Yazar "Otkun, Ali Metin" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 17 / 17
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Bakteriyel vajinoz tanısında vajinal sürüntü örneklerinin gram boyama yöntemi ile yorumunun tekrarlanabilirliği(1997) Akata, Filiz; Otkun, Ali Metin; Yüce, Ali; Otkun, Tatman Müşerref; Tuğrul, Murat; Dündar, VolkanBakteriyel vajinozun (BV) tanısı için vajinal sürüntü örneklerinin Gram boyaması diğer laboratuvar yöntemlerine göre ucuz, hızlı ve daha objektiftir. Gram boyama preparatında bakteriyel morfotiplerin kalıcı olması, retrospektif tanıya izin veren bir avantaj sağladığı gibi, tanı için bu yöntemin güvenilirliğini sınamayı da mümkün kılmaktadır. Bu çalışmanın amacı, laboratuvarda BV için tanıda vajinal sürüntü örneklerinin Gram boyama preparatlarını yorumlamada mikrobiyoloji teknisyenlerinin ve uzman bir mikrobiyologun gözlemci içi ve gözlemciler arasındaki tutarlılığını incelemektir. Bu amaçla biri uzman mikrobiyolog, ikisi teknisyen, üç gözlemci şifrelenmiş 100 orijinal lamı iki kere ve aynı örnekten hazırlanan ikinci bir lamı bir kere değerlendirmiştir. Gözlemci içi ve gözlemciler arası uyum ağırlıklı kappa istatistiği kullanılarak değerlendirilmiştir. BV tanısında uzman mikrobiyolog ve bir teknisyenin gözlemci içi uyumunun kappa değeri mükemmele yakın bulunmuştur (0.946 ve 0.810). Aynı hastadan hazırlanan ikinci lamın yorumunda tüm gözlemcilerde bakteriyel morfotipler için kappa değerlerinde hafif düşmeler izlenmiştir. BV tanısı için gözlemciler arası uyumun kappa değerleri mükemmele yakındır (0.826-0.896). Laboratuvarımızda BV tanısında vajinal sürüntü örneklerinin Gram boyalı preparatlannın, orta dereceden mükemmele yakın dereceye değişen bir tekrarlanabilirlikle yorumlanabildiği gösterilmiştir. Bu sonuçlar BV'un klinik tanısını desteklemede kültür yapmadan sadece vajinal 'sürüntü örneklerinin Gram boyalı preparatlannın incelenmesinin yeterli olduğunu göstermektedir.Öğe Bolu-Gerede-Yazıkara Köyü'nde tularemi epidemisi(2003) Otkun, Tatman Müşerref; Arıkan, Osman; Gedikoğlu, Suna; Özer, Burçin; Gürcan, Şaban; Otkun, Ali MetinTularemi, Türkiye'de su kaynaklı epidemiler oluşturabilen, nadir bildirilen bir hastalıktır. Gerede Devlet Hastanesi'ne aynı köyden, aynı hafta içinde benzer yakınmalarla başvuran beş hastada tularemi düşünüldü. Mikroaglütinasyonla tularemi antikorları erken dönemde negatif olan hastaların dördünde dördüncü ayda antikorların geliştiği saptandı. Salgının kaynağını ve büyüklüğünü saptamak için olguların geldiği hafta ve dördüncü ayda köye gidildi. Köyde yaşayan toplam 108 kişinin incelenmeleri sonucunda salgından ilk beş olgu da dahil 21 kişinin etkilendiği, tularemi antikorlarının 17'sinde >1/80, birinde 1/40 dilüsyonda pozitif olduğu, üç kişinin seronegatif kaldığı belirlendi. Semptomatik 17 olgunun 17'sinde servikal lenfadenopati, 14'ünde ateş 13'ünde boğaz ağrısı, sekizinde konjunktivit, dördünde döküntü, birinde öksürük vardı. Dört olgu semptomsuzdu. Hastalar aminoglikozit+tetrasiklin tedavisinden yararlandı. Şebeke suyu ve üç adet kaynak suyunun bakteriyolojik açıdan kirlenmiş olduğu saptandı, ancak glikozlu-sistinli besiyerinde Francisella tularensis üretilemedi. Bolu İli sınırları içinde daha önceden tularemi olgusu bildirilmediği için başlangıçta bu hastaların tanısı atlanmış olup tularemi, yukardaki yakınmalarla gelen hastaların ayırıcı tanısında düşünülmelidir.Öğe Dermatofitozlarda etkenlerin ve risk faktörlerinin araştırılması: hastane bazlı bir çalışma(2008) Gürcan, Şaban; Tikveşli, Melek; Eskiocak, Muzaffer; Kılıç, Haluk; Otkun, Ali MetinBu çalışmada, dermatofitozlu hastaların klinik örneklerinden izole edilen dermatofitlerin dağılımı ve dermatofitozlar için risk faktörlerinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Ocak-Aralık 2005 tarihlerinde gerçekleştirilen çalışmaya, 301 hastaya (151'i erkek; yaş aralığı 2 ay-80 yıl; medyan yaş: 42 yıl) ait 441 deri, tırnak ve saç/saçlı deri örneği ile 221 kontrol bireye (110'u erkek; yaş aralığı 5-75 yıl; medyan yaş: 36 yıl) ait 884 el ve ayak derisi ile tırnak örnekleri dahil edilmiştir. Tüm örnekler direk mikroskopik (DM) olarak incelenmiş ve kültürleri yapılmıştır. Hastaların 63'ünde hem kültür hem de DM inceleme ile, yedisinde sadece kültür ile, 51'inde ise sadece DM ile olmak üzere toplam 121'inde (%40.2) dermatofit varlığı saptanmıştır. Kültür pozitif 70 hastaya ait 92 örneğin dokuzunda (%9.8) DM incelemede mantar elemanları görülmemiş, buna karşın DM pozitif olan 114 hastaya ait 168 örneğin 85'inde (%50.6) kültürde üreme saptanmamıştır. DM pozitif, kültür negatif olan hastaların %23.5'inin (12/51) daha önceden antifungal tedavi aldığı belirlenmiştir. Kültürlerden en sık izole edilen etken %68.4'lük oran ile Trichophyton rubrum (63/92) olmuş, bunu 17 (%18.4) izolat ile T.mentagrophytes; 3 (%3.3) izolat ile T.violaceum;, ikişer izolat ile T.verrucosum, T.tonsurans ve Epidermophyton floccosum (%2.2); birer (%1.1) izolat ile T.schoenleini, Microsporum canis ve Trichophyton sp. izlemiştir. Kültür pozitifliği olan hasta örneklerinin %45'i ayak derisine aittir. Kontrol grubundaki bireylerde dermatofit varlığı ise %3.2 (7/221) olarak belirlenmiş, bunlardan beşinin (%2.3) ayak derisinden T.rubrum, ikisinin (%0.9) ayak derisinden ise T.mentagrophytes izole edilmiştir. Örneklerin yaklaşık %42'sinin Aralık-Şubat döneminde başvuran hastalara ait olduğu izlenmiştir. Dermatofitozların risk faktörleri kontrollerle karşılaştırmalı olarak incelendiğinde; travmaya maruziyet, evcil hayvanlarla temas, abdest alma ve diabetes mellitus varlığının dermatofitoz riskini etkilemediği; erkek cinsiyetin, aile bireylerinde mantar hastalığı varlığının, belirli mesleklerin (çiftçi, işçi, emekli) ve immün süpresif ilaç kullanımının dermatofitoz riskini artırdığı belirlenmiştir. Dermatofitozlu olgu sayısı 20 yaşından itibaren artmaya başlamış ve 40-59 yaşları arasında en yüksek düzeye ulaşmıştır. Sonuç olarak, çalışmamızda dermatofitozlu hastalardan en sık izole edilen dermatofit türü T.rubrum, en sık rastlanılan klinik form da tinea pedis olarak belirlenmiş ve yüksek morbiditeye sahip yüzeyel mantar enfeksiyonlarında erken tanı ve etkin tedavinin büyük önem taşıdığının bir kez daha vurgulanması gerektiği düşünülmüştür.Öğe Edirne Bölgesi'nde Shigella flexneri kökenlerinde trimetoprim-sulfametoksazol direncinin moleküler epidemiyolojisi(1997) Dündar, Volkan; Tatman, Otkun Müşerref; Tuğrul, Murat; Akata, Filiz; Otkun, Ali Metin; Vahaboğlu, HalukEdirne Bölgesi'nde 1995 yılı içinde izole edilen Shiaella flexneri kökenlerinde bir önceki yıla göre antimikrobiklere karşı hızlı bir direnç artışı görülmüştür. Artış özellikle trimetoprim-sulfametoksazol (SXT) ve ampisilinde anlamlı derecede olmuş, kloramfenikol ve tetrasiklin direncinde de bir artış izlenmiştir. Bu çalışmada SXT direncindeki artışın belirli bir klona bağlı olup olmadığı araştırılmıştır. Direnç patemlerine göre yapılan ayrım sonucunda yalnız SXT direnci olan gruptan bir ve çoğul dirençli gruptan üç köken incelenmiş ve bu kökenlerin tümünde SXT direncini aktarabilen 80 kbp. Tık konjugatif bir piazmit saptanmıştır. EcoRI ve Hind III restriksiyon enzimleri ile bu plazmitler kesildiğinde çoğul dirençli ve yalnız SXT dirençli kökenlerin restriksiyon patemleri farklı bulunmuştur. Ribotipleme de seçilen çoğul dirençli kökenlerin birbiriyle aynı, yalnız SXT dirençli kökenin ise bunlardan farklı kromozoma! DNA yapısı olduğunu göstermiştir. Sonuçta, Edirne Bölgesi'nde SXT direnci olan en azından iki farklı S. flexneri klonu vardır. Bunlardan yalnız SXT direnci olan klon her iki yılda da birer köken ile nadir olarak izole edilirken, çoğul dirençli klon, büyük bir olasılıkla, seçici antimikrobiyal baskı ile 1995'te çok daha baskın duruma geçmiştir.Öğe Edirne Merkez İlköğretim Okulları öğrencilerinde pedikulus humanus kapitis ve tinea kapitis sıklığı(2005) Otkun, Tatman Müşerref; Gürcan, Şaban; Özer, Burçin; Ertem, Arzu; Şakru, Nermin; Otkun, Ali MetinAmaç: Bu çalışmada Edirne Merkez İlköğretim Okulları öğrencilerinde pedikulus humanus kapitis ve tinea kapitisin görülme sıklığı ve tinea kapitis yapan etkenlerin saptanması amaçlandı. Olgular ve Yöntemler: 2003 yılı Nisan ve Mayıs aylarında Edirne merkezindeki 34 ilköğretim okulunda 12.868 öğrenci tarandı. Saç ve saçlı deride lezyon görülenlerin lezyonlu bölgelerinden, saç teli ve saçlı derilerinden kazıntı örneği alındı. Alınan örneklerden KOH ile direkt mikroskobik inceleme ve sikloheksimidli Sabouraud dekstroz agarda mantar kültürü yapıldı. Bulgular: Toplam 698 (%5.4) öğrencinin başında pedikulusun sirke, nimf veya olgun şekli saptandı. Kız öğrencilerdeki pozitiflik (%10.3) erkek öğrencilerdekinden (%0.9) daha yüksekti (p<0.001). Enfestasyon oranı en az yedi yaş altında (%3.4) bulundu (p<0.001). Sosyo-ekonomik düzeyi düşük ailelerin bulunduğu bölgelerde bitlenme oranı daha yüksekti (p<0.001). Hiçbir öğrencide tinea kapitise rastlanmadı. Sonuç: Pedikulus humanus kapitisin Edirne’de bir halk sağlığı sorunu olmaya devam ettiği görüldü. Eradikasyon için aileler, öğretmenler ve sağlık çalışanları tarafından öğrencilerin periyodik kontrollerinin yapılması, hasta kişilerin tedavi edilmesi, alt yapı hizmetlerinin iyileştirilmesi, etkenden nasıl korunulması gerektiği üzerine sürekli eğitim verilmesinin yerinde olacağı sonucuna varıldı.Öğe Edirne'de 1994 ve 1995 yıllarında izole edilen Shigella türlerinde antimikrobik direnci(1997) Otkun, Ali Metin; Akata, Filiz; Karabay, Oğuz; Otkun, Tatman Müşerref; Tuğrul, Murat; Dündar, VolkanEnterik patojenlerde çoğul ilaç direnci gelişimi Edirne'de gittikçe artan bir sorundur. Bu çalışmada iki yıllık bir dönem içinde toplanan klinik Shigella izolatlarmın, esas olarak tedavide kullanılan antimikrobiklere karşı in vitro duyarlılıkları çalışılmıştır. Çalışmaya 1 Ocak 1994 - 31 Aralık 1995 tarihleri arasında Edirne'de, tümü sporadik olgulardan izole edilen toplam 70 Shigella izolatı (58 S. flexneri. 10 S: sonnei. and 2 S. bovdii) alınmıştır. Bakteriler standart biyokimyasal testler ve özgül antiserumları ile aglütinas'yon temelinde tanımlanmıştır. Antibiyogramlar NCCLS M2-A5'e göre disk difüzyon yöntemiyle çalışılmıştır. Tüm izolatlar sefuroksim ve siprofloksasine duyarlı bulunmuştur. Çalışma dönemini kapsayan iki yıl içinde, özellikle S. flexneri'de olmak üzere ampisilin direnci % 45'den % 81'e (p = 0.0132), trimetoprim-sulfametoksazol direnci % 39'dan % 73'e (p = 0.0253), yükselmiştir. Edirne'de ampisilin ve trimetoprim-sulfametoksazol, Shigella infeksiyonlarının tedavisinde güvenilirliğini kaybetmiştir. Bölgede şigellozun empirik tedavisi için seçilecek ilaç siprofloksasin olabilir. Başta çocuklar ve gebeler olmak üzere siprofloksasin kullanılmayan olgular için sefuroksimin in vivo yararlılığını değerlendirecek ileri çalışmalara gerek vardır.Öğe Edirne'de 1994-2002 yılları arasında saptanan sıtma olgularının özellikleri(2004) Tuğrul, Murat; Gürcan, Şaban; Otkun, Ali Metin; Otkun, Tatman Müşerref; Ay, GazanferBu çalışmada, Edirne ilinde görülen sıtma olgularının epidemiyolojik özelliklerinin incelenmesi amaçlanmıştır. Edirne İli Sıtma Savaş Birimi ve Sağlık Ocaklarında çalışan sağlık personeli tarafından 1994-2002 yılları arasında askerlerden "seçici aktif", diğerlerinden "aktif ve pasif" sürveyans yöntemiyle 317.087 kişiden kan alınarak Plasmodium varlığı aranmış ve parazitin saptandığı 281 olgunun özellikleri irdelenmiştir. Olguların 238'i (%84.7) ilk üç yılda ve en çok Eylül ayında tespit edilmiştir. Yerli olgular çeltik ekiminin yoğun yapıldığı ilçelerde, hariçten gelen olgular ise askeri personelin yoğun bulunduğu ilçelerde belirlenmiştir. Hariçten gelen olguların %62'sinin Diyarbakır, Batman ve Şanlıurfa'dan geldikleri görülmüştür. Etken; olguların 280'inde Rvivax olarak ayırt edilirken birinde P. ovale olarak tanımlanmıştır. Bu P.ovale olgusu Türkiye'de şimdiye kadar saptanmış ilk ve tek olgu olup Afgan uyruklu bir öğrenciye aittir. Çeltik üretiminin yoğun olarak yapıldığı bölgelerde sivrisineklerle mücadeleye verilen önemin artması ve özellikle Güneydoğu Anadolu bölgesinden gelenler olmak üzere asker popülasyonunun sıtma açısından dikkatle izlenmesi sonunda, Edirne'de sıtma kontrolünde başarı sağlanmıştır.Öğe Edirne'de çocukluk çağında hepatit B virüsü (HBV) ile karşılaşma yaşı ve etkili faktörler(2001) Erdoğan, M. Sarper; Otkun, Tatman Müşerref; Akata, Filiz; Otkun, Ali MetinHepatit B Virüsü (HVB) 'ne karşı etkili aşılama stratejileri geliştirmek için o bölgedeki epidemiyolojisinin iyi bir şekilde tanımlanması gerekir. Hepatit B Virüsü Türkiye'de endemiktir, ancak bulaş yolları belirlenememiştir. Bu çalışma, Edirne şehrindeki çocuklarda HBV ile karşılaşma zamanını ve ilgili risk faktörlerini belirlemeyi amaçlamaktadır. Edirne'de yaşayan 0-19 yaş grubu çocukları yansıtan bir örneklem grubunda antiHBc, antiHBs ve HBsAg mikroELISA yöntemiyle aranmıştır. Her çocuğa demografik veriler ve olası risk faktörlerini soruşturan bir anket formu doldurulmuştur. Çalışmaya alınan 717 çocukta antiHBc seropozitifliği 0-1, 2-5, 6-10, 11-14, 15-19 yaş gruplarında, sırasıyla %1.8, %0.8, %1.7, %6.8, %11.8 ve genelde %5.4 olarak bulunmuştur. Ortalama HBsAg seropozitifliği %1.7'dir. Edirne'de HBV infeksiyonu riski 10 yaşından sonra artmaktadır (Odds oranı=7.79, %95 güven aralığı=3.01- 20.16). Lojistik regresyon analizine göre antiHBc seropozitifliğini etkileyen tek bağımsız değişken toplu sünnettir. Edirne'de çocuklar 11 yaşından önce serolojik tarama yapılmaksızın HBV'ye karşı aşılanmalıdır. Haziran 2000 fiyatlarına göre 15 yaşından önce tarama yapılmaksızın aşılama maliyet-etkin iken 15-19 yaş grubunda değildir.Öğe Genelev çalışanlarında hepatit B seroprevalansını etkileyen risk faktörleri(1997) Dündar, Volkan; Otkun, Tatman Müşerref; Turan, Aydın; Akata, Filiz; Otkun, Ali Metin; Tuğrul, MuratTürkiye'de Hepatit B Virüsü (HBV) yayılımında rolü olabilecek gruplardan birisi genel kadınlardır. Bu çalışmada Edirne Genelevi'nde çalışan genel kadınlarda ve aynı ortamda bulunan diğer genelev çalışanlarında olası risk faktörleri öyküsü ile birlikte rastgele cinsel ilişkinin getirdiği HBV infeksiyonu riskinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Edirne Genelevi'nde çalışan 72 genel kadın ve 42 diğer çalışanın serumlarında hepatit B göstergeleri makro ELISA yöntemiyle incelenmiştir. Genel kadınlarda antiHBc % 60, HBsAg % 8, antiHBs % 39 pozitif bulunmuştur. Diğer çalışanlarda bu oranlar istatistiksel olarak anlamlı bir fark göstermemiştir. Genel kadınlarda antiHBc pozitifliği yaşa ve meslek yılına göre istatistiksel olarak anlamlı bir artış göstermiştir (sırasıyla p=0.0135 ve p=0.003628). Cinsel ilişki dışı diğer risk faktörlerinin öyküde varlığı antiHBc pozitifliğinin sıklığını kan transfüzyonu için % 55'den % 77'ye, ameliyat için % 50'den % 69'a, üç veya daha fazla doğum için % 53'ten % 79'a ve kürtaj için % 50'den % 63'e yükseltmesine karşın bu artışlar istatistiksel olarak anlamlı bulunmamışlardır (p > 0.05). Genel kadınlarda korunma yöntemi olarak kondom kullanımı % 4 düzeyindedir. Bu nedenle aşı ile korunulabilir tek cinsel temasla bulaşan hastalık olan hepatit B infeksiyonu için bu grupta aşılama öncelik kazanmaktadır. Yaş ve meslekte geçirilen süre riski anlamlı düzeyde arttırdığına göre genel kadınlarda genç yaşta ve yeni işe başlarken tarama ve sonucunda aşılama önerilmelidir.Öğe Mycobacterium ayrımında kullanılan nitrat indirgeme testi için kristal ayıraçlı bir yöntem önerisi(1997) Karabay, Oğuz; Otkun, Ali Metin; Akata, Filiz; Tuğrul, MuratMvcobacterium türlerinin ayrımında kullanılan nitrat indirgeme testi için kristal toz şeklinde ayıraç kullanan bir yöntem tanımlanmış ve test sonuçları 11 standart Mvcobacterium kökeni ve 88 klinik izolatta sıvı ayıraçlı geleneksel yöntem ile karşılaştırılmıştır. Ayıraç daha önce tanımlanan L-(+)-tartarik asit yerine sitrik asit içermektedir. Tanımlanan yöntemin duyarlılığı % 99, özgüllüğü % 100, pozitif prediktif değeri % 100 ve negatif prediktif değeri % 89 bulunmuştur. Kristal ayıraç oda ısısında en az 10 ay stabiiiiğini korumasının yanı sıra hazırlanmasında ve testin yapılmasındaki basitlik ile daha üstün bulunmuşturÖğe Ortak besin kaynaklı bir Salmonella enteritidis salgını(2001) Tansel, Özlem; Ekuklu, Galip; Otkun, Ali Metin; Otkun, Tatman Müşerref; Akata, Filiz; Özkan, Erkal; Varol, GamzeBu çalışma Edime yakınlarında konuşlanmış askeri bir taburun yalnızca bir bölüğünde görülen ve Salmonella enteritidis'in neden olduğu besin kaynaklı bir salgının epidemiyolojisini tanımlamak amacıyla düzenlenmiştir. Salgın Centers for Disease Control and Prevention (CDC) standart sürveyans formuyla incelenmiştir. Yenen yemekler ve olgular arasındaki ilişki Fisher kesin ki-kare testiyle incelenmiş, olgu-kontrol çalışmasıyla Odds oranları hesaplanmıştır. Salgın bölükteki 168 askerin 60'ını etkilemiş, bunların 16'sı hastaneye yatırılmıştır. Hastaneye yatırılan 13 ve yemeği hazırlayan üç kişinin dışkısında S. enteritidis üretilmiştir. İzolatların tümü çalışılan antibiyotiklere duyarlı olup aynı plazmit profiline sahiptirler. En yüksek atak hızı % 55.7 ile 24 saat önce yenen omlette saptanmıştır (p<0.001). Olgu-kontrol çalışmasına göre de omlet en riskli yemektir (Odds oranı=7.881; %95 güven aralığı=3.676-16.898). Yemekler dökülmüş olduğundan örnek alınamamıştır. Hastaneye yatırılan tüm olgular iyileşmiş ve üç hafta sonra yapılan kontrol dışkı örneklerinde etken saptanmamıştır. Mikrobiyolojik olarak salgının kesin kaynağı gösterilememişse de epidemiyolojik kanıtlar kaynağın omlet olduğunu düşündürmektedir.Öğe Serologically confirmed cases of Mediterranean spotted fever in the Trakya region of Turkey(2004) Kuloğlu, Figen; Akata, Filiz; Tansel, Özlem; Gürcan, Şaban; Şakru, Nermin; Otkun, Ali Metin; Tuğrul, MuratBu çalışmada Trakya Bölgesi'nde saptanan ve serolojik olarak doğrulanan 13 Akdeniz Benekli Ateşi olgusunun epidemiyolojik, klinik ve laboratuar özellikleri tanımlanmıştır. Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi, Eğitim ve Araştırma Hastanesi' ne 2001-2002 yılları Nisan-Eylül ayları arasında yüksek ateş ve makülopapüler döküntüsü olan hastalar başvurmuştur. IFA testi ile on üç hastanın on ikisinde (%92), Weil-Felix Proteus aglütinasyonu ile altısında (%46) tanısal titreler saptanmıştır. Hastaların çoğunluğu (%69) toplam nüfusu bir milyon olan üç şehrin (Edirne, Tekirdağ, Kırklareli) kırsal kesimlerinde yaşayan tarımla uğraşan kişilerdi. On üç hastanın yaş ortalaması (7 erkek, 6 kadın) 60.1(14.1 (ortalama ± standart sapma)' dır. Bütün hastalarda yüksek ateş ve makülopapüler döküntü vardı. Dokuz hastada (%69) döküntünün avuç içi ve ayak tabanını da tuttuğu saptandı. İki hastada eskar saptandı. Trakya Bölgesi riketsiyozlar gibi kenelerle bulaşan hastalıklar için endemik bir alandır.Öğe Trakya Bölgesinde antitüberküloz ilaç direnci ve ilişkili risk faktörleri(1999) Karabay, Oğuz; Otkun, Ali Metin; Akata, Filiz; Karlıkaya, Celal; Tuğrul, Murat; Dündar, VolkanBu çalışmada Trakya Bölgesi'nde Verem Savaş Dispanserleri'ne kayıtlı olgulardan izole edilen Mycobacterium tuberculosis izolatlarında NCCLS M24-T standartlarına göre direnç testleri yapılması ve dirençli olgularda risk faktörlerinin saptanması amaçlanmıştır. Çalışmaya alınan 214 M. tuberculosis izolatından 105'i (% 49.1) en az bir ilaca, 62'si (% 29.0) birden fazla ilaca dirençli bulunmuştur. Streptomisin (SM)'e % 29.0, izoniazit (INH)'e % 27.1, rifampin (RIF)'e % 21.5, etambutol (EMB)'e % 10.3 toplam direnç saptanmıştır. INH, RIF, SM, EMB ve INH+RIF' e karşı birincil direnç sırasıyla % 15.3, % 8.5, % 11.0, % 3.4 ve % 2.5; ikincil direnç % 41.7, % 37.5, %51.0, % 18.8ve % 22.9 olarak saptanmıştır (tümü için p < 0.05). Aşamalı lojistik regresyon yöntemi ile daha önce uygulanan tüberküloz tedavisine uyumsuzluk (Exp(B)=15.43, % 95 Güven Aralığı [GA95]=4.16-56.70] ve uygunsuz tedavi rejimi [Exp(B)=10.54, GA95=2.66-49.80] direnç gelişimini etkileyen bağımsız risk faktörleri olarak bulunmuştur. Sonuç olarak, yüksek direnç hızları nedeniyle Trakya Bölgesi'nde antitüberküloz tedavi en az dört birincil ilaçla başlanmalı, önce-sinde kültür alınarak direnç testlerine göre düzenlenmeli, doğrudan gözlem altında verilmeli ve bu konuda uzmanlaşmış hekimler tarafından yapılmalı, tedaviyi yapacak hekimlerin eğitimi ve bu eğitimin kontrolü standardize edilmelidir.Öğe Trakya Üniversitesi hastanesi'nde 1995-2003 yılları arasında saptanan dermatofitoz etkenleri(2005) Otkun, Tatman Müşerref; Otkun, Ali Metin; Tuğrul, Murat; Özer, Burçin; Gürcan, ŞabanBu çalışmada, 1995- 2003 yılları arasında Trakya Üniversitesi Hastanesi Mikrobiyoloji ve Klinik Mikrobiyoloji Laboratuvarı'na mantar araştırılması amacıyla gönderilen deri, tırnak, saç ve saçlı deriden oluşan örneklerden izole edilen dermatofit etkenlerinin ve sık¬lığının belirlenmesi amaçlandı. Örneklerden KOH ile preparat hazırlanarak 20 ve 40'lık objektifle direkt mikroskobik inceleme yapıldı. Kültür için sikloheksimitli Sabouraud-dekstroz ağara üç nokta halinde ekim yapılarak 25° C ve 35° C'de üç hafta enkübe edildi. Çalışmaya alınan 2242 örneğin %94'ü dermatoloji kliniğinden gönderilmişti. Örneklerin 1576'sı (%70) deriye aitti ve 736'sının (%32.8) direkt mikroskopik incelemesinde mantar hifleri görülürken 232'sinde (%10.4) kültürde üreme oldu. Üreme olan örneklerin 40'ında (%17.3) direkt mikroskobide mantar elemanlarına rastlanmadı. Üreme olan örneklerin 137'sinde (%58.6) Trichophyton rubrum, 47'sinde (%19.8) T. mentagrophytes en sık etkenler olarak saptandı. Sonuç olarak Edirne'de T. rubrum en sık izole edilen dermatofit etkeni olarak, tinea pedis (%30.6) ise en sık gözlenen dermatofitoz olarak saptandı.Öğe Trakya Üniversitesi Hastanesi’nde solunum yolu örneklerinde Aspergillus spp. izolasyonları(2007) Gürcan, Şaban; Demir, Muzaffer; Altıay, Gündeniz; Tikveşli, Melek; Kılıç, Haluk; Otkun, Ali MetinOcak 2002-Mayıs 2006 döneminde Trakya Üniversitesi Hastanesi Mikoloji Laboratuvarı’na gelen solunum yolu örneklerinden izole edilen Aspergillus spp. kökenleri ve olası aspergilloz tanısı konan hastaların özellikleri irdelendi. Bu dönemlerde 85 hastaya ait 137 bronkoalveoler lavaj, 95 balgam, dokuz trakeal aspirat, üç akciğer biyopsisi ve bir bronş biyopsisi örneği mikolojik olarak incelendi. Örnekler beyin kalp infüzyonlu kanlı agar ve Sabouraud dekstroz agara ekimler yapılarak 25ºC ve 35ºC’de enkübe edildi. Direkt preparat hazırlanarak Gram ve Giemsa boyama ile lökositler ve mantar elemanlarının varlığı araştırıldı. Klinik bulgu ile birlikte radyolojik olarak akciğerde infiltrasyon veya mantar topu görünümü olan, aspergilloza eğilim yaratan faktörlerden en az birine sahip olan ve alınan alt solunum yolları örneklerinde Aspergillus spp. üreyen hastalarda herhangi bir mantar dışı enfeksiyon varlığı delili yoksa olgu aspergilloz olarak tanımlandı. Aspergillus spp. üreyen 22 hastanın 13’ü Göğüs Hastalıkları, altısı Hematoloji, ikisi Beyin Cerrahisi ve biri Onkoloji kliniklerinde yatmaktaydı. Üremelerin yedisi aspergillozun bir bulgusu olarak değerlendirildi. Üç hastada A.fumigatus ürerken, ikişer hastada A.flavus ve A.niger izole edildi. Direkt mikroskobide sadece bir örnekte mantar elemanına rastlanabildi. Beşi erkek, ikisi kadın olan ve yaşları 15-60 arasında değişen olguların altısında altta yatan hastalık akut lösemi ve birinde akciğer kanseriydi. Beş olgu nötropenik iken birinde lökosit sayısı normal, birinde de yüksekti. Bir olguda akciğerde kavite ve akciğer radyolojisinde mantar topu görünümü vardı. Olguların hepsinin tedavisinde klasik Amfoterisin B kullanılırken ikisinde kaspofungin, birinde itrakonazol ile tedaviye devam edilmişti. Üç olgu izolasyon tarihinden sonraki 4 hafta içinde öldü. Hastanemizde kemik iliği ve organ nakli yapılmadığından olgu sayımız yüksek değildir.Öğe A ventriculoperitoneal shunt infection and subcutaneous abscess due to Brucella abortus(2002) Gezici, Hatice; Otkun, Ali Metin; Shorky, Nadereh; Akata, Filiz; Tansel, ÖzlemBruselloz tuttuğu bölgeye bağlı olarak pekçok nonspesifik semptoma neden olabilir. Burada; brusellozun sinir sistemi, gastro-intestinal sistem ve yumuşak dokuyu tuttuğu 60 yaşındaki bir kadın hasta sunulmuştur. Literatürde bruselloza bağlı ventriküloperitoneal şant infeksiyonu nadirdir ve insizyon bölgesinde subkutan apse ilk kez bildirilmektedir. Endemik bölgelerde akut karnın ayırıcı tanısında bruselloz da düşünülmelidir.Öğe Yayma negatif akciğer tüberkülozunda fiberoptik bronkoskopinin tanısal değeri(2002) Otkun, Ali Metin; Alp, Aydın İlker; Karlıkaya, Celal; Çağlar, Tuncay; Hatipoğlu, Osman N.Aktif akciğer tüberkülozu (Tbc) kuşkusu olan, balgam yaymaları negatif olgularda fiberoptik bronkoskopinin (FOB) ve materyal elde etmek için kullanılan çeşitli FOB tekniklerinin, erken ve geç tanıdaki yararlılığını belirlemek amaçlandı. Bir üniversite hastanesinde aktif akciğer Tbc'den kuşkulanılan, ayaktan veya yatan hastalar ardışık bir şekilde, 19 aylık bir çalışma periyodunda, prospektif klinik çalışmaya alındılar. FOB ve mümkün olduğunda ilişkili tamamlayıcı teknikler uygulandı. Tbc kuşkulu ve HIV negatifli 65 olgu çalışmaya alındı ve 35 olguda aktif akciğer Tbc tanısı kondu. FOB 19/35 (%54) olguda tanısaldı. Yayma 8 (%23), patoloji 2 (%6), hem yayma hem patoloji 1 (%3) ve toplamda 11/35 (%31) olguda FOB erken tanıyı mümkün kıldı. FOB öncesi balgam kültür pozitifliği 2/35 (%6) ve FOB kültür pozitifliği 16/35 (%46) olguda geç tanıyı teyit etti. Çeşitli FOB tekniklerinin uygulama hızı ve tanısal verimi şu şekilde bulundu: Bronş lavajı %100-40, bronş biyopsisi %14-0, fırça %81-24, bronkoalveoler lavaj %14-20, transbronşiyal biyopsi % 17-33, postbronkoskopik balgam %64-43. Granülomatöz iltihap 3/12 (%20) TBB'de gösterilebildi. Uygulanan teknikler ve değerlendirme yöntemleri arasında üstünlüğü olan bir yöntemden çok, hepsinin birbirini tamamlayıcı yöntemler olduğu saptandı. Sonuç olarak, FOB aktif akciğer Tbc'nin kesin tanısına ve mikrobiyolojik tanısına yararlı katkı sağlamaktadır. Çeşitli FOB teknikleri birbirini tamamlayıcı niteliktedir ve mümkün olduğu sürece uygulanmalıdır.