Yazar "Kaya, Esat" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 7 / 7
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Chondrosarcoma of the pubis imitating bladder tumor radiologically: A case report(Springer, 2003) Inci, Osman; Kaya, Esat; Alagol, Bulent; Kaplan, Mustafa; Doganay, LatifeChondrosarcoma is a rare tumor that more frequently involves the pelvic bones, the femur, and the humerus [1, 2]. The rareness of the tumor makes the diagnosis difficult. Malignant cartilage tumors typically have an unstable radiographic appearance [3]. In this report we aimed to point out the difficulties of the radiological differentiation of the pelvic chondrosarcoma and bladder tumor.Öğe Karaciğerin mezenkimal hamartomu(2000) Candan, Latife; Yalçınkaya, Ulviye; Kaya, EsatMezenkimal hamartom, karaciğerin nadir görülen benign lezyonlarından biridir. Sıklıkla yaşamın ilk iki yılında, büyük abdominal kitle olarak ortaya çıkar. Daha çok sağ lobda görülen bu lezyonlar, gelişimsel bir anomali ya da reaktif bir değişiklik olarak kabul edilir. Karın sağ tarafında kitle yakınması ile getirilen, 14 aylık kız çocuk sağ adrenal glandda kitle ön tanısı ile operasyona alındı ve operasyon sırasında karaciğer sağ lobda 16 cm. çaplarında lezyon görüldü. Lezyondan alınan biyopsi materyalinin histopatolojik incelemesinde, miksomatöz stroma içinde yer alan duktus yapıları ve hepatosit adalarından oluşan iyi sınırlı tümöral gelişim izlendi. İmmunohistokimyasal boyamalarda, bu duktus yapılarının keratin ve vimentin ile pozitif boyandığı saptandı. Lezyon mezenkimal hamartom olarak değerlendirildi. Olgu nadir görülmesi nedeniyle sunuldu.Öğe Multiple primary malignant neoplasms in urologic patients(Springer, 2003) Inci, Osman; Kaya, Esat; Alagol, Bulent; Atakan, Irfan Huseyin; Aydin, Sabahattin; Ereselli, HasanMethods: Second primary cancers constitute approximately 9-10% of malignancies diagnosed in the United States. We aimed to show the risk and incidance of second primary tumor occuring associated to urologic tumors and show the distrubution of tumors in Tracia region. We retrospectively examined the patients' files with the diagnosis of malignant disease between the years 1985-2000. Hazard function analysis was performed to estimate the relative risk of secondary malignancy occuring. Age, sex and tumor number were examined to find out if they affect on mortality rate. Results: A total number of 25 MPMNs were diagnosed. In 52 percent of the cases the second primary neoplasm developed within six months. The relative risk of development of a second neoplasm is found as increasing 1.111 times per month. The incidence of secondary malignancy occuring in the patients with one tumor was found as 6.31%. Age (p < 0.001) and tumor number (p < 0.001) are found as statistically effective predictor on mortality rate where the sex is not. Conclusions: In the patients with a primary tumor not only the metastasis must be investigated but also second primary tumors should be taken in to consideration.Öğe Renal adenokarsinomların bilgisayarlı tomografi ile preoperatif değerlendirilmesi(1997) Pekindil, Gökhan; Kaya, Esat; Atakan, İrfan H.; Alagöl, Bülent; İnci, OsmanÇalışmanın amacı, yaygın kullanılan bir tetkik olarak bilgisayarlı tomografinin (BT) renal adenokarsinomların preoperatif değerlendirmesindeki rolünü belirlemektir. Öpere edilen 32 renal adenokarsinom olgusunda, BT ile perinefrik invazyon, bölgesel lenf nodu tutulumu, renal ven ve vena kava ile çevresel organ invazyonları retrospektif olarak patolojik sonuçlar ile karşılaştırılmıştır. Renal kitleler tüm olgularda BT'de izlenebilmiştir. BT'nin duyarlılığı komşu organ invazyonunda % 60, venöz invazyonda % 77, perinefrik uzanımda % 82 iken, metastatik lenf nodlarını saptamada % 86'dır. BT, renal adenokarsinomların değerlendirmesinde iyi sonuçlar vermesine karşın, günümüzde dinamik, ince kesit ve anjiyo BT tetkikleri göz önünde tutulmalıdır.Öğe Renal hücreli karsinom prognozunda histopatolojik ve klinik parametrelerin yeri(Trakya Üniversitesi, 1994) Kaya, Esat; İnci, OsmanÖZET VE SONUÇ Renal hücreli karsinom (renal adenokarsinom) klinik gidişi' önceden net olarak kestirilemeyen bir tümördür. Bu da prognozu çok sayıda faktörün belirlemesine ve bunların hepsini birden değerlen direbilmenin her hastada kolay olamamasına bağlıdır. Tümörün hücre tipi.histolojik büyüme paterni «nükleer grade ' i, evresi ve büyüklüğü basta olmak üzere, birçok parametrenin prognoz ile olan ilişkisi, birçok yayında tartışılmış ve değişik görüşler bildirilmiştir. Bunların içinde en benimsenen görüş, evre ve nükleer grade 'in sırasıyla birinci ve ikinci derecede önemli oldu ğu ve diğer prognostik parametrelerin bunları izlediğidir. Biz de çalışmamızda renal hücreli karsinom tanısı konan hastalarda, histopatolojik ve diğer prognostik parametrelerin önemini ve birbirleri ile olan ilişkilerini gözden geçirmeyi amaçladık. Bu amaçla 26.10.1987-06.01.1993 tarihleri arasında böbrek tümörü nedeniyle Anabilim Dalı'mızda tedavi edilen ve histopatolo jik olarak renal hücreli karsinom (renal adenokarsinom) tanısı konulan 11 erkek, 11 kadın toplam 22 olguyu inceledik. Hastalar preoperatif ve postoperatif dönemlerde anamnez, fizik muayene, laboratuvar ve radyolojik tetkiklerle değerlendi rildi ve belli aralıklarla izleme alındı. Histopatolojik inceleme Fakültemiz Patoloji Anabilim Dalında gerçekleştirildi. Mikroskopta tümörün hücre tipi, büyüme paterni ve nükleer grade 'i yanında ven, lenf nodu. renal kapsül, perirenal yag dokusu ve kollektör sistem tutulumu ile nekroz, kanama ve iltihabi hücre inf iltrasyonu değerlendirildi. Makroskobik olarak 80ise tümörün lokalizasyonu. büyüklüğü, sayısı (multiblite), veri, lenf nodu, renal kapsül» perirenal yag dokusu ve kollektör sistem tutulumu yanında kanama ve nekroz alanları araştırıldı. Hücre tipi. büyüme paterni, evre, nükleer grade ve tümör büyüklüğü ile sürvi ilişkisini araştırmak üzere hastalar her bir parametre için ayrı ayrı sınıflandırıldılar. Olgularımızda ortalama sürvi 21.73T19.94 ay bulundu. Toplam 22 olgunun son izlemde sadece 9'u(%40.9) yasıyordu. Olgularımızın çoğunda berrak hücre üstünlüğü vardı ve sürvi bunlarda diğer hücre tiplerinden daha iyiidi. Berrak hücreliler dışında diğer tipler arasında büyük bir fark bulunamamakla beraber en kötü sürvi sarkomatoid hücreli tümöre aitti. Büyüme paterni olarak ise olgularımızın çoğunda solid ve mikst patern vardı. En iyi sürvi trabeküler paternlilerde bulundu. Trabeküler paterni i ler hariç tutulduğunda diğer gruplar arasında belirgin bir fark olmamakla beraber ortalama sürvi solid ve mikst büyüme paterni i olgularda en düşüktü. Olgularımızın çoğu grade II ve III tümörlü hastalardı.Nükleer grade arttıkça sagkalım oranı azalmaktaydı. Grade I ve Il'deki sürvi oranları birbirine yakınken, bu iki değer grade III ve IV dekilerden belirgin derecede fazlaydı. Robson sistemine göre olgularımızın çoğu evre IVb'de yer almaktaydı. TNM sistemine göre de çoğu olgumuz evre IV tü. Evre arttıkça sagkalımda genel bir düsüs izlenmektedir. Robson siste minde evre I ile II arasında fark yoktu. Evre III 'de ise ancak hem lenf nodu, hem de ven tutulumunun beraber olduğu IIIc evresinde sürvi belirgin derecede düşük bulundu, illa ile Illb arasında belirgin bir fark yoktu. Aynı 3ekilde evre I V te de uzak metastaz 81yok iken (IVa), sürvi Ula ve Illb'ye yakın derecede iyi, metastaz varlığında (IVb) ise Illc'ye yakın derecede kötü bulundu. Olgularımızda tümörlerin çoğu 6-10cm. çapındaydı.Tümör büyük lüğü arttıkça sagkalım oranı azalmaktaydı, özellikle de 10cm< olanlarda belirgin bir düsüs vardı. Olgularımızın tamamına yakınında (%90.1) tek tip operasyon (radikal nefrektomi) yapıldığı için, farklı cerrahi teknikler arasında sürvi farkı acısından bir değerlendirilme yapılamadı. Postoperatif adjuvan tedavi olarak en iyi sürvi Interferon tedavi sinde elde edilirken hormonoterapi. kemoterapi ve radyoterapideki sonuçlar birbirlerinden farklı bulunmadı. Diğer prognostik parametrelerden kollektör sistem invazyonu, olgularımızın %59'unda saptandı ve bunların sürvisi genel ortala madan belirgin derecede düşüktü. Erkek ve kadın hastalar arasında belirgin bir sürvi farkı yok iken ileri yaslarda prognoz daha kötüydü. Ayrıca sol taraftaki tümörlerin daha kısa sürvi 1 i olduğu nu bulduk. Hastalarda saptanan preoperatif ateş artısının da sürvi- yi pek etkilemediğini bulduk. Preoperatif hematüri sürviyi olumsuz etkilemekteydi. Eritrosit çökme hızı ise 2 olgumuz dışında olgula rın tamamında preoperatif veya postoperatif artmış olarak bulundu. Postoperatif değerlerde belirgin bir düşme izlenirken, yine de normal değerlerin üzerindeydi.Ayrıca 1 yıl içinde kaybedilen olgu larımızda biraz daha yüksek değerler gözlendi. Eritrosit çökme hızı, hücre tipi ve grade ile belirgin bir değişiklik göstermezken, evre. tümör büyüklüğü ve büyüme paterninden etkilenmekteydi. Bu değerler metastatik hastalık saptananlarda yüksek devam etti. Sonuç olarak renal hücreli karsinomda hücre tipi, büyüme paterni, nükleer grade, evre ve tümör büyüklüğü parametrelerinin 62herbirinin sürvi tayininde etkili olduğunu bulduk. Bunların birbir lerine belirgin bir üstünlüğü yoktu. Dolayısıyla herbirinin prog- noz değerlendirilmesinde değerli kriterler olduğu kanısına vardık. Ayrıca kollektör sisteme açılım, hastanın yası, hematüri, eritro sit çökme hızı ve postoperatif adjuvan tedavinin tipi de prognozu etkileyebilen önemli etmenlerdir. 83Öğe Retrokaval (Sirkumkaval) üreter : Olgu sunumu(2001) Kaplan, Mustafa; Atakan, İrfan Hüseyin; Kaya, Esat; Alagöl, Bülent; İnci, OsmanNadir görülen ve hidronefroza neden olmuş bir sağ retrokaval (sirkumkaval) üreter olgusu sunularak tipleri, teşhis ve tedavileri tartışıldı.Öğe The use of human dura mater as an interposition graft in the treatment of vesicovaginal fistula(Springer, 2003) Alagol, Buelent; Gozen, Ali Serdar; Kaya, Esat; Inci, OsmanPurpose: In this prospective study we aimed to describe our new technique; dehydrated human dura mater as an interposition graft in patients undergoing benign vesicovaginal fistula repair (VVF). Patients and methods: Eleven patients with benign VVFs aged 38-73 years were operated with dura mater interposition technique at our institution between July 1996 and February 2002. In all patients fistula were secondary to abdominal hysterectomies with benign diseases and two had undergone previous transvaginal surgery. Patients were operated 8-15 (mean 12) weeks after previous surgery. A suprapubic cystotomy was performed and the fistula was not excised. The bladder wall is widely dissected from underlying vagina. Dura-mater was placed over the vaginal suture line to close the fistulous tract, cytostomy was inserted and the bladder was closed. An 18 F Foley catheter was left in the bladder for 5 days. A successful repair is defined as no leakage by cystogram at 14 days postoperatively and completely dry by patient report. Results: An overall success rate of 100% was achieved in all patients. All patients remain dry at the follow - up which ranges from 7 to 60 (mean 26) mounts. Patients were discharged at 14 to 26 (mean 16) days postoperatively. No major complications or side effects were observed during the follow-up period. Conclusions: The use of human dura mater as an interposition graft in the treatment of vesicovaginal fistula is an alternative for VVF repairs because of its excellent tissue compability, stability, good elasticity and absorbability.