Yazar "Memiş, Dilek" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 20 / 31
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Ağır sepsis tedavisinde prebiyotik solüsyonların etkisi(2007) Memiş, Dilek; Yelken, Birgül; Şahin, Sevtap Hekimoğlu; Vatan, İlke; Yardım, TarıkRandomize, ileriye dönük ve çift kör bu çalışmada, enteral yolla verilen oligofrüktoz ve inülin içeren prebiyotik preparatin, ağır sepsisli yoğun bakım olgularında, üst gastrointestinal kolonizasyon ve sistemik enflamasyon üzerine etkileri araştırıldı. Hastalar ve Yöntemler: Yoğun bakım ünitesinde toplam 50 hastaya randomize olarak prebiyotik (grup 1, n=25) [Prebiyotik preparasyonu prebiyotik lif inülinoligofrüktoz içermektedir (0.8 g/100 mL, A, D3, E vitaminleri)] veya plasebo (grup 2, n=25) verildi. Gastrointestinal bariyer fonksiyonu, birinci ve sekizinci günlerdeki nazogastrik aspirat kültürü ile değerlendirildi. Tüm septik komplikasyonlar, akut fizyoloji ve kronik sağlık II skoru (APACHE II), ventilasyon süreleri, gastrointestinal kültür sonuçları, biyokimyasal değerler, C-reaktif protein (CRP) ve mortalite oranları kaydedildi. Bulgular: Gruplar aras›nda yaş, cinsiyet, APACHE II skorları, CRP, ventilasyon süreleri bakımından farklı lık saptanmadı. Gastrointestinal kültür, septik komplikasyonlar veya mortalite açısından gruplar arasında anlamlı farklılık yoktu. Sonuç: Prebiyotik solüsyonunun, ağır sepsisli yoğun bakım hastalarında kullanılmasının, gastrik kolonizasyon, gastrointestinal permeabilite, sistemik enflamatuvar yanıt ve morbidite üzerine etkisi olmadığı saptandı.Öğe Aminofilinin sevofluran anestezisinde derlenme kriterleri üzerine etkisi(2002) Turan, Alparslan; Memiş, Dilek; Karamanlıoğlu, Beyhan; Çolak, Alkin; Pamukçu, Zafer; Turan, NesrinÇalışmamızda, inhalasyon anesteziklerinden sevofluran kullanımı sonrası derlenme üzerine aminofilinin etkisini araştırmayı amaçladık. Çalışma elektif cerrahi girişim planlanan ASA l-II sınıf 100 olgu üzerinde gerçekleştirildi. Tüm olgular 0.01 mg/kg atropin ve 0.06 mg/kg midazolam (İM) ile premedike edildi. Anestezi indüksiyonu 2 mg/kg propofol (İV) ve 0.5 mg/kg atrakuryum (İV); anestezi idamesi ise % 50 oksijen + % 50 azotprotoksit ve % 2 sevofluran ve gerektikçe 0.1 mg/kg atrakuryum (İV) ile sürdürüldü. Sevofluran kesildikten sonra, I. gruba plasebo olarak serum fizyolojik, 11. gruba aminofilin 5 mg/kg (İV) olarak verildi. I. grupta serum fizyolojik öncesi ve sonrası, II. grupta aminofilin öncesi ve sonrası evrelerde; KAH, OAB, SpO2, iki grupta anestezi süresi, sesli uyarıya göz açma, sözlü cevap, ekstübasyon ve üç basit aritmetik işlem zamanı kaydedildi. iki grup arasında OAB, Sp02 ve anestezi süresi açısından istatistiksel olarak fark bulunmazken, II. grupta; grup içi aminofilin öncesi evreye göre aminofilin sonrası evrede ve I. grupla karşılaştırıldığında serum fizyolojik sonrası evreye göre aminofilin sonrası evrede kalp atım hızı değerleri yüksek bulundu (p<0.05). II. grupta I. gruba göre göz açma, sözlü cevap, ekstübasyon ve üç basit aritmetik işlem zamanı kısaydı (p<0.001). Sonuç olarak; aminofilinin sevofluran anestezisinden sonra derlenmeyi kısalttığı ve bunun anestezi pratiğinde hastalar açısından avantaj oluşturabileceği kanısına varıldı.Öğe Determining the Efficiency of Different Preoperative Difficult Intubation Tests on Patients Undergoing Caesarean Section(2017) Yıldırım, İlker; İnal, Mehmet Turan; Memiş, Dilek; Turan, F. NesrinBackground: Pregnancy-induced anatomical and physiological changes in the airway make airway management difficult in obstetric patients; thus, preoperative evaluation of the airway is important for obstetric patients. Aims: To determine the effectiveness of the modified Mallampati test; the interincisor, sternomental and thyromental distances and the upper limb bite test. The second aim was to assess the effectiveness of the combination of the upper limb bite test with the other tests in obstetric patients. Study Design: Cross-sectional study. Methods: Pregnant women (n=250) scheduled for caesarean section were analysed. The patients' ages, heights and weights were collected. Preoperative airway evaluation was done by using a modified version of the Mallampati test. The interincisor, sternomental and thyromental distances were measured, and the upper limb bite test was performed. The laryngoscopy difficulty was evaluated by using Cormack-Lehane classification. Results: No statistically significant differences were found between groups in age, height or weight (p>0.05). The modified Mallampati test and interincisor, sternomental and thyromental distances revealed a lower number of easy intubations than that determined by the Cormack-Lehane classification and a higher number of difficult intubations than the actual number of cases (p<0.05). The sensitivity and specificity of the modified Mallampati test, the upper limb bite test, the interincisor distance test and the sternomental and thyromental distance tests were found to be 73.08, 57.69, 84.62, 80.77 and 88.46 and 90.62, 99.11, 83.04, 84.37 and 87.05, respectively. When the combinations were examined, the sensitivity and specificity of the combination of the upper limb bite test with the modified Mallampati test were found to be 57.69 and 100, respectively. When the upper limb bite test was combined with the interincisor distance, the sensitivity and specificity were 46.15 and 100, respectively. We found a sensitivity and specificity of 93.75 and 95.30, respectively, for the combination of the upper limb bite test with the thyromental distance test. The sensitivity and specificity of the combination of the upper limb bite test with the modified Mallampati test and interincisor distance test were found to be 46.15 and 100, respectively. For combination of all the tests, the sensitivity and specificity was 42.31 and 100, respectively. Conclusion: When all combinations are evaluated in the decision of difficult intubation, the combination of the upper limb bite test and thyromental distance test is superior to the use of other methods alone to predict difficult intubation in pregnant women.Öğe Epidural anestezide emla krem uygulaması(2004) Kaya, Gaye; Turan, Alparslan; Memiş, Dilek; Karamanlıoğlu, Beyhan; Pamukçu, Zafer; Turan, NesrinEutectic Mixture of Local Anaestetics (EMLA) krem sıklıkla damar yolu açılmasında, kateterizasyonda, küçük cerrahi girişimlerde ve spinal anestezide topikal anestezik olarak kullanılmaktadır. Çalışmamızda, epidural anestezide EMLA kremin topikal anestezik olarak kullanımının ağrı skoru ve hasta memnuniyeti açısından lidokain infiltrasyonu ile karşılaştırmayı amaçladık. Etik Komite izni ve hasta oluru alınan, ASA I-II grubu, epidural anestezi altında elektif alt batın ve alt ekstremite cerrahisi geçirecek, toplam 60 hasta çalışmaya dahil edildi. Olgular rasgele iki gruba ayrıldılar. Her iki gruba standart premedikasyon uygulandı. Epidural anestezi uygulanacak L3-4 bölgesine, uygulamadan 1 saat önce Grup I'deki (n=30) olgulara plasebo krem patch, Grup II'deki (n=30) olgulara EMLA krem patch uygulandı. Ayrıca epidural girişimden hemen önce, aynı bölgeye Grup I'de 2 mL % 2'lik lidokain, Grup II'de 2 mL serum fizyolojik ile intradermal ve subdermal infiltrasyon yapıldı. Epidural kateter standart teknikle takıldı ve yerleştirme zamanı kaydedildi. 16 G tuohy iğne girerken 10 cm'lik visual analog skala (VAS) kullanılarak ağrı skoru, katater yerleştirildikten sonra ise anestezi kalitesi ve hasta memnuniyeti belirlendi. Epidural iğne girerken VAS skorları, katater takıldıktan sonra anestezi kalitesi ve hasta memnuniyeti açısından iki grup arasında fark bulunmazken, katater takma zamanı Grup II'de Grup I'e göre anlamlı (p<0.05) bir şekilde kısa bulundu. Sonuç olarak, EMLA kremin epidural anestezide topikal amaçla kullanımının basit, noninvaziv, etkin bir yöntem olduğu ve lidokain infiltrasyonuna alternatif olabileceği sonucuna varıldı.Öğe Growth of Escherichia coli in atracurium, rocuronium, mivacurium, cisatracurium, pancuronium, and vecuronium(2009) Memiş, Dilek; Otkun, Müşerref; Bahar, Meral; Süt, NecdetAmaç: Biz çalışmamızda atrakuryum, rokuronyum, mivakuryum, sisatrakuryum, pankuronyum ve vekuronyumun Escherichia coli üremesi üzerine olan etkinliğini araştırdık. Hastalar ve Yöntemler: Patojen bakteri, atrakuryum, rokuronyum, mivakuryum, sisatrakuryum, pankuronyum ve vekuronyum ile 2, 4, 6, 8, 10, 12, 14, 16, 18, 20, 22, ve 24 saat oda sıcaklığında temas ettirildi. Bulgular: Escherichia coli ortalama koloni sayısı rokuronyumda istatiksel anlamlı olarak atrakuryum, mivakuryum, sisatrakuryum, pankuronyum ve vekuronyumdan daha düşük saptandı (sırasıyla p=0.002, 0.000, 0.000, 0.001, ve 0.002). Atrakuryum, mivakuryum, sisatrakuryum, pankuronyum ve vekuronyumda ortalama koloni sayısı açısından anlamlı fark saptanmadı (p<0.05). Sonuç: Rokuronyum, diğer nöromusküler kas gevşetici ajanlardan daha kuvvetli antimikrobiyal etki gösterdi.Öğe The influence of alpha-tocopherol on cytokine levels and gastric intramucosal ph in severe sepsis(2008) Memiş, Dilek; Eskiocak, Sevgi; Bayrak, Fatma; Batmaz, EmrahAmaç: Ağır sepsis gelişen olgularda alfa-tokoferol’ün sitokin düzeylerine ve gastrik intramukozal pH üzerine etkisi araştırıldı. Hastalar ve Yöntemler: Çalışmada ağır sepisli 40 hasta rastgele iki gruba ayrıldı. Grup I’deki (n=20) olgulara üç gün 600 mg alfa tokoferol intramusküler, grup II’deki (n=20) olgulara aynı volümde serum fizyolojik uygulandı. Her iki grupta hemodinamik parametreler, glutatyon, katalaz düzeyleri, nazofarengeal vücut ısısı, arteryel kan gazı değişiklikleri, plazma sitokin düzeyleri (interlökin 1? ve 6), biyokimyasal parametreler ve intramukozal pH, yoğun bakım ünitesinde ve mekanik ventilatöre bağlı kalış süresi ve mortalite oranı kaydedildi. Bütün ölçümler başlangıç (çalışmaya başlamadan 15 dakika önce) ve alfa-tokoferol verildikten 24, 48, 72 ve 96 saat sonra yapıldı. Bulgular: İki grup arasında ölçülen parametrelerin hiçbirinde anlamlı fark saptanmadı (p>0.05). Sonuç: Ağır sepsisli olgularda üç gün süreyle verilen 600 mg alfa-tokoferol’ün hemodinamik ve biyokimyasal parametreler, gastrik intramukozal pH veya sitokin düzeylerine veya hasta prognozu üzerine herhangi bir etkisini saptamadık.Öğe Intensive care cost analysis of patients with acute exacerbations of chronic obstructive pulmonary diseases from two university hospitals(2010) İnal, Mehmet Turan; Memiş, Dilek; Yelken, Birgül Büyükkıran; Süt, NecdetAmaç: Kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH) dünya çapında ölümlerin ana nedeni olup, mortalite hızı sürekli yükselmekte ve önemli sosyoekonomik yük oluşturmaktadır. Bu çalışmada iki farklı üniversite hastanesi yoğun bakım ünitesinde KOAH akut alevlenmesi olan hastaların maliyetlerinin incelenmesi hedeflenmiştir. Gereç ve Yöntemler: 1 Ocak 2005 ile 15 Haziran 2008 tarihleri arasında KOAH akut alevlenmesi nedeniyle tedavi olan 156 hasta (128 erkek ve 28 kadın) analiz edilmiştir. Bulgular: Hastaların ortalama yaşı 68.2 olarak bulunmuştur. Ortalama hastanede kalış süresi 10.4 gün olarak saptanmıştır. Sağ kalan ve ölen hastaların maliyetleri birbirlerinden farklı bulunmuştur. Sağ kalanlar ve ölen hastalar arasında yatak ücreti, laboratuar ücreti, radyoloji ücreti ve konsültasyon ücretleri dışındaki diğer tüm tedavi maliyetlerinde istatistiksel farklılık saptanmıştır. Sonuç: KOAH akut alevlenmesi olan hastaların tedavi maliyetlerinin Türk sağlık sistemi içinde hatırı sayılır yer oluşturduğunu düşünmekteyiz.Öğe Kaflı-orofaringeal havayolu ile laringeal maskenin karşılaştırılması(2001) Memiş, Dilek; Turan, Alparslan; Pamukçu, Zafer; Turan, NesrinÇalışmamızda, kaflı-orofaringeal havayolu (KOFH) ile laringeal maske (LM) uygulamalarının hemodinami üzerine yaptıkları değişiklikleri ve yan etkilerini karşılaştırmalı olarak incelemeyi amaçladık. Çalışmada elektif cerrahi girişim planlanan ASA I ve II sınıflamasına giren, genel anestezi altında, kısa süreli operasyon geçirecek 30 olgu rastgele 2 gruba ayrıldı. I gruba (n=15) KOFH, II. gruba LM uygulandı. Uygulamanın ne kadar sürdüğü kaydedildi. Her iki grup olguda indüksiyondan hemen önce (kontrol), KOFH yada LM yerleştirilmesinin 1. ve 5. dakikalarında ve KOFH yada LM çekildikten hemen sonra ortalama arter basıncı, kalp atım hızı, periferik oksijen saturasyonu, endtidal CO2 basıncı ölçümleri yapıldı. Tüm olgularda peroperatif postoperatif olarak oluşan komplikasyonlar (laringospazın, mide distansiyonu, hipoksi, bulantı, kusma, aspirasyon, havalanma güçlüğü, aritmi) kaydedildi. Her iki grup arasında bu izlediğimiz parametreler açısından istatistiksel bir fark saptanmadı. Sonuç olarak; kısa süreli cerrahi operasyonlarda, trakeal entübasyon yapılamayan veya istenmeyen olgularda KOFH ve LM kullanılmasının güvenli bir solunum yolu sağlayabileceği kanısına varıldı.Öğe Kist hidatik ameliyatı esnasında gelişen alerjik reaksiyon: Olgu sunumu(2008) İnal, Mehmet Turan; Memiş, Dilek; Akın, Fatih; Sezer, Y. AtakanKist hidatik, echinococcus granulosus ve echinococcus alveolaris tarafından oluşturulan paraziter bir enfeksiyondur. Bu enfeksiyon kist oluşumu ile karakterize olup, kistler en sık olarak karaciğerde yerleşmektedirler. Kistlere yönelik cerrahi tedavi sırasında kistler rüptüre olabilir ve alerjik reaksiyonlar gelişebilir. Bu olgu sunumunda karaciğerde kist hidatik nedeniyle ameliyat edilen hastada gelişen ürtikerle karakterize alerjik reaksiyon gelişmesi sunulmuştur.Öğe Kist hidatik cerrahi girişiminde hipertonik NaCI solüsyon kullanımına bağlı hipernatremi (Olgu sunumu)(2002) Memiş, Dilek; Tükenmez, Barış; Pamukçu, Zafer[Abstract Nıt Available]Öğe Kısa süreli girişimlerde havayolu kontrolünde alternatif bir yaklaşım: farengeal (PAXpress) havayolu(2003) Turan, Alparslan; Memiş, Dilek; Karamanlıoğlu, Beyhan; Pamukçu, ZaferLaringeal maske ve kaflı orofarengeal havayoluna alternatif olarak kullanıma sunulan PAxpress faringeal havayolunu kısa süreli cerrahi girişimlerde hemodinamik yanıt, oksijenasyon, yerleştirme kolaylığı ve yan etkiler açısından karşılaştırmayı amaçladık. Çalışmamız, elektif kısa süreli cerrahi ameliyat planlanan, ASA I-II grubuna giren 18-65 yaş arasındaki toplam 60 olguda gerçekleştirildi. Standart premedikasyonu takiben, olguların ortalama arter basıncı, kalp atım hızı ve periferik oksijen saturasyonu monitörize edildi. Tüm olgular standart anestezi indüksiyonunu takiben maske ile ventile edildi ve bu olgularda end-tidal CO2 basıncı monitorize edildi, inspire edilen ve expire edilen anestezik konsantrasyon izlenmeye başlandı. Olgular rasgele üç gruba ayrılıp, I. gruba (n=20) farengeal, II. gruba (n=20) laringeal maske, III. gruba (n=20) kaflı orofarengeal havayolu uygulandı, deneme sayısı ve süresi kaydedildi. Anestezi idamesi % 50 O2/N2O ve % 2 sevofluran ile sürdürüldü, kas gevşemesi mivakuryum ile sağlandı. Tüm gruplarda başlangıç ve gereç yerleştirildikten sonra 1., 2., 4. dakikalarda ve çıkarıldıktan hemen sonra ortalama arter basıncı, kalp atım hızı, periferik oksijen saturasyonu ve end-tidal CO2 basıncı ölçümleri kaydedildi. Olgularda in traoperatif komplikasyonlar, havalanma için yapılan ek manevralar, desaturasyon (SpO2 <% 95) ve aritmi sayısı kaydedildi. Postoperatif dönemde ise çıkarılan havayoluna kan bulaşması, bulantı kusma, öksürük ve boğaz ağrısı 1. saatte ve geç dönemde 24. saatte kaydedildi. Gruplar karşılaştırıldığında havayolu yerleştirme süresi, tüm ölçüm zamanlarında hemodinamik parametre değerleri, desaturasyon sayısı ve end-tidal CO2 basınç değerleri ile intraoperatif yan etkiler arasında fark yoktu. Ameliyat sırasında havalanma için ek manevra gereksinimi III. grupta (% 30), I. (% 5) ve II. (% 5) gruplara göre anlamlı olarak daha fazla belirlenirken (p<0.05), I. ve II. gruplar arasında fark saptanmadı. Uygulanan havayolu gerecine kan bulaşması sayısı karşılaştırıldığında; II. grupta (% 5), I. (% 35) ve III. (% 20) gruba göre anlamlı olarak daha az saptanırken (p<0.05), I. ve III. gruplar arasındaki fark anlamsızdı. Üç grup arasında diğer postoperatif komplikasyonlar açısından fark bulunmadı. Sonuç olarak, üç gereçte kısa süreli cerrahi girişimlerde güvenli ve yeterli havayolu sağlamaktadır. Farengeal havayolunun kısa cerrahi işlemlerde laringeal maske ve kaflı orafarengeal havayoluna alternatif oluşturabileceği sonucuna vardık.Öğe Lansoprazole karşı anaflaktik reaksiyon(2007) Memiş, Dilek; Şahin, Sevtap Hekimoğlu; Karaçayır, Yücel; Vatan, İlke; Yandım, TarıkBenzimidazol içeren lansoprazolun, pcptik ülser ve gastrik asit hastalıklarının tedavisinde kullanımı artmaktadır. İlaç ile yan etki ender olup, çoğunlukla gastrointestinal ve santral sinir sistemini kapsar. Deri inflamasyonu, ürtiker, kaşıntı, saç dökülmesi, deride kuruma gibi yan etkiler hastalarda % 0.5-1.5 olarak rapor edilmiştir. Bu olgu sunumumuzda, 56 yaşında peptik ülseri olan erkek hastada oral lansoprazol alımı ile gelişen periorbital ödem, deride ödem, yaygın kaşıntı ve ürtiker, dilde şişme, aşırı terleme ve bilinç kaybını bildirdik. Lansoprazole bağlı gelişen anaflaktik reaksiyon, düşük oranda olsa da anaflaksi ciddi bir reaksiyondur. Hekimler ilacı reçete ederken, lansoprazol kullanımında anaflaksi gelişme olasılığı olduğunu farkında olmaları gerekmektedir.Öğe Loss of consciousness induced by a single dose flurbiprofen(2012) Memiş, Dilek; Vatan, İlke; Cakır, Ufuk; Yıldız, Bulent; İnal, Mehmet TuranFlurbiprofen alımına bağlı gelişen bilinç kaybı daha önce rapor edilmemiştir. Bu olgu sunumunda, tek doz oral flurbiprofen alımına bağlı gelişen bilinç kaybı sunulmuştur. 17 yaşında daha evvelden bilinen nörolojik hastalık ve atopi hikayesi olmayan genç kızda TOO mg oral flurbiprofen alımına bağlı bilinç kaybı gelişmiştir. Hasta başarı ile tedavi edilmiştir. Bu olgu sunumunda flurbiprofen alımına bağlı bilinç kaybı komplikasyonunun gelişebileceği anlatılmıştır, altta yatan mekanizmalar ve tedavi yaklaşımı tartışılmıştır.Öğe Masif kan transfüzyonu nedeniyle gelişen ARDS (Olgu sunumu)(2001) Memiş, Dilek; Kaya, Gaye; Pamukçu, ZaferAkut sıkıntılı solunum sendromu (ARDS); başka bir şekilde açıklanamayan akut dispne, FiO2 artışına cevap vermeyen hipoksemi, azalmış akciğer kompliyansı, bilateral pulmoner infitrasyonların varlığı ile tanımlanmış akut bir tablodur. Direkt ve indirekt pulmoner nedenlerle oluşan ARDS'nin seyrek görülen nedenlerinden birisi de masif kan transfüzyonudur. Biz, masif kan transfüzyonu sonrası ARDS gelişen bir olgumuzu literatür bilgileri ışığı altında sunmayı amaçladık.Öğe Nazogastrik tüp ile beslenme sırasında gelişen duodenal nekroz: Olgu sunumu(2007) Memiş, Dilek; Şahin, Dilek Hekimoğlu; Sezer, AtakanAkut solunum sıkıntısı sendromu tanısıyla yoğun bakım ünitesinde yatan 45 yaşlarndaki erkek hastada, nazogastrik tüp ile beslenme esnasında geli şen duodenal nekroz olgusu literatür eşliğinde sunuldu. Olaysız geçen birkaç günden sonra, abdominal distansiyon gelişti, laparotomi yapılıp, duodenal nekroz olduğu saptandı. Bağırsaklarda tı kanıklık veya mezenterik damar hasarı yoktu. Hastaya sedasyon sağlamak için verilen yüksek dozda fentanil, midazolam ve inotropik ajan olan dopamin infüzyonu, mukozal perfüzyonun hasarlanması ile gelişen nekrozda büyük katkı faktörü olarak suçlanabilir.Öğe Organofosfat zehirlenmesi sonrası gelişen solunum yetmezliği ve atelektazi (Olgu sunumu)(2001) Memiş, Dilek; Alpaydın, Turgay; Özden, Ayça; Yurdakoç, Adil; Alayurt, Şükriye; Günday, IşılOrganofosfatlar, asetilkolinesterazı irreversibl olarak inaktive eder ve kolinerjik reseptörlerde asetilkolin birikimine neden olurlar. Santral solunum depresyonu, solunum kaslarında zayıflık, bronkospazm ve bronşial sekresyon kombinasyonuyla oluşan solunum yetmezliği yaygın ölüm nedenidir. Burada; yoğun bakım ünitesinde takip ve tedavi ettiğimiz solunum yetmezliği ve atelektazi gelişen bir organofosfat zehirlenmesi olgusunu literatürdeki çalışmaların ışığı altında tartışmayı amaçladık.Öğe Postanestezik titremenin tedavisinde ondansetron ve tramadol'un karşılaştırılması(2003) Memiş, Dilek; Turan, Alparslan; Karamanlıoğlu, Beyhan; Süt, Necdet; Pamukçu, ZaferAmaç: Çalışmamızda postanestezik titreme gelişen olgularda 5-HT3 antagonisti olan ondansetron ile 5-HT geri alınımını inhibe eden tramadolun etkinliğini karşılaştırmayı amaçladık. Materyel ve Metod: Çalışmamız, elektif cerrahi geçirecek 30 olgu üzerinde gerçekleştirildi. Operasyon odasına alınan olguların, ortalama arter basıncı, kalp atım hızı, periferik oksijen saturasyonu monitorize edildi. Standart anestezi indüksiyonundan sonra özofageal ısı probu yerleştirildi. End-tidal CO2 32-35 mmHg-1 basınçları arasında ve operasyon odasının ısısı 21-22 C'de sabit tutuldu. Operasyon bitiminde ekstübe edilen olgularda görülen postanestezik titreme 4 dereceli bir skala ile belirlendi. Ondansetron 8 mg iv verilen olgular Grup I (n=15), tramadol 1 mg.kg-1 iv verilen olgular Grup II (n=15) olarak rastgele iki kısma ayrıldı. Olguların ilaç verilmeden önce ve sonra ortalama arter basıncı, kalp atım hızı, periferik oksijen saturasyonu, özofageal ısı derecesi, titremenin ne kadar zamanda geçtiği değerlendirildi. Eğer postanestezik titreme ilaç verildikten sonra ilk 5 dakika içinde geçmezse 25 mg iv meperidin verilmesi planlandı. Bulgular: Olguların postanestezik titreme sırasında ve titreme geçtikten sonra ölçülen ortalama arter basıncı, kalp atım hızı, periferik oksijen saturasyonu ve ısı değerleri ortalaması ve titreme skorları arasında istatistiksel fark bulunmadı. Grup I' de titreme 3.97±1.76 dakikada geçerken, Grup II'de 1.82±1.37 dakikada geçti, ve bu fark istatistiksel olarak ileri derecede anlamlı bulundu (p<0.01). Grup I'de 6 olguda, Grup II'de 1 olguda titreme 5 dakika içinde geçmedi ve bu fark istatistiksel olarak anlamlı bulundu (p>0.05). Ondansetron verdiğimiz grupta 1 olguda, tramadol verdiğimiz grupta ise 6 olguda 1 şiddetinde postoperatif bulantı kusma görüldü. Bu fark istatistiksel olarak anlamlı bulundu (p<0.05).Sonuç: Sonuç olarak; tramadolun, ondansetrona göre postanestezik titremenin tedavisinde daha etkili olduğunu belirledik, ancak tramadolun yan etkisinin gözardı edilmemesi gerektiğini düşünüyoruz.Öğe Propofol-lidokain karışımı ile anestezi indüksiyonunda yağ embolisi gelişimi: Olgu sunumu(2008) Şahin, Sevtap Hekimoğlu; Memiş, Dilek; Çolak, AlkinYağ embolisi sendromu travmatik, cerrahi ve travma dışı olayları takiben tanımlanmıştır. Uzun kemik kırıkları bu sendromun en olası nedenidir. Yağ embolisine bağlı klinik tablo sıklıkla belirgin olmayabilir. Belirtiler değişiklik gösterdiğinden ve rutin laboratuvar ve radyografik tanı yöntemi olmadığından tanı konması zordur. Propofol, anestezi indüksiyonu ve idamesinde yaygın olarak kullanılmaktadır. Propofole lidokain eklenmesiyle, yağ damlacıkları birleşerek ayrı tabaka meydana getirebilmektedir. Propofol-lidokain karışımının yağ embolisi oluşturma riski, kombinasyonun hazırlanması ve verilmesi arasındaki süreye ve lidokain dozuna bağlıdır. Bu yazıda, trafik kazası sonrası alt ekstremite kırığı nedeniyle uygulanan genel anestezi indüksiyonunda yağ embolisi gelişen bir olgu sunuldu. Yağ embolisinin propofol-lidokain karışımına bağlı olduğu düşünüldü. Yağ embolisi tanısı, klinik değişiklikler, radyolojik ve laboratuvar bulgularının yanı sıra gelişen arteryel hipoksemiye neden olabilecek başka bozuklukların olmaması ile kondu.Öğe Ratlarda intraabdominal sepsis modelinde selenyum uygulanması(2001) Memiş, Dilek; Temiz, Ergün; Karamanlıoğlu, Beyhan; Erköse, Halnur; Pamukçu, Zafer; Kutlu, Kemal; Turan, NesrinÇalışmamızda; ratlarda çekal ligasyon ve ponksiyon yöntemiyle (ÇLP) oluşturulan deneysel sepsis modelinde, selenyum uygulanmasının serum nötrofil değerleri ve mortalite üzerine etkisinin, ayrıca akciğerlerin semi-kantitatif histopatolojik incelemesinin değerlendirilmesini amaçladık Çalışma için gerekli 45 adet herbiri 220-235 gr ağırlığında tümü erkek Wistar albino türü rat rasgele olarak 3 gruba ayrıldı. Rasgele olarak gruplardan seçilen toplam 7 rata ketamin 50 mg.kg-1 ım verilerek kontrol nötrofil sayısını saptamak amacıyla kardiyak ponksiyon aracılığı ile kan alındı. Ertesi gün, kalan ratlara septik peritonit oluşturmak amacı ile ÇLP yöntemi uygulandı ve ratlar 3 gruba ayrıldı; Sepsis grubu (Grup I, n=12): ÇLP'yi izleyen 7. günde kan ve doku örnekleri alındı. Seftriakson grubu (Grup II, n=11): ÇLP yapıldıktan 1 saat sonra seftriakson 50 mg.kg-1 im tek doz yapıldı. Ratlara, 7 gün süreyle her gün seftriakson 50 mg kg-1 gün-1 im uygulandı. 7. günde kan ve doku örnekleri alındı. Seftriakson+selenyum grubu (Grup III, n=12): ÇLP yapıldıktan 1 saat sonra seftriakson 50 mg.kg-1 + 100 µg selenyum selanit im tek doz yapıldı. Ratlara, 7 gün süreyle her gün seftriakson 50 mg.kg-1 + 100 µgr.gün-1 selenyum selanit im uygulandı. 7. günde kan ve doku örnekleri alındı. Tüm gruplarda nötrofil sayısı değerlendirildiğinde her üç grupta kontrol grubuna göre ileri derecede artma saptandı. Gruplar kendi aralarında değerlendirildiğinde kan nötrofil sayısında Grup II ve Grup III'deki artış, Grup I'e göre istatistiksel olarak anlamlı derecede daha az (p<0.05), Grup II ile Grup III karşılaştırıldığında ise kan nötrofil sayısında ki artış Grup III'de istatistiksel olarak anlamlı derecede daha az (p<0.05) bulundu. Deney gruplarının hiçbirinde akciğer nötrofil sayısı, alveolar-interstisyel ödem ve alveolar hemoraji yönünden istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık saptanmadı.Yedinci günün sonunda gruplarda mortalite oranları değerlendirildiğinde seftriakson ve selenyumun beraber uygulandığı Grup III'de her iki gruba göre düşük mortalite oranları saptandı. Sonuç olarak; sepsis gelişen olgularda selenyum uygulamasının mortaliteyi değiştirmeden, kan nötrofil sayısını olumlu yönde etkilediğini düşünmekteyiz.Öğe Rokuronyum enjeksiyon ağrısının önlenmesinde deksmedetomidin ile lidokainin karşılaştırılması(2004) Kaya, Gaye; Memiş, Dilek; Turan, Alparslan; Karamanlıoğlu, Beyhan; Şeker, Şermin; Pamukçu, ZaferÇalışmamızda, deksmedetomidinin rokuronyum enjeksiyon ağrısını önlemedeki etkinliğini lidokainle karşılaştırmayı amaçladık.Etik komite onayı ve hasta oluru alınan, ASA I-II grubu, 90 hasta randomize olarak 3 gruba ayrıldı. Tüm gruplara standart premedikasyon uygulandı. Olgular monitorize edildikten sonra ilaç uygulanacak koluna turnike yerleştirildi ve 70 mmHg basınca kadar şişirildi. Grup S'ye (n=30) 1 mL serum fizyolojik, Grup L'ye (n=30) 20 mg lidokain (1 mL) ve Grup D'ye (n=30) 0.25 µgr kg-1 deksmedetomidin intravenöz olarak verildi. Turnike 20 sn. tutulduktan sonra açıldı. Toplam 0.9 mg kg-1 rokuronyum enjeksiyonu dozunun 1/8'i intravenöz yolla yapıldı ve olguların ağrı skorları sorularak kaydedildi. Daha sonra anestezi indüksiyonu yapıldı ve kalan rokuronyum intravenöz olarak verildi. Anestezi idamesi %50 O2/N2O karışımı içinde % 1-2 sevofluran ile sağlandı.Grup L'de ağrı skoru Grup S ve D'ye göre anlamlı derecede düşük (p<0.05, p<0.01, p<0.001) olduğu tespit edilirken, Grup D'de Grup S'ye göre düşük olmakla birlikte istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmadı (p>0.05).Sonuç olarak, rokuronyum enjeksiyon ağrısını önlemede lidokainin etkili olduğu, buna karşın deksmedetomidinin belirgin etkisinin olmadığı belirlendi.