Arşiv logosu
  • Türkçe
  • English
  • Giriş
    Yeni kullanıcı mısınız? Kayıt için tıklayın. Şifrenizi mi unuttunuz?
Arşiv logosu
  • Koleksiyonlar
  • DSpace İçeriği
  • Analiz
  • Talep/Soru
  • Türkçe
  • English
  • Giriş
    Yeni kullanıcı mısınız? Kayıt için tıklayın. Şifrenizi mi unuttunuz?
  1. Ana Sayfa
  2. Yazara Göre Listele

Yazar "Karasalihoğlu, Ahmet" seçeneğine göre listele

Listeleniyor 1 - 4 / 4
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Kronik süpüratif otitis mediaya bağlı kafa içi komplikasyonları
    (2008) Yağız, Recep; Adalı, Mustafa Kemal; Taş, Abdullah; Uzun, Cem; Koten, Muhsin; Karasalihoğlu, Ahmet
    Amaç: Kronik süpüratif otitis mediaya (KSOM) bağlı kafa içi komplikasyonların semptom ve bulguları, dağılım özellikleri, tanı ve tedavi yaklaşımlarını ve elde edilen sonuçları değerlendirmek. Hastalar ve Yöntemler: Kronik süpüratif otitis mediaya bağlı kafa içi komplikasyonu tanısı alan 42 olgunun (27 erkek, 15 kadın; ort. yaş 31.3; dağılım 9-74) verileri retrospektif olarak incelendi. Hastalar; yaş, cinsiyet, başvuru semptomları, otoskopik muayene bulguları, görülen komplikasyonlar, radyolojik inceleme, tedavi yöntemleri ve ameliyat bulguları yönünden değerlendirildi. Bulgular: Komplikasyonların görüldüğü en sık yaş grubu 31-40 yaş (%33.3) idi. Şiddetli baş ağrısı, bulantı-kusma, kulak ağrısı, pürülan kulak akıntısı ve ateş sık görülen semptom ve bulgulardı. Menenjit en sık görülen (15 hasta, %35.7) komplikasyondu. Beyin absesi (14 hasta, %33.3) ve lateral sinüs trombozu (10 hasta, %23.8) ikinci ve üçüncü sıklıkta görülen komplikasyonlardı. Olguların tümünde genel mortalite oranı %2.4 iken (tanı anında bilinci kapalı olan bir hasta), beyin abseli olgularda bu oran %7.1 idi. Sonuç: Kronik süpüratif otitis mediaya bağlı kafa içi komplikasyonları, yaşamı tehdit eden özelliği nedeniyle hala ciddi bir sorundur. Hastanın tanı anındaki bilinç düzeyi prognozu belirleyen önemli bir faktör olduğundan, erken tanı için aktif KSOM'li bir hastada şiddetli baş ağrısı, bulantı-kusma, kulak ağrısı ve ateş gibi semptom ve bulguların varlığında kafa içi komplikasyonu mutlaka hatırlanmalı ve ileri inceleme yapılmalıdır.
  • Küçük Resim Yok
    Öğe
    Larenks kanserli hastalarda vasküler endotelyal büyüme faktörü A ve C düzeylerinin prognoza etkisi
    (2011) Düzen, Burak; Taş, Abdullah; Demir, Muzaffer; Usta, Ufuk; Yağız, Recep; Koten, Muhsin; Karasalihoğlu, Ahmet
    Amaç: Bu çalışmada, larenks kanserli hastalarda, vasküler endotelyal büyüme faktörü (VEBF)-A ve C değerlerinin tümör evresi ve boyun lenf nodu tutulumu ile ilişkisi, ayrıca patoloji örneklerinde mikrodamar yoğunluğu ile tümör evresi arasındaki ilişki değerlendirilerek prognozdaki etkisi belirlendi. Hastalar ve Yöntemler: Çalışmaya larenks skuamöz hücreli kanser nedeniyle cerrahi tedavi uygulanan 33 erkek hasta (ort. yaş 57.8±7.2 yıl; dağılım 49-69 yıl) ile 13 sağlıklı erkek denekten (ort. yaş 54.2±6.1 yıl; dağılım 41-62 yıl) oluşan kontrol grubu alındı. Hastalar iki gruba ayrıldı: Erken evre grubu T1 ve T2 evre tümörlü hastalardan oluşurken, ileri evre grubu T3 ve T4 evre tümörlü hastaları içermekte idi. Hastalar ameliyat öncesinde ve ameliyattan altı ay sonra plazma VEBF-A ve C seviyeleri açısından değerlendirildi. Patolojik örneklerde immünohistokimyasal boyama CD 31 kullanılarak yapıldı. Her bir hastada milimetrekareye düşen mikrodamar sayısı (mikrodamar yoğunluğu) belirlendi. Bulgular: Erken evre tümörlü hastaların ameliyat öncesi plazma VEBF-A seviyeleri kontrol grubuna göre anlamlı şekilde düşüktü, ancak ileri evre tümörlü hastaların ameliyat öncesi seviyeleri ile kontrol grubundaki seviyeler arasında anlamlı fark yoktu. Hem erken evre hem de ileri evre grubundaki hastaların ameliyat öncesi ile ameliyat sonrası altıncı aydaki VEBF-A düzeyleri arasında anlamlı fark yoktu. Lenf nodu tutulumu olan hastaların ameliyat öncesi plazma VEBF-C değerleri erken evre tümörleri bulunan hastalara göre belirgin şekilde düşüktü. Lenf nodu tutulumu olan olguların ameliyat öncesi ve ameliyat sonrası altıncı ay VEBF-C değerleri arasında anlamlı fark yoktu. Lenf nodu tutulumu olan olgular ile lenf nodu tutulumu olmayan olguların ameliyat öncesi VEBF-C değerleri arasında anlamlı fark yoktu. Erken evre ve ileri evre tümörlü olguların mikrodamar yoğunlukları arasında anlamlı fark saptanmadı. Sonuç: Larenks kanserli hastalarda plazma VEBF-A değerinin yükselmediği, aksine erken evreli hastalarda düşük olduğu görüldü. Plazma VEBF-C değerleri ve boyun lenf nodu tutulumu arasında herhangi bir ilişki saptanmadı.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Parotis bezi tümörü nedeniyle ameliyat edilen olguların cerrahi ve histopatolojik sonuçlarının değerlendirilmesi
    (2009) Taş, Abdullah; Giran, Safiye; Yağız, Recep; Yalçın, Ömer; Koten, Muhsin; Adalı, Mustafa Kemal; Karasalihoğlu, Ahmet
    Amaç: Parotis tümörü ile kliniğimize başvuran olguları retrospektif olarak incelemek; uygulanan cerrahi işlemleri, histopatolojik sonuçları, görülme oranlarını, takip sürelerini ve komplikasyonları değerlendirmek. Hastalar ve Yöntemler: Ocak 2000 ile Mayıs 2008 tarihleri arasında kulak önünde ve/veya kulak altında şişlik şikayeti ile başvuran 56 hasta (38 erkek, 18 kadın; ort. yaş 52.7; dağılım 7-86) çalışmaya dahil edildi. Hastaların yaşı, cinsiyeti, ameliyat şekli, ameliyat sonrası histopatolojik sonuçları ve takip süreleri kaydedildi. Bulgular: Bir erkek olgu iki taraflı lezyon nedeniyle iki kez ameliyat oldu. Ameliyat sonrası histopatoloji sonuçlarına göre olguların 37'si selim (%64.9), 20'si habis (%35.1) idi. Selim tümör olarak pleomorfik adenom (13 olgu) ve Whartin tümörü (13 olgu) eşit sayıda saptandı. Cerrahi yöntem olarak parsiyel yüzeyel parotidektomi, yüzeyel parotidektomi veya total parotidektomi uygulandı. Bu tedaviye ek olarak bazı olgularda boyun diseksiyonu uygulandı. En sık görülen komplikasyon geçici fasyal sinir parezisi idi. Sonuç: Parotis bezi tümörlerinin tedavisinde selim olanlarda yüzeyel veya parsiyel yüzeyel parotidektomi yeterli bir tedavidir. Habis tümörlerde ise yüzeyel, total parotidektomi uygulanmalı, boyun kitlesi olan olgulara boyun diseksiyonu, fasyal sinir tutulu olgularda ise fasyal sinir dallarının rezeksiyonları ve onarımları yapılmalıdır. Tümör tipine göre ameliyat sonrası radyoterapi ve kemoterapi tedaviye eklenmelidir.
  • Küçük Resim Yok
    Öğe
    Tirogossal duktus kistinden kaynaklanan papiller karsinom
    (2007) Altaner, Şemsi; Yağız, Recep; Karasalihoğlu, Ahmet; Taş, Abdullah
    Tiroglossal duktus kisti boyun orta hat kitleleri içinde en sık karşılaşılan doğuştan anomalidir. Bu kistten karsinom gelişimi ise nadir olup, en sık histolojik tipini papiller karsinom oluşturmaktadır. Bu yazıda, boyun orta hattında hiyoid kemik hizasında, ağrısız ve yutkunmakla hareketli kitle saptanan 23 yaşında erkek hasta sunuldu. Hastaya tiroglossal duktus kisti öntanısıyla Sistrunk ameliyatı uygulandı. Cerrahi örneğin histopatolojik incelemesi, tiroglossal duktus kistinden kaynaklanan papiller karsinom olarak bildirildi. Ameliyat sonrası dönemde tiroid supresyon tedavisine başlandı. Hasta planlı poliklinik kontrolleri ile 30 aydır hastalıksız olarak takip edilmektedir.

| Trakya Üniversitesi | Kütüphane | Açık Erişim Politikası | Rehber | OAI-PMH |

Bu site Creative Commons Alıntı-Gayri Ticari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile korunmaktadır.


Edirne, TÜRKİYE
İçerikte herhangi bir hata görürseniz lütfen bize bildirin

DSpace 7.6.1, Powered by İdeal DSpace

DSpace yazılımı telif hakkı © 2002-2025 LYRASIS

  • Çerez Ayarları
  • Gizlilik Politikası
  • Son Kullanıcı Sözleşmesi
  • Geri Bildirim