Yazar "Turan, Nesrin" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 20 / 30
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Alt ekstremite kırığı cerrahisinde epidural veya sürekli spinal anesteziye infüzyon veya hasta kontrollü yöntemle eklenen sufentanilin etkisi(2008) Turan, Nesrin; Alagöl, Ayşin; Çolak, Alkin; Pamukçu, ZaferAmaç: Çalışmamızda, alt ekstremite kırığı operasyonlarında uygulanan rejyonal anestezide, spinal veya epidural kateterden sürekli infüzyon veya hasta kontrollü yöntemle sufentanil uygulanmasının anestezi kalitesi, intraoperatif-postoperatif hemodinami, solunum ile postoperatif analjezi üzerine etkilerinin araştırılması amaçlandı. Gereç ve Yöntem: Grup I ve II’ye % 0,5 bupivakain ile epidural anestezi uygulandı, epidural kateterden Grup I’e (n=15) hasta kontrollü yöntemle; Grup II’ye (n=15) sürekli infüzyon ile sufentanil uygulandı. Grup III ve IV’e % 0,5 bupivakain heavy ile spinal anestezi uygulandı, spinal kateterden Grup III’e (n=15) hasta kontrollü yöntemle; Grup IV’e (n=15) sürekli infüzyon ile sufentanil uygulandı. Postoperatif dönemde bütün olgulara kateterlerden hasta kontrollü sufentanil uygulandı. İntraoperatif ve postoperatif dönemde kalp tepe atımı, sistolik ve diyastolik arter basıncı, dakika solunum sayısı, periferik oksijen satürasyonu, sedasyon skoru, sufentanil kullanımı ve yan etkiler kaydedildi. Postoperatif dönemde vizuel analog skala değerleri kaydedildi.Bulgular: Motor blok düzeyleri Grup III ve Grup IV’te Grup I (p<0.05, p<0.001) ve Grup II’den (p<0.05, p<0.001) yüksek saptandı. Maksimum duysal blok düzeyi T6 olarak saptandı. Bu düzeye ulaşan olgu sayıları Grup II’de Grup I’den (p<0.05) ve Grup IV’den (p<0.05) fazla bulundu. Duyusal bloğun en hızlı oluştuğu Grup III ile, Grup I (p<0.001) ve Grup II (p<0.001) arasında; Grup IV ile Grup I (p<0.001) ve Grup II (p<0.001) arasında istatistiksel olarak anlamlı fark saptandı. İntraoperatif hasta kontrollü sufentanil uygulanan Grup I ve III’de hiçbir olgu sufentanil bolusu almadı. Sufentanil tüketimi Grup II’de diğer gruplardan (p<0.001), Grup IV’te Grup I ve III’ten yüksek bulundu (p<0.001). Postoperatif 24, 48 ve 72 saatlik sufentanil tüketimi infüzyon gruplarında hasta kontrollü gruplardan düşük (p<0.001); epidural anestezi gruplarında spinal anestezi gruplarından yüksek bulundu (p<0.001). Postoperatif 60., 120. dk ve 4. saatte sedasyon skorları Grup II’de Grup I’den yüksek bulundu (p<0.001, p<0.05, p<0.05).Sonuç: Alt ekstremite kırığı operasyonlarında, intraoperatif dönemde, hem epidural hem spinal kateter aracılığı ile uygulanan sufentanil infüzyonunun, hasta kontrollü bolus yöntemi ile karşılaştırıldığında postoperatif sufentanil tüketimini azalttığı saptanmıştır.Öğe Aminofilinin sevofluran anestezisinde derlenme kriterleri üzerine etkisi(2002) Turan, Alparslan; Memiş, Dilek; Karamanlıoğlu, Beyhan; Çolak, Alkin; Pamukçu, Zafer; Turan, NesrinÇalışmamızda, inhalasyon anesteziklerinden sevofluran kullanımı sonrası derlenme üzerine aminofilinin etkisini araştırmayı amaçladık. Çalışma elektif cerrahi girişim planlanan ASA l-II sınıf 100 olgu üzerinde gerçekleştirildi. Tüm olgular 0.01 mg/kg atropin ve 0.06 mg/kg midazolam (İM) ile premedike edildi. Anestezi indüksiyonu 2 mg/kg propofol (İV) ve 0.5 mg/kg atrakuryum (İV); anestezi idamesi ise % 50 oksijen + % 50 azotprotoksit ve % 2 sevofluran ve gerektikçe 0.1 mg/kg atrakuryum (İV) ile sürdürüldü. Sevofluran kesildikten sonra, I. gruba plasebo olarak serum fizyolojik, 11. gruba aminofilin 5 mg/kg (İV) olarak verildi. I. grupta serum fizyolojik öncesi ve sonrası, II. grupta aminofilin öncesi ve sonrası evrelerde; KAH, OAB, SpO2, iki grupta anestezi süresi, sesli uyarıya göz açma, sözlü cevap, ekstübasyon ve üç basit aritmetik işlem zamanı kaydedildi. iki grup arasında OAB, Sp02 ve anestezi süresi açısından istatistiksel olarak fark bulunmazken, II. grupta; grup içi aminofilin öncesi evreye göre aminofilin sonrası evrede ve I. grupla karşılaştırıldığında serum fizyolojik sonrası evreye göre aminofilin sonrası evrede kalp atım hızı değerleri yüksek bulundu (p<0.05). II. grupta I. gruba göre göz açma, sözlü cevap, ekstübasyon ve üç basit aritmetik işlem zamanı kısaydı (p<0.001). Sonuç olarak; aminofilinin sevofluran anestezisinden sonra derlenmeyi kısalttığı ve bunun anestezi pratiğinde hastalar açısından avantaj oluşturabileceği kanısına varıldı.Öğe The Amount of Comorbidities as a Single Parameter Has No Effect in Predicting the Outcome in Appendicitis Patients Older than 60 Years(Lippincott Williams & Wilkins, 2010) Ibis, Cem; Albayrak, Dogan; Hatipoglu, Ahmet R.; Turan, NesrinBackground: Retrospective analysis of acute appendicitis patients older than 60 and statistical evaluation of the association between the accompanying illnesses, severity of peritonitis, morbidity, and mortality rates. Introduction: Although acute appendicitis is not frequent among aged populations, accompanying comorbidities of the geriatric patients are always fear factors before an emergency abdominal surgery even for acute appendicitis. Methods: The data of the 27 patients older than 60 years who underwent appendectomy were retrospectively analyzed. The patients were grouped according to the total number of their comorbidities, Mannheim peritonitis index scores, and the period between the onset of abdominal pain and the admission to the hospital. Results: The mean age of the patients was 73 years. The morbidity and mortality rates were statistically significantly higher in perforated cases. The comparison of patients with <= 1 comorbidity with patients with >= 2 comorbidities did not show any statistical difference in morbidity and mortality. The sensitivity, specificity, positive predictive value, and negative predictive values for mortality in geriatric acute appendicitis patients with Mannheim peritonitis index scores greater than 26 were found to be 75%, 86%, 50%, and 95%, respectively. Discussion: Retrospective evaluation of geriatric patients with acute appendicitis, according to the total number of their comorbidities, surprisingly revealed no statistical difference between groups. We thought that a high Mannheim peritonitis index score is a more reliable criteria than the total number of comorbidities in predicting the prognosis of patients with acute appendicitis in the geriatric population.Öğe Cardiac and Liver Marker Alterations After Laparoscopic Gynaecologic Operations(Aves, 2015) Sinikoglu, Nadir Sitki; Gumus, Funda; Sanli, Nalan; Totoz, Tolga; Alagol, Aysin; Turan, NesrinObjective: In our study, we aimed to investigate the effect of laparoscopic procedures in which the abdominal cavity at a Trendelenburg position of 15 degrees was insufflated with CO 2 on cardiac and liver markers. Methods: Forty patients scheduled for laparoscopic gynaecological surgery were included in the study. Venous blood samples were taken the day before operation and 6 hours after surgery, and later, lactate dehydrogenase (LDH), creatine kinase (CK), creatine kinase-MB (CK-MB), alanine aminotransferase (ALT), aspartate aminotransferase (AST), alkaline phosphatase (ALP), myoglobin (MY) and d-dimer (d-D) were measured. Results: There was no statistically significant difference in the values of preoperative and postoperative ALT (16.8 +/- 9.4 and 17.8 +/- 9.3; p= 0.579), AST (19.4 +/- 7 and 20.9 +/- 7.6; p=0.361) and ALP (65.2 +/- 16.2 and 63.3 +/- 16.9; p=0.609), but LDH (385.1 +/- 117.3 and 460.6 +/- 156.3; p=0.003), CK (113.8 +/- 138.5 and 247.9 +/- 283.5; p=0.0001), CK-MB (22.8 +/- 13.3 and 28.7 +/- 16; p= 0.011), MY (28.1 +/- 12.9 and 138.8 +/- 129; p=0.0001) and d-D (509.5 +/- 815: 1026 +/- 1054; p=0.0001) increased significantly. Conclusion: After laparoscopic operations in the Trendelenburg position, postoperative serum ALT, AST and ALP levels, remained unchanged, when compared to preoperative values, but LDH, CK, CK-MB, myoglobin and d-dimer values increased significantly.Öğe COMPARISON OF RISK INDEXES USED IN DETERMINING THE POSTOPERATIVE RESPIRATORY INSUFFICIENCY RISK(Nobel Ilac, 2013) Kavalci, Gulsum; Arar, Cavidan; Colak, Alkin; Turan, Nesrin; Kavalci, CemilObjective: Postoperative respiratory failure is an important complication of anesthesia. In this study, we aimed to compare the effectiveness of respiratory failure risk index and pneumonia risk index in determining postoperative respiratory failure. Material and Method: 3000 patients were included in our study. We calculated the patients' scores of respiration insufficiency risk indexes and postoperative pneumonia risk indexes in preoperative period. The factors that could play a role in intensive care unit requirement have been inquired through multiple variability regression analysis. Results: Through multiple variability regression analysis we concluded that; intensive care unit requirement and postoperative pulmonary complications were effected by age, gender, low albumin levels, high urea levels, functional state, chronic obstructive lung disease, having more than 4 unit blood transfusion, peripheric vessel surgery, extremity surgery, brain surgery, spinal column surgery and urgent surgery (p<0.05). Respiration insufficiency risk index and postoperative pneumonia risk index scores had similar effects in determining the intensive care unit requirement and postoperative pulmonary complications. Conclusion: We conclude that respiration insufficiency risk index and postoperative pneumonia risk index have similiar effects in determining the intensive care unit requirement and postoperative pulmonary complications.Öğe A comparison of the effects of different types of laryngoscope on the cervical motions: randomized clinical trial(2015) Çolak, Alkin; Çopuroğlu, Elif; Yılmaz, Ali; Şahin, Sevtap Hekimoğlu; Turan, NesrinBackground: The rate of cervical injury among all trauma patients is 3.1%. The most important point dur- ing intubation of those patients is not to increase the cervical injury. Aims: In this study, we hypothesize that there will be a minimal cervical extension during a laryngoscopy with the use of optical view laryngoscopes. Study Design: Prospective, randomized clinical trial. Methods: One hundred and fifty adult patients with ASA physical status I to III were enrolled in our study. After routine anesthesia induction, we randomly as- signed the patients into three groups according to the type of laryngoscope. Macintosh type, Truview EVO2® type and Airtraq® type laryngoscopes were used in Group DL (n=50), Group TW (n=50) and Group ATQ (n=50), respectively. After applying gen- eral anesthesia induction and mask ventilation, all of the patients were positioned in the neutral position. An inclinometer was placed on the forehead of the patients. Then, the extension angle during intubation and the Cormack-Lehane Score were measured and the time to intubation was recorded. Results: One of the 50 patients in the DL Group, 2 of the 50 patients in the TW Group, and 4 of the 50 patients in the ATQ Group were excluded from the study because of the failure of intubation at defined times. The angle of cervical extension during laryngoscopy was found to be 27.24±6.71, 18.08±7.53, and 14.54±4.09 degrees in the Groups DL, TV and ATQ, respectively; these differences also had statistical significance (p=0.000). The duration of intubation was found to be 13.59±5.49, 23.60±15.23, and 29.80±13.82 seconds in Groups DL, TV and ATQ, respectively (p=0.000). Conclusion: A minimal cervical motion was obtained during tracheal intubation with the use of Truview EVO2® and Airtraq® types of laryngoscope compared with the Macintosh laryngoscope. (ClinicalTrials.gov Identifier: NCT02191904). Keywords: Airtraq®, airway management, intratracheal equipment, intubation, Macintosh, Truview EVO2®Öğe Demir eksikliği anemisinin kemik mineral yoğunluğu ve laboratuvar değerlerine etkileri(2003) Özdemir, Ferda; Tükenmez, Özlem; Turan, NesrinYaşam tarzı, beslenme, alışkanlıklar, kronik hastalıklar ve bu hastalıklara yönelik tedavi yöntemleri kemik yoğunluğunda olası değişikliklere ve osteoporoz (ÖP) gelişimine neden olabilir. Bu risk faktörleri arasında demir eksikliği ve demir eksikliği anemisi de yer almaktadır. Çalışmamızda postmenopozal ve senil osteoporozlu kadınlarda kemik mineral yoğunluğu (KMY) ve laboratuvar değerleri ile demir eksikliği / demir erkliği anemisi arasındaki ilişkiyi araştırmayı amaçladık. Çalışmaya ÖP polikliniğine başvuran 141 kadın hasta alındı. Hastaların demografik özellikleri sorgulandı. Kemik mineral yoğunlukları (KMY) DEXA ile ölçüldü. Tüm hastalardan tam kan sayımı, serum demir (Fe), total demir bağlama kapasitesi (TDBK), transferrin saturasyonu (TS), folikasit (FA) ve vitamin B12 tetkikleri istendi. Çalışmanın sonucunda 141 postmenopozal osteoporozlu kadının 14 'ünde anemi saptandı (%9.93), iki grup arasında Ca, Mg, Fe, TS arasında fark tespit edildi. TDBK arasında da fark bulundu, ancak anlamlı değildi. Çalışmamızda gruplar arasında KMY bakımından da anlamlı fark elde edilmedi. Fe eksikliği anemisi olan hasta grubunda Fe ile Ca arasında negatif ilişki bulundu. Her iki grupta da anemi göstergeleri ile KM yoğunlukları arasında ilişki saptanmadı. Bu sonuçlarla çalışma grubumuzu oluşturan, Fe eksikliği anemisi olan, postmenopozal osteoporozlu kadınlarda Fe ile Ca arasında negatif ilişki olmasına rağmen KMY üzerine belirgin bir etkisi olmadığını gözlemledik.Öğe Effect of curcumin on ipsilateral and contralateral testes after unilateral testicular torsion in a rat model(Karger, 2008) Basaran, Umit Nusret; Dokmeci, Dikmen; Yalcin, Omer; Inan, Mustafa; Kanter, Mehmet; Aydogdu, Nurettin; Turan, NesrinObjective: The aim of the study was to determine the protective effect of curcumin on testicular ischemia- reperfusion ( I/ R) injury. Materials and Methods: 32 male rats were divided into four groups ( n = 8): group 1: control; group 2: ischemia; group 3: I/ R, and group 4: I/ R+CUR. Curcumin ( 150 mg/ kg, p. o.) was administered before 30 min of reperfusion in group 4. Malondialdehyde ( MDA) levels, Johnsen's testicular biopsy scores, and mean seminiferous tubule diameter measurements were evaluated in testes. In addition, endothelial nitric oxide synthase ( eNOS) and inducible nitric oxide synthase ( iNOS) expressions were evaluated immunohistochemically. Results: MDA levels in control groups were significantly lower than other groups in ipsilateral and contralateral testes. Johnsen's scores in the control group were significantly higher than in other groups. MDA levels and Johnsen's scores in the I/ R+ CUR group were similar to the ischemia and I/ R groups in ipsilateral and contralateral testes. The immunoreactivity of iNOS and eNOS were increased in I/ R ipsilateral testicular groups. After I/ R, iNOS and eNOS expression increased slightly in contralateral groups. Additionally, the curcumin treatment decreased iNOS and eNOS immunoreactivity in ipsilateral and contralateral testes. Conclusion: The results suggest that curcumin did not protect the unilateral nor contralateral testes. This observation may depend on inhibition of iNOS and eNOS due to inhibition of the antioxidant, anti- inflammatory effects of nitric oxide. Copyright (C) 2008 S. Karger AG, Basel.Öğe Effect of Prepubertal High Intensity Training on Bone Mineral Content in Young Adult Period of Female and Male Rats(Wiley-Blackwell, 2015) Altun, Gulay Durmus; Vardar, Selma Arzu; Turan, Nesrin; Yaprak, Mevlut[Abstract Not Available]Öğe The Effects of Different Insufflation Pressures on Cerebral Oxygen Saturation in Patients Undergoing Laparoscopic Cholecystectomy(Springer India, 2020) Inal, Mehmet Turan; Memis, Dilek; Sezer, Atakan; Turan, NesrinA pneumoperitoneum during laparoscopic procedures has deleterious effects on cerebral perfusion and oxygenation. Our aim was to assess the effects of different insufflation pressures on cerebral oxygen saturation (rSO(2)) using a noninvasive INVOS Cerebral Oximeter (Somanetics Corporation, USA) system. One hundred patients scheduled for laparoscopic cholecystectomy were included and divided into two groups: a 10 mmHg pneumoperitoneum group (group I) and a 14 mmHg pneumoperitoneum group (group II). The rSO(2)measurements were obtained preinsufflation, after insufflation, every 15 min after insufflation, and 10 min after desufflation. Hemodynamic variables and anesthesia and surgery times were recorded. Between the two groups, there were no statistically significant differences in terms of age, sex, weight, anesthesia times, or surgery times (p > 0.05). The hemodynamic variables were similar in the two groups (p > 0.05). The rSO(2)value changed over time, with a statistically significant between-group difference (p = 0.001). The preinsufflation rSO(2)value was 70.07 +/- 7.73 in group I and 72.21 +/- 6.58 in group II, with no significant between-group difference (p > 0.05). After insufflation, the rSO(2)value decreased to 69.60 +/- 7.74 in group I and 64.41 +/- 6.48 in group II, and the distinction was statistically significant (p < 0.001). A high-pressure pneumoperitoneum was associated with a greater decrease in rSO2 as compared to a low-pressure pneumoperitoneum. Thus, we suggest the use of a low-pressure pneumoperitoneum in patients with central nervous system pathologies.Öğe Endotrakeal tüp kafının doğru basınçta şişirilmesinde anestezistin deneyimi önemli mi?(2010) Şahin, Sevtap Hekimoğlu; Çolak, Alkin; Günday, Işıl; Arar, Cavidan; Turan, Nesrin; Söker, AliAmaç: Endotrakeal kaf basıncı 26-30 cm H2O arasında şişirilmelidir. Bu çalışmada entübasyondan sonra kafın doğru şişirilmesinde anestezistlerin deneyimini araştırmak amaçlanmıştır.Gereç ve yöntem: Çalışmaya alınan olgular genel anestezi indüksiyonundan sonra entübe edildi. Olgular entübasyon tüpünün kafını şişiren anestezi araştırma görevlilerinin eğitim yılına göre dört gruba ayrıldı. Grup I (n=64) 1 yıllık deneyimi olan araştırma görevlilerinin şişirdiği kafların basınçları; Grup II (n=92) 2 yıllık deneyimi olan araştırma görevlilerinin şişirdiği kafların basınçları; Grup III (n=144) 3 yıllık deneyimi olan araştırma görevlilerinin şişirdiği kafların basınçları; Grup IV (n=93) 4 yıllık deneyimi olan araştırma görevlilerinin şişirdiği kafların basınçları manometre ile ölçülerek kaydedildi.Bulgular: Kaf basınçlarının değerlendirilmesi 26-30 cm H2O arasında şişirilen olgular karşılaştırıldığında en iyi Grup II olmak üzere sırasıyla Grup III, Grup IV ve en kötü Grup I olduğu saptandı. Grup II ile Grup I arasında istatistiksel olarak anlamlı fark saptandı (p<0.05).Sonuç: Endotrakeal tüp kaf basıncının ayarlanması ve monitörizasyonu için manometre kullanılması gerekli olduğu kanısındayız.Öğe Epidural anestezide emla krem uygulaması(2004) Kaya, Gaye; Turan, Alparslan; Memiş, Dilek; Karamanlıoğlu, Beyhan; Pamukçu, Zafer; Turan, NesrinEutectic Mixture of Local Anaestetics (EMLA) krem sıklıkla damar yolu açılmasında, kateterizasyonda, küçük cerrahi girişimlerde ve spinal anestezide topikal anestezik olarak kullanılmaktadır. Çalışmamızda, epidural anestezide EMLA kremin topikal anestezik olarak kullanımının ağrı skoru ve hasta memnuniyeti açısından lidokain infiltrasyonu ile karşılaştırmayı amaçladık. Etik Komite izni ve hasta oluru alınan, ASA I-II grubu, epidural anestezi altında elektif alt batın ve alt ekstremite cerrahisi geçirecek, toplam 60 hasta çalışmaya dahil edildi. Olgular rasgele iki gruba ayrıldılar. Her iki gruba standart premedikasyon uygulandı. Epidural anestezi uygulanacak L3-4 bölgesine, uygulamadan 1 saat önce Grup I'deki (n=30) olgulara plasebo krem patch, Grup II'deki (n=30) olgulara EMLA krem patch uygulandı. Ayrıca epidural girişimden hemen önce, aynı bölgeye Grup I'de 2 mL % 2'lik lidokain, Grup II'de 2 mL serum fizyolojik ile intradermal ve subdermal infiltrasyon yapıldı. Epidural kateter standart teknikle takıldı ve yerleştirme zamanı kaydedildi. 16 G tuohy iğne girerken 10 cm'lik visual analog skala (VAS) kullanılarak ağrı skoru, katater yerleştirildikten sonra ise anestezi kalitesi ve hasta memnuniyeti belirlendi. Epidural iğne girerken VAS skorları, katater takıldıktan sonra anestezi kalitesi ve hasta memnuniyeti açısından iki grup arasında fark bulunmazken, katater takma zamanı Grup II'de Grup I'e göre anlamlı (p<0.05) bir şekilde kısa bulundu. Sonuç olarak, EMLA kremin epidural anestezide topikal amaçla kullanımının basit, noninvaziv, etkin bir yöntem olduğu ve lidokain infiltrasyonuna alternatif olabileceği sonucuna varıldı.Öğe Genel anestezi öncesinde karbonidrat içeceği kullanımı(2008) Pamukçu, Zafer; Kaya, Gaye; Akalın, Esin; Alagöl, Ayşin; Turan, NesrinPerioperatif aspirasyon riskini azaltmak için anesteziden önce 8 saat süreyle ağızdan sıvı/gıda alımının kısıtlanması, açlık hissi, ağız kuruluğu ve anksiyeteye yol açabilmektedir. Preoperatif açlık hissini yatıştırmak amacıyla, operasyondan önceki akşam ve operasyon sabahı olmak üzere iki kez karbonhidrat içeceği kullanımı önerilmektedir. Plasebo kontrollü bu çalışmada karbonhidrat içeceğinin yalnızca operasyon sabahı kullanımı, iki kez kullanımı ile karşılaştırılmıştır. Genel anestezi altında batın operasyonu planlanan ASA I-II grubundan 45 (n=15’er) ASA I-II olgunun vücut ağırlığı ve triseps çevresi ölçülmüş, gece 24.00’ten itibaren aç bırakılmış, olgulara operasyon sabahı 5 mg metilen mavisi içirilmiştir. Grup I’e operasyondan 2 saat önce 400 mL; Grup II’ye operasyondan önceki gece de 800 mL, operasyondan 2 saat önce 400 mL karbonhidrat içeceği verilmiş, Grup III (kontrol) aç bırakılmıştır. Üç grupta anestezi premedikasyonu, indüksiyonu ve idamesi aynıdır. Karbonhidrat içeceği öncesi ve sonrasında; susama hissi, ağız kuruluğu ve tadı sorgulanmıştır. İntraoperatif dönemde: mide içeriğinin volümü ve pH’sı; 10 dk. aralarla hemodinami; ekstübasyondan sonra kafın rengi kaydedilmiştir. Glikoz, insülin ve albümin düzeyleri; minimental test, anksiyete ve depresyon skorları karbonhidrat içeceğinden ve indüksiyondan önce, ekstübasyonda ve 12 saat sonra; VKİ ve triseps çevresi ölçümleri operasyon öncesinde ve postoperatif 12. saatte değerlendirilmiştir. Grup I ve II’de susama hissi, ağızda kuruma, kötü tad ve sıklığı ile, anksiyete skorları Grup III’ten düşük; indüksiyon öncesinde kan şekeri, indüksiyonda sistolik ve diyastolik arter basınçları Grup III’ten yüksek bulunmuştur (p<0.05). Sonuçlar, operasyon sabahı 400 mL karbonhidrat içeceği kullanımının; açlık hissi, kan şekeri düzeyi, anksiyete ve hemodinami üzerine, kontrole göre göre etkili olduğunu ve akşam+sabah kullanımına bir alternatif olduğunu düşündürmektedir.Öğe Investigation of Intraabdominal Pressure Increase and Related Risk Factors in Intensive Care Patients(Galenos Publ House, 2018) Ugur, Huseyin; Inal, Mehmet Turan; Memis, Dilek; Turan, NesrinObjective: Elevated intraabdominal pressure (IAP) is an important factor that increases morbidity and mortality in intensive care unit patients. In this study, it was aimed to investigate the risk factors related to IAP increase in intensive care unit patients. Materials and Methods: One hundred twenty five patients who stayed more than 24 hours in surgical and reanimation intensive care unit were included into the study. All patiens age, sex, body mass index, APACHE II and SOFA scores were recorded. IAP measurements were performed during the intensive care unit stay, intraabdominal hypertension (IAH) was approved by a sustained or repeated pathological elevation in IAP >= 12 mmHg. Abdominal compartment syndrome (ACS) was accepted as a sustained IAP >20 mmHg that is associated with new organ dysfunction. All patients' duration of mechanical ventilator, intensive care unit stay and prognosis were determined. Risk factors for IAP such as trauma, sepsis, multiple blood transfusions, ileus, acidosis and pneumonia were all recorded. Result: In the study 45 patients were diagnosed with IAP and 5 patients with ACS. There was no difference in terms of IAH and ACS according to gender and age of the patients. Patients with high body mass index, multiple transfusions, sepsis and pneumonia, were found to have higher IAH (p<0.05) and no difference was found in terms of ACS. There was no significant difference in terms of IAH and ACS in patients with trauma. IAH and ACS were found significantly higher in patients with ileus (p<0.05). Significant difference was determined in terms of ACS for acidosis in patients who participate to the study (p<0.05). Patients who had IAH had higher APACHE II and SOFA scores, longer intensive care and mechanical ventilation (p<0.05). Conclusion: High body mass index, sepsis, multiple transfusion, ileus, acidosis and pneumonia are important risk factors for development of IAH and ACS, we recommend that patients should be monitored more carefully in the presence of these risk factors.Öğe Investigation of Ventilator Associated Pneumoniae in Intensive Care Patients(Galenos Yayincilik, 2016) Tagrikulu, Hakan; Memis, Dilek; Inal, Mehmet Turan; Turan, NesrinObjective: Mechanical ventilator associated pneumonia is a serious infection occurred frequently in intensive care units and associated with high mortality. In this study we aimed to investigate the incidence of ventilator associated pneumonia, the duration of mechanical ventilation, length of intensive care unit stay, complication occurrence and mortality rates on patients undergoing mechanical ventilation for more than 48 hours. Material and Method: Two hundred twenty patients were included in the study. Demographic data at the time of the admission to intensive care unit (age, sex, height, weight and body mass index), intensive care admission diagnosis and systemic diseases were all recorded. The clinical pulmonary infection score was used for ventilator associated pneumonia diagnosis. Antibiotic usage, duration of stay in intensive care unit, duration of mechanical ventilation stay and mortality were all recorded. Results: Ventilator-associated pneumonia was detected in 51.36% (n = 113) of the 220 patients. Clinical pulmonary infection score was found as 8.04 +/- 1.03 in patients with ventilator-associated pneumonia and 1.75 +/- 1.88 in non-ventilator-associated pneumonia patients (p=0.001). Higher age was detected in ventilator-associated pneumonia group (58 +/- 12.79 years and 51.37 +/- 15.87 years, p= 0.001). Also hypertension and diabetes mellitus were observed more frequently (p= 0.001). Development of enteral nutrition in patients with ventilator-associated pneumonia were significantly higher than those of parenterally fed patients (enteral: by 36.4% and 25.5% p=0.006; parenteral: 25% and 19.1%, p=0.042). The length of stay in intensive care unit (12.38 +/- 5.81 and 10.79 +/- 5.91 days, p=0.045), duration of mechanical ventilation (9.67 +/- 4.84 days and 6.7 +/- 3.87 days, p = 0.001) and mortality rates (24.5% and 15.5% p=0.019) were significantly higher in the ventilator-associated pneumonia group. Conclusion: Ventilator-associated pneumonia increases the duration of mechanical ventilation, length of Intensive Care Unit stay, antibiotic usage and mortality.Öğe Kaflı-orofaringeal havayolu ile laringeal maskenin karşılaştırılması(2001) Memiş, Dilek; Turan, Alparslan; Pamukçu, Zafer; Turan, NesrinÇalışmamızda, kaflı-orofaringeal havayolu (KOFH) ile laringeal maske (LM) uygulamalarının hemodinami üzerine yaptıkları değişiklikleri ve yan etkilerini karşılaştırmalı olarak incelemeyi amaçladık. Çalışmada elektif cerrahi girişim planlanan ASA I ve II sınıflamasına giren, genel anestezi altında, kısa süreli operasyon geçirecek 30 olgu rastgele 2 gruba ayrıldı. I gruba (n=15) KOFH, II. gruba LM uygulandı. Uygulamanın ne kadar sürdüğü kaydedildi. Her iki grup olguda indüksiyondan hemen önce (kontrol), KOFH yada LM yerleştirilmesinin 1. ve 5. dakikalarında ve KOFH yada LM çekildikten hemen sonra ortalama arter basıncı, kalp atım hızı, periferik oksijen saturasyonu, endtidal CO2 basıncı ölçümleri yapıldı. Tüm olgularda peroperatif postoperatif olarak oluşan komplikasyonlar (laringospazın, mide distansiyonu, hipoksi, bulantı, kusma, aspirasyon, havalanma güçlüğü, aritmi) kaydedildi. Her iki grup arasında bu izlediğimiz parametreler açısından istatistiksel bir fark saptanmadı. Sonuç olarak; kısa süreli cerrahi operasyonlarda, trakeal entübasyon yapılamayan veya istenmeyen olgularda KOFH ve LM kullanılmasının güvenli bir solunum yolu sağlayabileceği kanısına varıldı.Öğe Laparoskopik jinekolojik girişimlerden sonra kalp ve karaciğer belirteçleri değişiklikleri(2015) Alagül, Ayşin; Tıtoz, Tolga; Gümüş, Funda; Şinikoğlu, Nadir Sıtkı; Turan, Nesrin; Şanlı, NalanAMAÇ: Çalışmamızda 15 derece Trendelenburg pozisyonunda karın boşluğunun CO2 ile şişirildiği jinekolojik laparoskopik girişimlerin kalp ve karaciğer belirteçleri üzerine olan etkisini araştırmak amaçlanmıştır. YÖNTEMLER: Çalışmaya laparoskopik jinekolojik girişim geçirecek 40 hasta dahil edildi. Ameliyattan bir gün evvel ve 6 saat sonra ven kanı örneği alınarak laktat dehidrogenaz (LDH), kreatin kinaz (CK), kreatin kinaz-mb (CK-MB), alanin aminotransferaz (ALT), aspartat aminotransferaz (AST), alkalen fosfataz (ALP), miyoglobin (MY), d-Dimer (d-D) değerleri ölçüldü.aminotransferaz (AST), alkalen fosfataz (ALP), miyoglobin (MY), d-Dimer (d-D) değerleri ölçüldü. BULGULAR: Preoperatif ve postoperatif ALT (16,8±9,4: 17,8±9,3; p=0,579), AST (19,4±7: 20,9±7,6; p=0,361) ve ALP (65,2±16,2: 63,3±16,9; p=0,609) değerlerinde istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmazken, LDH (385,1±117,3: 460,6±156,3; p=0,003), CK (113,8±138,5: 247,9±283,5; p=0,0001), CK-MB (22,8±13,3: 28,7±16; p=0,011), MY (28,1±12,9: 138,8±129; p=0,0001) ve d-D (509,5±815: 1026±1054; p=0,0001) istatistiksel olarak anlamlı derecede artmıştır. SONUÇ: Trendelenburg pozisyonunda yapılan laparoskopik girişimlerden sonra postoperatif 6. saatte serum ALT, AST ve ALP değerleri preoperatif değerlere göre istatistiksel olarak anlamlı derecede değişmezken, LDH, CK, CK-MB, Miyoglobin ve d-Dimer değerleri istatistiksel olarak anlamlı derecede artmaktadır.Öğe Lateral Trendelenburg with the injected side down after the block improves the efficacy of the axillary approach to brachial plexus block(Springer Japan Kk, 2014) Sevdi, M. Salih; Gunday, Isil; Arar, Cavidan; Colak, Alkin; Turan, NesrinWe hypothesized that, after axillary block, positioning the patient in a lateral position with the injected side down and simultaneously in a 20A degrees Trendelenburg position will increase the success rate and quality of the block. Fifty patients with chronic renal failure (ASA 2-3) scheduled for arteriovenous fistula surgery were included in this study. In all patients, 30-40 ml of 0.25 % levobupivacaine were injected into the axillary sheath. The block was performed as three injections (multiple injection technique) with the arm in 90A degrees abduction and 90A degrees flexion in the supine position. Patients were randomly allocated to two groups. Group I (n = 25) patients were kept in the supine position after the block. Group II (n = 25) patients were positioned laterally after the block with the injected arm down and in a 20A degrees Trendelenburg position. Sensory and motor block were evaluated at 2, 4, 6, 8, 10, 15, 20, and 25 min after the administration of the block. Thus, the patients in group II were evaluated in a lateral position during the first 30 min. Throughout the surgery and the recovery period, sensory and motor block were evaluated at 30-min intervals. There were no significant intergroup differences in the effects on radial, ulnar, median, and musculoskeletal nerve blockade. Thirty minutes after the injection, the patients in group II had higher levels of sensory axillary nerve blockade. Subscapular and thoracodorsal nerve motor block were not detected in group I, while 84 % of the patients in group II experienced blockade of both of these nerves (p < 0.01). We conclude that, for patients undergoing an axillary block, positioning the patient laterally with the injected side down and in a 20A degrees Trendelenburg position increases the success rate and quality of the block.Öğe Methylene blue increases contralateral testicular ischaemia-reperfusion injury after unilateral testicular torsion(Wiley, 2008) Inan, Mustafa; Basaran, Umit N.; Dokmeci, Dikmen; Yalcin, Omer; Aydogdu, Nurettin; Turan, NesrinTesticular ischaemia-reperfusion injury is commonly seen in childhood. Infertility occurs in 25% of patients after unilateral testicular ischaemia. It is has been reported that methylene blue has a positive effect in the reparation of ischaemia-reperfusion injury in different tissues. Therefore, we hypothesized that methylene blue may prevent the hazardous effects of ischaemia-reperfusion injury in testicular tissue after unilateral testicular torsion. Thirty-two prepubertal Wistar-albino rats were divided into four groups. Testicular torsion was created by rotating the right testis 720 degrees in a clockwise direction for 5 h in all groups except for Group C, which was the sham control group. In Group T, bilateral orchiectomy was performed following the torsion period. In Group TD, both testes were removed 5 days after the torsion period. In Group MB, methylene blue (1 mg/kg, i.p.) was administered 40 min before detorsion and once daily over 5 days; then, both testes were harvested. Tissue levels of malondialdehyde (MDA), serum levels of creatine kinase (CK), mean testicular biopsy score (MTBS) and mean seminifer tubule diameter (MSTD) were determined. There was a significant difference in MTBS between Groups T and TD (P < 0.05) in both ipsilateral and contralateral testes. In the contralateral testis, treatment with methylene blue decreased MTBS and MSTD (P < 0.05) and increased MDA levels (P < 0.05). In Group T, mean serum CK concentrations were higher than in any of the other groups (P < 0.05). After 5 h of unilateral testicular torsion and a 5 day reperfusion period, serious tissue damage occurred on both the ipsilateral and contralateral sides. Serum CK concentrations may be an indicator for ischaemia, but not for ischaemia-reperfusion injury. Contrary to our hypothesis, methylene blue increased contralateral testicular damage after unilateral testicular torsion and exacerbated oxidative events.Öğe Osteoporoz hastalarında uygulanan tedavi yöntemlerinin kemik mineral yoğunluğu ve laboratuvar değerlerine etkileri(2003) Özdemir, Ferda; Tükenmez, Özlem; Turan, Nesrin; Kokino, SiranuşÇalışmamızda postmenopozal ve senil osteoporozlu (OP) kadınlarda kemik mineral yoğunluğu (KMY) ile serum kalsiyum (Ca), magnezyum (Mg), fosfor (P), Alkalen fosfataz (ALP), kreatinin, idrar Ca, kreatinin, kreatinin klirensi seviyeleri arasındaki ilişkiyi ve OP tedavisinde kullanılan ilaçların bu parametreler üzerinde oluşturduğu değişiklikleri araştırmayı amaçladık. Çalışma OP polikliniğine başvuran 251 kadın hastada yapıldı. Hastaların demografik özellikleri sorgulandı. Kemik yoğunlukları DEXA ile ölçüldü. Tüm hastalardan serum Ca, Mg, P, ALP, kreatinin, idrar Ca, kreatinin, kreatinin klirensi tetkikleri istendi. Çalışma grubunu oluşturan hastalar kullandıkları tedavilere göre 7 gruba ayrıldı, (Ca, Ca+D vit, Ca+aktif D Vit, Kalsitonin+Ca, Alendronat+Ca, Risedromat+Ca) ve tedavi sürelerinin benzer olmasına dikkat edildi. 1.gruptaki hastalarda fosfor ile femur boynu (r=0.560, p=0.030), idrar kalsiyumu ile wards bölgesindeki KMY arasında (r=0.525, p=0.044), 2.gruptaki hastalarda ALP ile L2 (r=0,652, p=0,04), Ca++ ile L3 bölgesindeki KMY arasında (r=0.672, p=0.033), 4.gruptaki hastalarda ALP ile L2 (r=-0.360, p=0.000), L3 (r=-0.229, p=0.029), idrar Ca ile femur boynu bölgesindeki KMY arasında (r=0.238, p=0.023), G.gruptaki hastalarda Mg ile trokan-ter bölgesindeki KMY arasında (r=0.599, p=0.024), 7.grupta fosfor ile femur boynu (r=0.377, p=0.014), idrar Ca ile L3 bölgesindeki KMY arasında (r=-0.319, p=0.040) ilişki elde edildi. Günümüzde OP tedavisinde kullanılan ilaçların seçimi konusunda kesin kriterler bulunmamaktadır. Tedavi etkinliğini araştıran çalışmalarda da birbiri ile çelişen sonuçlar bildirilmiştir. Bu çalışmada postmenopozal hastalarda kullanılan tedavi yönteminin KMY'na etkili, ancak laboratuvar parametrelerine belirgin bir etkisinin olmadığı sonucuna varıldı.