0-55 ay).BULGULAR Hastaların üç yıllık lokal kontrol, uzak metastazsız sağkalım, hastalıksız sağkalım, ve genel sağkalım oranları sırası ile %76.5, %72.2, %55 ve %41.1 bulundu. Lokal kontrolü olumsuz etkilyen faktörler, patolojik tanının epidermoid karsinom olması (p=0.002), eş-zamanlı kemoterapi uygulanmaması (p=0.003), eş-zamanlı tedavide sisplatin yerine karboplatinli kemoterapi uygulanması (p=0.004) ve tam transüretral rezeksiyon (TUR) yapılamamasıydı (p=0.008). İndifferansiye histoloji (p=0.012) ve eş-zamanlı kemoterapi uygulanmaması (p=0.046) uzak yayılımı etkileyen faktörlerdi. T4 evre (p=0.05), hemoglobin değerinin 10'un altında olması (p=0.032) ve eş-zamanlı kemoterapi uyglanmaması (p=0.017) ve tam TUR yapılamaması (p=0.049) genel sağkalımı olumsuz etkileyen faktörler olarak bulundu.SONUÇ Kas invazyonu yapmış lokal ileri evre mesane kanserinin tedavisinde sisplatin ile kombine radyoterapi (RT) kabul edilebilir bir tedavi şeklidir. Hastalara RT öncesi makroskopik total TUR yapılabilmesi lokal kontrol ve sağkalım için önemlidir. Ancak radyokemoterapi adayı olabilecek hastaların seçiminde sonuçları etkileyebilecek bütün faktörlerin değerlendirilmesi gerekmektedir.Öğe Osteosarkomlu baba ve oğulda genetik geçişin irdelenmesi(2006) Tokatlı, Füsun; Alas, Coşar Ruşen; Altaner, Şemsi; Pala, Funda; Uygun, Kazım; Uzal, Mustafa Cem; Yalnız, ErolAilesel osteosarkom kalıtımsal sendromlar içinde nadir görülen bir hastalıktır. Otuz yedi yaşında bir babada ve, babaya tanı konmasından üç yıl sonra, 17 yaşındaki oğlunda sırasıyla sol ve sağ femur distalinde osteosarkom saptandı. İki olguya da kemoterapi ve cerrahi tedavi uygulandı. Her iki olguda da p53 tümör baskılayıcı gen ve HER-2/neu onkogeni immünhistokimyasal olarak pozitif bulundu. Ek olarak, çocukta retinoblastom 1 gen kaybı vardı. Babada tanı anında ve tedaviden 13 ay sonra akciğer metastazı saptandı. Çocukta uzak metastaz yoktu. İlk olgu, gelişen merkezi semptomlara bağlı olarak tanıdan 39 ay sonra kaybedilirken, oğul tedavinin tamamlanmasından sonraki birinci yılda hastalıksız olarak yaşamını sürdürmekteydi. Her iki olguda belirlenen genetik anormallikler osteosarkomun patogenezinde spesifik genetik değişikliklerin rol oynayabileceğini desteklemektedir.Öğe Prostat Kanseri Brakiterapisinin Radyobiyolojik Temelleri(2017) Özen, Alaattin; Uzal, Mustafa Cem; Saynak, Mert; Çaloğlu, Vuslat YürütLokalize prostat kanseri tedavisinde brakiterapi uygulaması doz hızına göre düşük doz hızlı (Low Dose Rate; LDR) ve yüksek doz hızlı (High Dose Rate; HDR) olmak üzere ikiye ayrılır. Prostat kanseri için ?/? oranı tartışmalı olmakla birlikte, invivo ve invitro deney sonuçları ?/? oranının <=3 olduğunu göstermektedir. Bu faktör prostat kanseri tedavisinde HDR brakiterapi lehine teorik bir avantaj sağlamaktadır. Klinik deneyimin daha eskiye dayandığı LDR monoterapisinde ise kaynakların düşük radyoaktiviteleri nedeni ile toplam tedavi dozuna ulaşma süresinin 1-4 ay gibi bir süre alması, ortalama foton enerjilerinin düşük olması ve prostat kanserinin düşük proliferasyon kapasitesi tedavinin radyobiyolojik etkinliğini azaltmaktadır. HDR brakiterapisi genelde daha yüksek riskli hastalarda eksternal radyoterapi üstüne boost dozu şeklinde uygulanmaktadır. Ancak, HDR monoterapisinin de LDR brakiterapiden farklı olarak birden fazla implant gerektirmesi ve toplam dozun daha düşük olmasına rağmen, fraksiyon dozunun yüksek olması, sağlam doku koruması açısından bir dezavantaj oluşturmaktadır. HDR monoterapisi kısıtlı klinik deneyim nedeniyle kontrollü çalışmalar dışında kullanılmamaktadır. Bu derleme ile prostat kanseri tedavisinde brakiterapi uygulamalarının radyobiyolojik temellerinin özetlenmesi amaçlanmaktadır.Öğe Prostat Kanseri Tedavisinde Yüksek Doz Hızında Brakiterapi Uygulaması(2016) Çaloğlu, Hasan Murat; Özen, Alaattin; Uzal, Mustafa Cem; Saynak, Mert; Parlar, ŞuleProstat kanseri kansere bağlı ölümler arasında önemli bir yer tutmaktadır. Prostat kanseri tedavisinde brakiterapi uygulaması son 20 yıl içerisinde değer kazanmıştır. Prostat kanseri tedavisinde brakiterapi en az prostatektomi kadar etkin tedavi sonuçlarını daha az yan etki ile sağlar. Yüksek doz hızında (High dose rate: HDR) brakiterapi uygulaması genellikle eksternal radyoterapiye ek olarak boost amaçlı kullanılmakla birlikte, tek başına düşük doz hızında (Low dose rate: LDR) brakiterapiye alternatif olarak da kullanılabilir. HDR monoterapisi kısıtlı klinik deneyim nedeniyle kontrollü çalışmalar dışında kullanılmamaktadır. LDR brakiterapiden farklı olarak kapsül ve seminal vezikül invazyonu olan hastalarda HDR brakiterapi uygulanabilmektedir. Bu uygulama minimal invaziv bir prosedür sonrası hızlı bir iyileşme ile sonuçlanan ayaktan tedavi özelliğine sahiptir. Bununla birlikte, uzun dönem sekel ya da ciddi yan etki gelişme riski cerrahi yöntemlere göre daha azdır. Erektil disfonksiyon açısından da daha iyi bir korunma sağlar.Öğe Protective effects of curcumin against gamma radiation-induced ileal mucosal damage(Springer Heidelberg, 2009) Akpolat, Meryem; Kanter, Mehmet; Uzal, Mustafa CemThe major objective of this study was to test curcumin as a potential radioprotectant for the ileum goblet cells of the rat. Wistar albino rats were used in the study. Group A was the control group and group B was the single dose radiation group. Group C was the two dose radiation group (4 days interval). The rats in groups D and E were given a daily dose of 100 mg/kg of curcumin for 14 and 18 days, respectively. During the curcumin administration period, the rats in group D were exposed to abdominal area gamma (gamma)-ray dose of 5 Gy on the 10th day and group E was exposed to same dose radiation on the 10th and 14th day. Irradiation and treatment groups were decapitated on the 4th day after exposure to single or two-dose irradiation and ileum tissues were removed for light and electron microscopic investigation. Single or two dose 5 Gy gamma-irradiation caused a marked intestinal mucosal injury in rats on the 4th day. Radiation produced increases in the number of goblet cells. Curcumin appears to have protective effects against radiation-induced damage, suggesting that clinical transfer is feasible.Öğe Protective Effects of Ibuprofen and L-Carnitine Against Whole Body Gamma Irradiation-Induced Duodenal Mucosal Injury(Galenos Publ House, 2011) Akpolat, Meryem; Topcu-Tarladacalisir, Yeter; Dokmeci, Dikmen; Turan, Fatma Nesrin; Uzal, Mustafa CemObjective: Ibuprofen and L-carnitine have been demonstrated to provide radioprotective activity to the hamster against whole body sublethal irradiation. The purpose of this study is to test those antioxidant drugs, each of which has the capacity of inhibiting mucosal injury, as topical radioprotectants for the intestine. Material and Methods: The male hamsters were divided into the following four groups (n=6): group 1: control group, received saline, 1 ml/100 g by gavage, as placebo. Group 2: irradiated-control group, received whole body irradiation of 8 Gy as a single dose plus physiological saline. The animals in groups 3 and 4 were given a daily dose of 10 mg/kg of ibuprofen and 50 mg/kg of L-carnitine for 15 days respectively, before irradiation with a single dose of 8 Gy. Twenty-four hours after radiation exposure, the hamsters were sacrificed and samples were taken from the duodenum, and the histopatological determinations were carried out. Results: Morphologically, examination of the gamma irradiated duodenum revealed the presence of shortening and thickening of villi and flattening of enterocytes, massive subepithelial lifting. Pretreatment of ibuprofen and L-carnitine with irradiation reduced these histopathological changes. Conclusion: Ibuprofen and L-carnitine administrated by the oral route may be a good radioprotector against small intestinal damage in patients undergoing radiotherapy.Öğe Radyasyona bağlı oluşan karaciğer ve böbrek toksitesini önlemede amifostinin rolü(2007) Eskiocak, Sevgi; Altaner, Şemsi; Çaloğlu, Vuslat Yürüt; Alas, Ruşen Coşar; Koçak, Zafer; Tokatlı, Füsun; Uzal, Mustafa CemAMAÇ Amifostinin karaciğer ve böbrek dokusu üzerine olan radyoprotektif etkisini sintigrafik ve histopatolojik yöntemlerle değerlendirmek.GEREÇ VE YÖNTEM Dişi Wistar Albino cinsi sıçanlar 3 gruba randomize edildi: kontrol grubu, sadece radyoterapi (RT) grubu ve amifostine+RT grubu (n=10, her grup). Karaciğer ve böbreği kapsayan tek alandan 600 cGy RT uygulandı. Amifostine ise RT’de 30 dakida önce 400 mg/kg intraperitoneal olarak verildi. Sıçanlar 6 ay takip edildi. Sintigrafik değerlendirme RT öncesi ve deneyi sonlandırmadan önce yapıldı. Postmortem dönemde ise dokular histopatolojik olarak değerlendirildi.BULGULAR Amifostinin karaciğer ve böbrek üzerine radyoprotektif etkisi sintigrafik olarak kanıtlanmıştır. Bununla birlikte, radyasyona bağlı histopatolojik değişiklikleri her iki dokuda da azaltmıştır.SONUÇ Sonuçlarımızın klinik çalışmalarla değerlendirilmesi uygun olacaktır.Öğe Role of L-carnitine in the prevention of seminiferous tubules damage induced by gamma radiation: a light and electron microscopic study(Springer Heidelberg, 2009) Topcu-Tarladacalisir, Yeter; Kanter, Mehmet; Uzal, Mustafa CemThe present study, we hypothesized that l-carnitine can minimize germ-cell depletion and morphological features of late cell damage in the rat testis following gamma (gamma)-irradiation. Wistar albino male rats were divided into three groups. Control group received physiological saline 0.2 ml intraperitoneally (i.p.), as placebo. Radiation group received scrotal gamma-irradiation of 10 Gy as a single dose plus physiological saline. Radiation + l-carnitine group received scrotal gamma-irradiation plus 200 mg/kg i.p. l-carnitine. l-carnitine starting 1 day before irradiation and 21 days (three times per week) after irradiation. Testis samples of the all groups were taken at day 21, 44 and 70 post-irradiation. All samples were processed at the light and electron microscopic levels. Morphologically, examination of gamma-irradiated testis revealed presence of marked disorganization and depletion of germ cells, arrest of spermatogenesis, formation of multinucleated giant cells, and vacuolization in the germinal epithelium. The type and extent of these changes varied at different post-treatment intervals. The damage was evident at the 21st day and reached maximum level by the 44th day. By day 44 post-irradiation, the changes were most advanced, and were associated with atrophied seminiferous tubules without germ cells, the increase in the number and size of vacuolizations in germinal epithelium, and the absent multinucleated giant cells due to spermatids had completely disappeared. The increase in nucleus invaginations, the dilatation of smooth endoplasmic reticulum cysternas and the increase in the number and size of lipid droplets in the Sertoli cells were determined at the electron microscopic level. In conclusion, l-carnitine supplementation during the radiotherapy would be effective in protecting against radiation-induced damages in rat testis, and thereby may improve the quality of patient's life after the therapy.