Yazar "Kutlu, Kemal" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 10 / 10
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Açık spinal disrafizm olgularının erken tanı sorunları(2001) Kutlu, Kemal; Çobanoğlu, Sebahattin; Başar, Pınar; Gözen, Serdar; Aktaş, Şeref; Hiçsönmez, TufanEngelli Çocuklar Merkezinde izlenen 20 açık spinal disrafizm olgusunun epidemiyolojik özellikleri, erken tanı ve hastaneye geliş koşullan değerlendirildi. Tıbbi kayıtları incelendiğinde, ultrasonografi ve maternal serum alfa fetoproteini gibi erken tanı araçlarının, şehir merkezlerinde dahi etkinlikte kullanılamadığı görüldü. Sık kullanılmasına karşın (kişi başına üç kez) olguların yarısında spina defektinin ultrason incelemesiyle görülemediği anlaşıldı. Olguların primer girişim için merkeze ulaşmalarının uzun süreli geciktiği görüldü. Açık spinal disrafizm gelişmiş ülkelerde giderek azalma göstermesine karşılık, ülkemiz için ciddi bir sağlık sorunu olmaya devam etmektedir.Öğe The correlation between TTF-1 immunoreactivity and the occurrence of lymph node metastases in patients with lung cancer(Sage Publications Ltd, 2006) Altaner, Semsi; Yoruk, Yener; Tokatli, Fusun; Kocak, Zafer; Tosun, Birsen; Guresci, Servet; Kutlu, KemalAims and background: Thyroid transcription factor (TTF-1) is a tissue-specific transcription factor expressed in the epithelial cells of thyroid and lung. The aim of this study was to evaluate the relationship between the expression of TTF-1 and clinicopathological parameters in pulmonary adenocarcinoma and adenosquamous carcinoma. Methods: Resection material of pneumonectomies and lobectomles of 39 patients was retrospectively examined. Twenty-eight patients were diagnosed with adenocarcinoma and 11 with adenosquamous carcinoma. Tumors were classified into 3 groups: a strongly positive group (++) with double dagger 50% tumor cells positive for TTF-1; a weakly positive group (+) with 1-49% positive tumor cells; and a negative group (-) with less than 1% or no positive tumor cells. Analysis was performed with Kaplan-Meier estimates and log-rank tests. Results: Staining for TTF-1 was negative in 10 cases. There was focal staining in 9 cases, while there was diffuse staining in 20 (51%) cases out of 39, and 15 (75%) of these were adenocarcinomas. There was a statistically significant association between TTF-1 and lymph node metastases (P = 0.029). No relationship was found between TTF-1 positivity and disease-free and overall survival. Conclusions: TTF-1 expression may be a predictor of lymph node metastases. Additional work in a larger group of patients is needed to better assess the utility of this marker.Öğe Expression of Bcl-2 and Ki-67 in tamoxifen-associated endometrial polyps: Comparison with postmenopausal polyps(Karger, 2006) Altaner, Semsi; Gucer, Fatih; Tokatli, Fusun; Guresci, Servet; Ozdemir, Cigdem; Puyan, Fulya Oz; Kutlu, KemalBackground: The aim of this study was to evaluate the expression of Bcl-2 and Ki-67 in tamoxifen (TAM)-associated endometrial polyps and postmenopausal polyps. Material and Methods: For this purpose, a retrospective analysis of paraffin-embedded specimens was carried out. Polyps of 20 postmenopausal and 14 TAM-treated patients, 11 simple endometrial hyperplasia, 10 atypical complex endometrial hyperplasia and 8 endometrial adenocarcinoma specimens were included in the study. Hematoxylin/eosin-stained sections were evaluated. Immunohistochemical staining was performed to investigate the expression of Bcl-2 protein and the Ki-67 proliferation index. Results: There was no statistically significant difference between the 5 groups with regard to Bcl-2 staining (p > 0.05). However, Bcl-2 expression in TAM-associated polyps was higher (86%) than in the postmenopausal control group (80%). Positive Ki-67 was highest in the endometrial adenocarcinoma specimens, followed by the atypical complex endometrial hyperplasia group (p < 0.0001). Compared to these 2 groups, Ki-67 expression was lower in TAM-associated polyps, but Ki-67 indexes were significantly higher in the TAM-associated group than in the control group (p < 0.0001). Conclusion: Since TAM-associated polyps tend to have higher proliferation indexes and Ki-67 ratios than control groups, we suggest that they are likely to have a higher malignant potential.Öğe Kronik B hepatit enfeksiyonunda immünohistokimyasal yöntemle HBsAg boyanma paternlerinin tanısal önemi: İmmünohistokimyasal, serolojik ve histolojik bulguların karşılaştırılması(1995) Bilgi, Selçuk; Çırpan, İsmail; Kutlu, Kemal; Özdemir, Sedat; Dökmeci, Gülbin[Abstract Nıt Available]Öğe Larinksin papillomları, prekanseröz lezyonları ve kanserlerinde, in situ hibridizasyon tekniğiyle HPV DNA pozitifliğinin saptanması(1998) Kutlu, Kemal; Bilgi, Selçuk; Candan, Latife; Yalçın, Ömer; Adalı, M. KemalLarinks karsinomlarında risk faktörü olarak sigara, alkol kullanımı ve radyasyon yanısıra Human Papilloma Virus (HPV) infeksiyonu da gösterilmektedir. Bu çalışmada larinks lezyonlarında HPV pozitifliğini araştırmak amaçlanmış, Langerhans hücrelerindeki sayısal değişikliklerle ilişkisi saptanmaya çalışılmıştır.Olgularda, HPV DNA in situ hibridizasyon metoduyla HPV DNA (+) epitelyal hücre nükleusu aranmış, immunohistokimyasal (İHK) yöntem kullanılarak sağlam doku ve lezyon alanlarında Langerhans hücre sayılarındaki değişiklikler saptanmıştır. Tüm veriler birbiri ile karşılaştırılmış ve HPV DNA pozitifliği ile koilostozis ve skuamöz hücreli karsinom arasında anlamlı bir ilişki (p<0.005) bulunmuştur. Skuamöz hücreli karsinom olgularının % 69.2'si (9/13) HPV DNA (+) olarak saptanmıştır.Sonuç olarak, iyi diferansiye epidermoid karsinomla HPV pozitifliği arasında anlamlı bir ilişkinin olması, karsinomların etiyolojisinde HPV'nin rol oynadığını düşündürmektedir.Öğe Placenta percreta diagnosed after first-trimester pregnancy termination - A case report(Sci Printers & Publ Inc, 2006) Balkanli-Kaplan, Petek; Gucer, Fatih; Oz-Puyan, Fulya; Yuce, M. Ali; Kutlu, KemalBACKGROUND: Placenta percreta in early pregnancy has been documented in only a few cases. This is the first report of placenta percreta diagnosed after an extended period from pregnancy termination. CASE: A woman with a history of a previous cesarean section presented with heavy and irregular vaginal bleeding beginning immediately after pregnancy termination at 7 weeks' gestation. Failed response to hormonal treatment and curettage necessitated hysterectomy. Histologic examination revealed a placenta percreta. CONCLUSION: Although placenta percreta is an uncommon occurrence, clinicians should consider it in patients who have a uterotomy scar and complain of longterm metrorrhagia following pregnancy termination.Öğe Ratlarda intraabdominal sepsis modelinde selenyum uygulanması(2001) Memiş, Dilek; Temiz, Ergün; Karamanlıoğlu, Beyhan; Erköse, Halnur; Pamukçu, Zafer; Kutlu, Kemal; Turan, NesrinÇalışmamızda; ratlarda çekal ligasyon ve ponksiyon yöntemiyle (ÇLP) oluşturulan deneysel sepsis modelinde, selenyum uygulanmasının serum nötrofil değerleri ve mortalite üzerine etkisinin, ayrıca akciğerlerin semi-kantitatif histopatolojik incelemesinin değerlendirilmesini amaçladık Çalışma için gerekli 45 adet herbiri 220-235 gr ağırlığında tümü erkek Wistar albino türü rat rasgele olarak 3 gruba ayrıldı. Rasgele olarak gruplardan seçilen toplam 7 rata ketamin 50 mg.kg-1 ım verilerek kontrol nötrofil sayısını saptamak amacıyla kardiyak ponksiyon aracılığı ile kan alındı. Ertesi gün, kalan ratlara septik peritonit oluşturmak amacı ile ÇLP yöntemi uygulandı ve ratlar 3 gruba ayrıldı; Sepsis grubu (Grup I, n=12): ÇLP'yi izleyen 7. günde kan ve doku örnekleri alındı. Seftriakson grubu (Grup II, n=11): ÇLP yapıldıktan 1 saat sonra seftriakson 50 mg.kg-1 im tek doz yapıldı. Ratlara, 7 gün süreyle her gün seftriakson 50 mg kg-1 gün-1 im uygulandı. 7. günde kan ve doku örnekleri alındı. Seftriakson+selenyum grubu (Grup III, n=12): ÇLP yapıldıktan 1 saat sonra seftriakson 50 mg.kg-1 + 100 µg selenyum selanit im tek doz yapıldı. Ratlara, 7 gün süreyle her gün seftriakson 50 mg.kg-1 + 100 µgr.gün-1 selenyum selanit im uygulandı. 7. günde kan ve doku örnekleri alındı. Tüm gruplarda nötrofil sayısı değerlendirildiğinde her üç grupta kontrol grubuna göre ileri derecede artma saptandı. Gruplar kendi aralarında değerlendirildiğinde kan nötrofil sayısında Grup II ve Grup III'deki artış, Grup I'e göre istatistiksel olarak anlamlı derecede daha az (p<0.05), Grup II ile Grup III karşılaştırıldığında ise kan nötrofil sayısında ki artış Grup III'de istatistiksel olarak anlamlı derecede daha az (p<0.05) bulundu. Deney gruplarının hiçbirinde akciğer nötrofil sayısı, alveolar-interstisyel ödem ve alveolar hemoraji yönünden istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık saptanmadı.Yedinci günün sonunda gruplarda mortalite oranları değerlendirildiğinde seftriakson ve selenyumun beraber uygulandığı Grup III'de her iki gruba göre düşük mortalite oranları saptandı. Sonuç olarak; sepsis gelişen olgularda selenyum uygulamasının mortaliteyi değiştirmeden, kan nötrofil sayısını olumlu yönde etkilediğini düşünmekteyiz.Öğe Yumuşak damak yerleşimli, adult tipte bir rabdomyom olgusu(2000) Kutlu, Kemal; Bilgi, Selçuk; Özdil, Aslı; Candan, Latife; Özyılmaz, FilizRabdomyomlar kardiak ve ekstrakardiak yerleşimli olmak üzere iki gruba ayrılır. Kardiak rabdomyomlar gelişimsel bir defekt olarak kabul edilirken, ekstrakardiak rabdomyomlar iskelet kasının gerçek neoplazmlarıdır. Son derece nadir görülen ekstrakardiak rabdomyomların adult tipi, daha çok baş boyun bölgesinde, özellikle de larenks ve farenkste ortaya çıkar. Yumuşak damak yerleşimli bir rabdomyom olgusu nadir görülmesi nedeniyle sunuldu.Öğe Zihin ve Hareket Engelli Çocukların Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Programlarına Devam Etmeme Nedenlerinin İncelenmesi(2005) Vatansever, Ülfet; Canarslan, Harun; Kutlu, Kemal; Ahmetoğlu, EmineAraştırma: zihin ve hareket özürlü çocuklar için eğitim, araştırma ve uygulama merkezinde özel eğitim ve rehabilitasyon programlarına devam etmeyen çocukların devamsızlık nedenlerinin saptanması, ailelere gereksinimleri doğrultusunda sağlanan uygun yardım ve bilgilendirme sonucunda tekrar eğitim ve rehabilitasyon programlarına devam edip etmediklerinin belirlenmesi amacıyla yapılmıştır. 2000-2002 yılları arasında özel eğitim ve rehabilitasyon programlarına devam etmediği belirlenen 240 engelli çocuktan yanıt alınabilen 192’si (%80); cinsiyetlerine, geldikleri bölgelere, devamsızlık nedenlerine, ailenin engelli çocuğunu eğitime tekrar getirmek isteyip istemediğine ve engelli çocuğun eğitime tekrar başlayıp başlamama durumuna göre incelenmiştir. Bu çocukların çoğunluğunun: erkek olduğu (%60.4) ve Edirne’ye bağlı ilçeler ve köyler (%43.7) ile yakın illere bağlı ilçeler ve köylerde (%24.0) ikamet ettiği belirlenmiştir. Çocukların devamsızlık nedenleri incelendiğinde: maddi problemlerin %29.8, ulaşım güçlüğünün %24.0 ve engelli çocuğun fiziksel ve psiko-sosyal durumuna bağlı taşınma güçlüğünün %10.6 ile devamsızlık nedenlerinin başında geldiği saptanmıştır. Araştırmaya dahil edilen çocukların ailelerinin %14.6’sının engelli çocuğunu tekrar özel eğitime getirmek istediği, %46.9’unun getirmek istemediği, %35.9’unun getirmesinin imkansız olduğu ancak yardım sağlanırsa getirmek istediği ve %2.6’sının merkezin yatılı olması halinde getireceği tespit edilmiştir. Araştırma sonucunda çocukların ancak %35.4’ünün eğitim programlarına tekrar devam ettiği belirlenmiştir.Öğe Zihin ve hareketli engelli çocuklar için Eğitim Araştırma ve Uygulama Merkezi'nde izlenen olguların demografik özellikleri(2005) Ahmetoğlu, Emine; Canarslan, Harun; Vatansever, Ülfet; Kutlu, KemalAmaç: Trakya Üniversitesi Zihin ve Hareket Engelli Çocuklar için Eğitim Araştırma ve Uygulama Merkezi’ne başvuran olguların demografik verileri değerlendirildi. Çalışma Planı: Eğitim Araştırma ve Uygulama Merkezine Ocak 1995-Aralık 2003 tarihleri arasında başvuran 1167 olgunun demografik verileri geriye dönük olarak incelendi. Bulgular: En çok başvurunun 1997-1998 tarihleri arasında olduğu saptandı. Başvuran 1167 olgunun 476’sının kız (%40.8), 691’inin erkek (%59.2) olduğu belirlendi. Olguların yaş ortalaması 4.22±4.00(dağılım 1-28) bulundu. Tanılara göre 550 olguda (%47.1) zihinsel engel, 438’inde (%37.5) serebral palsi, 32’sinde (%2.7) otizm, 49’unda (%4.2) Down sendromu, 98’inde (%8.4) gelişim geriliği vardı. Bölgeler açısından olguların 335’inin (%28.7) Edirne il merkezinden geldiği ve tüm olguların sadece %14’ünün merkezdeki eğitim programlarına devam ettiği gözlendi. Sonuç: Bu çalışma Merkeze başvuran olguların bölgesel dağılımını vermekle birlikte, devam etme oranının düşük olduğunu göstermiştir. Engelli çocuklar ve aileleri ile ilgili daha ayrıntılı demografik verilerin elde edilmesi, ülke genelinde de engelliler ile çalışmalar açısından önem taşımaktadır.