Yazar "Karadağ, Çetin Hakan" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 14 / 14
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Akut ve Kronik Kanabinoid Uygulamasının Sıçan Beyin Bölgelerinde Nosiseptin/Orfanin FQ Düzeyleri Üzerine Etkisi ve Antinosiseptif Etkisine Tolerans Gelişimi ile İlişkisi(2014) Karadağ, Çetin Hakan; Todurga, Zeynep Gizem; Kızılay, Gülnur Özfidan; Topuz, Ruhan Deniz; Gunduz, Ozgur; Duvan, Kübra Aydemir; Ulugöl, Ahmet[Abstract Nıt Available]Öğe Announcing the New Website of Balkan Medical Journal(2017) Koçak, Zafer; Karadağ, Çetin HakanAt the end of the last year, we, editorial team, decided to redesign our website to better serve our readers, reviewers and authors. After much hard work, we are excited to officially announce the new and improved Balkan Medical Journal website. You can now reach us at http://balkanmedicaljournal.org/ We thought that it was important to renew the website to reacha wider audience. So, we wanted to have good, clear, easy-tofollow navigation throughout our website. The new website will remain both open access and free of article processing charges.We hope that the website will respond better to our readers'needs and interests.Öğe Atriyal natriüretik peptid infüzyonunun izole sıçan kalbinde iskemi sonrası oluşturduğu hemodinamik değişikliklerde egzersizin rolü(2015) Vardar, Selma Arzu; Palabıyık, Orkide; Yalta, Tülin; Özen, Serap Topçu; Guksu, Zuhal; Topuz, Ruhan Deniz; Karadağ, Çetin HakanBu çalışmada düşük akımlı iskemi sonrası reperfüzyon döneminde atriyal natriüretik peptid (ANP) uygulamasının sol ventrikül hemodinamik yanıtlarına etkisi ve bu etkide egzersizin rolü araştırıldı. Gereç ve yöntem: Çalışmada yer alan tüm sıçanlara 60 dakika düşük akımlı iskemi ve takiben 120 dk reperfüzyon uygulandı. Egzersiz (E) gruplarına ardışık olarak beş gün süreyle yürüyüş egzersizini takiben iskemi ve reperfüzyon uygulandı. Reperfüzyonun ilk 15 dakikasında 0.1 ?M/L ANP infüzyonu yapılan iki grup; ANP (n=6) ve Egzersiz-ANP (n=6) gruplarını oluşturdu. Tüm gruplarda sol ventrikül gelişim basıncı (SVGB), maksimum ve minimum sol ventrikül basınç değişim oranları (+dP/dt and -dP/dt) kaydedildi. Bulgular: Kontrol (K), E, ANP ve E-ANP gruplarının SVGB, +dp/dt, -dp/dt ve kalp hızı değerleri iskemi öncesinde ve iskemi sonrası reperfüzyonun 1, 60 ve 120. dakikalarında karşılaştırıldığında gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık göstermedi. Benzer şekilde infarkt alanlarının yüzde değerleri karşılaştırıldığında dört grup arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulunmadı. Sonuç: Kısa süreli yoğun egzersiz, reperfüzyon döneminde ANP uygulamasına bağlı kardiyak kontraktilitede oluşan değişimleri etkilememektedirÖğe Effect of exercise on ADMA level in type 2 diabetes mellitus(2012) Taşkıran, Bengür; Uğur, Betül Altun; Vardar, Selma Arzu; Demir, Ahmet Muzaffer; Karadağ, Çetin Hakan; Altun, ArmağanAmaç: Simetri (SDMA) ve asimetri dimetil argininde (ADMA)artış endotelyal disfonksiyona işaret eder. Bu projenini amacı tip 2 diabetes mellitusta egzersizden sonraki düzeylerini incelemektir. Hastalar ve Yöntemler: Tip 2 DM bulunan 36 kadın ve 44 sağlıklı kadın dahil edildi. Sırasıyla 14 ve 19'u 4 haftalık orta yoğunlukta egzersize alındı. Başlangıçta, ilk egzersiz seansından sonra ve bir ay sonra plazmada SDMA, ADMA ve L-arginin düzeyleri HPLC yöntemiyle ölçüldü. Bulgular: Her iki grupta da tüm ölçümler normal aralıktaydı ve ne egzersizden sonra ne de bir ayın sonunda belirgin olarak değişmedi. Egzersiz yapan sağlıklı grupta bir ayın sonunda L-arginin/ADMA ve L-arginin/SDMA oranları başlangıç değerlerine göre belirgin olarak yüksek bulundu (sırasıyla, p<0.022 ve 0.017). Bir aylık egzersizin sonunda, ilk egzersiz seansı sonundaki değerlere göre oranlar diyabetiklerde arttı ve sağlıklı kişilerde azaldı. Sonuç: Mutlak değerlerden ziyade L-arginin/ADMA ve L-arginin/SDMA oranlarının kullanılması gerektiğini düşünüyoruz. Sağlıklı kişilerde egzersizin yararlı etkileri açısından bu moleküllerin önemli rolü bulunurken diyabetiklerde bu rol çok azdır.Öğe The effect of intrauterine antipsychotic drug exposure on learning and memory in adult rats(2016) Karadağ, Çetin Hakan; Oltulu, ÇağatayObjective: The effects of antipsychotic drugs, of whose different classes can be used in the treatment of patients with resistant to schizophrenia, on the fetus and the benefits of the treatment to the mother should be taken into consideration before making a decision about initiating treatment. This study aimed to examine the effects of prenatal exposure to various antipsychotic agents on learning and memory in adult rats.Method: In this study, antipsychotic drugs from different chemical classes (2 mg/kg haloperidol, 100 mg/kg thioridazine, 200 mg/kg sulpiride, 20 mg/kg chlorprothixene, 40 mg/kg clozapine, 10 mg/kg fluphenazine, 20 mg/kg chlorpromazine) and water for the control group were administered to pregnant Sprague-Dawley dams through gavage during the pregnancy period. In total, 16 groups were created and tested in the Morris water maze by dividing offspring of eight mother rats into male and female rat groups (n=10) on postpartum day 60. Learning was tested with hidden platform task and memory was tested with probe test. Results: It has been observed that learning was impaired in the male and female groups that received haloperidol, sulpiride, chlorprothixene, clozapine, and chlorpromazine, as well as in the female groups receiving fluphenazine and thioridazine. Thigmotaxis is the time spent on 10 cm perimeter of the walls of the pool. Thigmotaxis values of all groups were still higher except for the male group of thioridazine on fifth day.Conclusion: These results show that when prenatal exposure to antipsychotics occurs, it causes impairment in the realization of task of finding escape platform properly, rather than affecting learning and memory functions, specifically in their adulthood so that high thigmotaxis may be the reason for deterioration in escape latency parameter.Öğe Farelerde morfinin oluşturduğu analjezik etkide santral histaminerjik sistemin rolü(2000) Dost, Turhan; Dökmeci, Dikmen; Ferah, Meryem Akpolat; Karadağ, Çetin Hakan; Ulugöl, AhmetAmaç: Farelerde morfinin analjezik etkilerine aracılık eden histaminin kaynağının santral histaminerjik nöronlardan salınan histamin mi, yoksa mast hücrelerinin içerdiği histamin mi olduğu araştırıldı. Gereç ve Yöntem: Bu amaçla önce morfinin analjezik etkisi çalışıldı, daha sonra çalışmamızda kullanılan histamin H, ve H2 reseptör blokörlerinin ağrı üzerine ne tür etki yaptıkları ölçüldü. Analjezi ölçümü için hot plate analjezimetre kullanıldı. Bulgular: Dinletinden, feniramin (histamin H1 reseptör blokörleri) ve ranitidinin (H2 reseptör blokörü) analjezik etkilerinin olmadığı istatistiksel olarak gösterildi. Morfin ile histamin antagonistlerinin aralarında etkileşim olup olmadığını anlamak için histamin antagonistlerinin uygulanan tüm dozları, morfin (10 ve 30 mg/kg) ile kombine verilerek hot plate ölçümleri yapıldı. Dimetinden ve feniramin morfinin etkisinde anlamlı bir değişiklik meydana getirmedi, ancak dimetindenin (100 mg/kg) kullanılan dozlarının en yükseğinde morfinin etkisini potansiyalize ettiği görüldü. Ranitidin ise hem i.p. hem de i.c.v. uygulandığında morfinin (10 ve 30 mg/kg, i.p.) analjezik etkisini antagonize etti. Bu sonuçlara göre morfinin analjezik etkisine histamin H2 reseptörleri aracılık etmektedir. Morfinin analjezik etkisinde histaminin kaynağını belirlemek için hem i.p. hem de i.c.v. olarak 48/80 maddesi kullanıldı. Bu şekilde mast hücreleri degranüle edildikten sonra morfin uygulandığında elde edilen sonuçlar mast hücresi sağlam farelerden alman sonuçlar ile karşılaştırıldığında, mast hücreleri degranüle edilmiş farelerde morfinin analjezik etkisinin devam etmesine karşın, istatistiksel olarak azaldığı belirlendi. Sonuç: Çalışmamız morfinin analjezik etkisine histamin H2 reseptörlerinin aracılık ettiğini ve bu etkide nöronal histamine ek olarak mast hücrelerinin de rolü olabileceğini göstermektedir.Öğe Farelerde sinir zedelenmesi ile oluşan allodini üzerine sentetik kannabionid WIN 55,212-2 ile noradranalin geri-alım ınhibitörü maprotilin etkileşimi: Bir ızo(2014) Topuz, Ruhan Deniz; Karadağ, Çetin Hakan; Ulugöl, Ahmet; Ürek, Özlem; Gunduz, Ozgur[Abstract Nıt Available]Öğe FARKLI REKLAM İÇERİĞİNE MARUZ KALAN DENEKLERİN İŞLEVSEL, BİLİŞSEL VE GENETİK YANITLARI ÜZERİNDEN REKLAM ETKİNLİĞİNİN ANALİZİ(2020) Akyol, Ayşe; Doğanlar, Oğuzhan; Karadağ, Çetin Hakan; Doğanlar, Zeynep Banu; Akdoğan, ÇağatayReklam harcamalarının yıllık yarım trilyon doları aşması, reklam etkinliği konusunda yapılançalışmaların önemini de artırmaktadır. Reklam etkinliği ile ilgili yapılan araştırmalarincelendiğinde kan dokusu ve genetik üzerine bir çalışmanın yapılmadığı görülmekteve bu durum çalışmanın çıkış noktasını oluşturmaktadır. Söz konusu çalışmada reklametkinliği laboratuvar deneylerinden elde edilecek genetik yanıtlar ile değerlendirilerek,moleküler temelli biyolojik bir metodun geliştirilmesi amaçlanmıştır. Pozitif kontrol vedeney gruplarına yaklaşık 80 dakikalık bir film izletilmiş, ayrıca deney gruplarına filmarasında 90 saniyelik bir reklam filmi izletilmiştir. Genetik yanıtlar için katılımcılardanfilm öncesinde ve reklamın gösteriminden 2 saat sonra kan örnekleri alınmış, bu kanlarRibo Nükleik Asit (RNA) izolasyonu yapılarak Complementary Deoksiribo Nükleik Asit(cDNA) elde edilmiştir. Sonrasında her bir katılımcının gen ekspresyon değerleri hesaplanmıştır.Yapılan analizler sonucunda araştırmada kullanılan genlerin, reklamı seyredenve seyretmeyen grupları birbirinden ayırabildiği gibi, iki farklı reklamı seyreden gruplarıda birbirinden ayırabildiği görülmektedir.Öğe In vitro effects of dopamine on internal thoracic artery graft used in coronary artery bypass surger(2010) Halıcı, Ümit; Karadağ, Çetin Hakan; Duran, Enver; Ege, TuranAmaç: Bu çalışmanın amacı dopaminin internal torasik arter (İTA) grefti üzerine etkilerini, invitro araştırmaktır. Gereç ve Yöntemler: Aralık 2003- Haziran 2005 tarihleri arasında kliniğimizde koroner arter bypass greft (CABG) operasyonu olan toplam 32 hasta (2'si kadın 30'u erkek, ortalama yaş; 59.256±8,.34, 37-75 yaşları arası) çalışmaya alındı. İn vitro organ banyosunda hastaların ITA'larından arta kalan parçacıklar üzerinde dopaminin oluşturduğu kasıcı ve gevşetici yanıtlar isometrik olarak kaydedildi. Bulgular: Dopamin 10-9 M-10-7 M konsantrasyon aralığında fenilefrinle önceden kastırılmış ITA'da hafif bir gevşeme yanıtı, sonrasında artan konsantrasyonlarında (>10-7 M) kasılma yanıtı gerçekleştirdiği gözlendi. Dopaminin gevşetici etkisinin kısmen L-NAME (nitrik oksit sentaz inhibitorü, 10-6 M), propranolol (10-6 M) ve cis-?-flupentiksol (dopaminerjik reseptör antagonisti, 10-6 M) ile kısmen azaldığı fakat metoklopramidin (D2-dopaminerjik reseptör antagonisti) dopaminin kaynaklı gevşemeye etki yapmadığı gözlendi. Dopaminin ITA'daki kasıcı etkisi kısmen fentolamin, prazosin ve yohimbin ile antagonize edildiği gözlendi. Sonuç: Sonuç olarak dopamin düşük konsantrasyonlarda ITA'da vazodilatasyon yanıtını oluştururken daha yüksek konsantrasyonlarda ITA'da vasokonstriksiyon yanıtını oluşturmaktadır. ?-adrenerjik ve nitrik oksit aracılı mekanizma (D1-dopaminerjik reseptör yoluyla) dopaminin düşük konsantrasyonlarında ITA'da oluşturduğu gevşetici etkide rol alabilir. Dopaminin yüksek konsantrasyonlardaki ITA'da oluşturduğu kasıcı etki ?1- ve ?2-adrenerjik reseptörlerin aktivasyonu ile oluşturulmaktadır.Öğe Morfinin elektroşokla oluşturulan maksimal konvülsif nöbetleri önleyici etkisinde histaminin rolü(Trakya Üniversitesi, 1993) Karadağ, Çetin Hakan; Dökmeci, İsmetÖZET Deneylerin ilk aşamasında Litchfield-Wilcoxon yöntemine göre farelerin yarısında maksimal konvülsif nöbet oluşturan elektroşok akım değeri (KAso) 5 0 mA olarak saptandı. Bu akım değerinde, morfin HC1, maksimal konvülsif nöbet sayılarını doz bağımlı bir şekilde azalttı. Morfin HC1 1 ve 50 mg/kg, s. c. dozlarında maksimal konvülsif nöbetleri tamamen önlerken, 100 ve 200 mg/kg dozlarında bu etkinin azaldığı gözlendi. Tek başına verilen 48/80 maddesi (2 mg/kg, i.p. ) maksimal konvülsif nöbetler üzerine koruyucu bir etki gösterdi. Morfin HC1 (100 mg/kg, s.c.) tek başına spontan konvülsiyon ve ölüm oluşturmadı; 5 mg/kg, i.p. 48/80 maddesi %30 oranında spontan konvülsiyon ve ölüme yol açtı. Aynı dozlarda morfin HC1 ve 48/80 maddesi birlikte verildiğinde, spontan konvülsiyon ve ölüm oranı %90; önce 48/80 maddesi, yarım saat sonra morfin HC1 verildiğinde %75; önce morfin yarım saat sonra 48/80 maddesi verildiğinde %25 olarak saptandı. 47H1 Reseptör antagonisti dinletinden maleat (ü. 1 rag/kg, i. p.) maksimal konvülsif nöbetler üzerine herhangi bir etki oluşturmadı; morfin HC1 (1 mg/kg, s.c.) ve 48/80 maddesinin (2 mg/kg, i.p. ) maksimal konvülsif nöbetleri önleyici etkile rini antagonize etti. Morfinin elektroşokla oluşturulan maksimal konvülsif nöbetleri önleyici etkisine mast hücrelerinden serbestlenen histarninin aracılık ettiği sonucuna varıldı. 48Öğe Non-opioid Analgesics and the Endocannabinoid System(2020) Topuz, Ruhan Deniz; Gündüz, Özgür; Karadağ, Çetin Hakan; Ulugöl, AhmetNon-steroidal anti-inflammatory drugs produce antinociceptive effects mainly through peripheral cyclooxygenase inhibition. In opposition to the classical non-steroidal anti-inflammatory drugs, paracetamol and dipyrone exert weak anti-inflammatory activity, their antinociceptive effects appearing to be mostly due to mechanisms other than peripheral cyclooxygenase inhibition. In this review, we classify classical non-steroidal anti-inflammatory drugs, paracetamol and dipyrone as “non-opioid analgesics” and discuss the mechanisms mediating participation of the endocannabinoid system in their antinociceptive effects. Non-opioid analgesics and their metabolites may activate cannabinoid receptors, as well as elevate endocannabinoid levels through different mechanisms: reduction of endocannabinoid degradation via fatty acid amide hydrolase and/or cyclooxygenase-2 inhibition, mobilization of arachidonic acid for the biosynthesis of endocannabinoids due to cyclooxygenase inhibition, inhibition of endocannabinoid cellular uptake directly or through the inhibition of nitric oxide synthase production, and induction of endocannabinoid release.Öğe Plasma levels of asymmetric dimethylarginine and total homocysteine in first degree relatives of type 2 diabetic patients(2007) Güldiken, Sibel; Karadağ, Çetin Hakan; Demir, Muzaffer; Arıkan, Ender; Kara, MüjdatAmaç: Tip 2 diyabetik hastaların birinci derece yakınlarında, ailesinde diyabet öyküsü olmayan sağlıklı olgulara göre kardiyovasküler hastalıklar daha sık görülmektedir. Asimetrik dimetilarginin (ADMA) ve homosistein (Hcy) plazma düzeyleri kardiyovasküler hastalıklar ve endotel disfonksiyonuyla ilişkili göstergelerdir. Bu çalışmada, tip 2 diyabetik hastaların birinci derece yakınlarında ADMA ve Hcy plazma düzeyleri ile bu göstergelerle kardiyovasküler risk faktörleri arasındaki ilişkilerin incelenmesi amaçlandı. Hastalar ve Yöntemler: Dolaşımdaki ADMA ve Hcy düzeyleri 15 tip 2 diyabet hastasının birinci derece yakınında ve ailesinde diyabet öyküsü olmayan 15 kontrol olgusunda ölçüldü. Bulgular: Her iki grup arasında ADMA ve Hcy plazma düzeyleri açısından anlamlı farklılık saptanmadı (p>0.05). Asimetrik dimetilarginin plazma düzeyi tip 2 diyabetik olguların birinci derece yakınlarında, bel çevresi (p=0.02), açlık insülin düzeyi (p=0.03), insülin direnci (p=0.01), total kolesterol (p=0.04) ve HDL kolesterol (p=0.03) ile ilişkiliydi. Sonuç: Bu sonuçlara göre, kardiyovasküler risk faktörlerine sahip olan tip 2 diyabetik olguların birinci derece yakınlarında, ADMA plazma düzeylerinin doğrudan endotel disfonksiyonunun gelişimine katkıda bulunmadığını düşünmekteyiz.Öğe Prostaglandin E1, prostaglandin I2 ve papaverinin internal torasik arter grefti üzerine in vitro etkileri(2015) Mısırlıoğlu, Ganime; Chouseın-Hüseyin, Serchat-Serhat; Yüksel, Volkan; Güçlü, Orkut; Karadağ, Çetin Hakan; Canbaz, Suat; Ege, TuranAmaç: Bu çalışmada prostaglandin E1, prostaglandin I2 ve papaverinin koroner arter baypas greft ameliyatlarında kullanılan internal torasik arter greftleri üzerine etkileri araştırıldı.Çalışmaplanı:Mart 2013 - Eylül 2013 tarihleri arasında kliniğimizde ameliyat edilen 10 hasta (9 erkek, 1 kadın; ort. yaş 53.7 yıl; dağılım 46-68 yıl) çalışmaya alındı. Prostaglandin E1 ve prostaglandin I2'nin 10-9 M-10-2.5 M konsantrasyon aralığında internal torasik arterde doza bağımlı etkileri gözlendi.Bul gu lar: Prostaglandin I2'nin internal torasik arter greftindeki gevşeme yanıtı prostaglandin E1'den daha güçlü iken, en güçlü gevşeme yanıtı papaverinin idi.So nuç: Aterosklerotik kardiyovasküler hastalıklar ve periferik damar hastalıkları gibi birçok kardiyovasküler hastalığın tedavisinde kullanılan prostaglandin E1 ve prostaglandin I2 internal torasik arter greftlerinde vazokonstriksiyonu önleyebilir. Greft açıklığı artırılarak ameliyat sırası mortalite ve morbiditenin azaltılmasına ilişkin ileri klinik çalışmalar gereklidir.Öğe The protective Effect of curcumin on ionizing radiation-induced cataractogenesis in rats(2012) Çimen, Seher Özgen; Dökmeci, Dikmen; Ferah, Meryem Akpolat; Karadağ, Çetin Hakan; Gündüz, Özgür; Erbaş, Hakan; Turan, Fatma NesrinAmaç: Çalışmamızın amacı, sıçan lenslerinde iyonizan radyasyonla oluşturulan katarakt modelinde curcuminin koruyucu etkisini incelemektir. Gereç ve Yöntemler: Sıçanlar altı gruba ayrıldı. Grup 1: Kontrol, Grup 2: Dimetil sülfoksid (DMSO), Grup 3: DMSO+curcumin, Grup 4: Radyasyon, Grup 5: Radyasyon+DMSO, Grup 6: Radyasyon+DMSO+curcumin. Grup 4, 5 ve 6’ya hasar oluşturmak için iyonizan radyasyon toplam 15 Gy dozunda verildi. Curcumin (100 mg/kg), DMSO içinde çözülerek 28 gün süresince intragastrik yoldan verildi. Çalışmanın sonunda, lensler sınıflandırıldı ve çıkarıldı. Lens dokusunda antioksidan durumu değerlendirmek üzere total antioksidan, glutatyon peroksidaz (GSH-Px) enzimleri ve oksidan durumu değerlendirmek üzere malondialdehit (MDA) düzeylerine bakıldı. Bulgular: Radyasyon alan grupta %100 katarakt görüldü. Curcumin verilen grupta bu oran %40’a düştü ve grade 1 ve 2 ile sınırlıydı. Radyasyon alan grupta, kontrol grubuna göre antioxidan enzim seviyesi düştü, MDA enzim seviyesi yükseldi. Curcumin verilen grupta radyasyon grubuna göre ise anlamlı şekilde antioxidan enzim seviyesi yükseldi, MDA enzim seviyesi düştü. Sonuç: Curcumin antioksidan ve radioprotektif özelliklere sahiptir ve iyonizan radyasyona karşı koruyucu olarak değerli bir ajan olması nedeni ile antioksidan ve radioprotektör olarak radyasyon nedenli katarakt oluşumunda kullanılması önerilebilir.