Yazar "Hatipoğlu, Osman Nuri" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 17 / 17
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Aktif akciğer tüberkülozunu taklit eden üst lob yerleşimli patlamış kist hidatik olgusu(2007) Özlen, Burcu; Özdemir, Levent; Yörük, Yener; Altıay, Gündeniz; Tabakoğlu, Erhan; Hatipoğlu, Osman NuriKist hidatik, Echinococcus granulosus'un neden olduğu sıklıkla karaciğerde olmakla birlikte %1030 olguda akciğerde de görülebilen paraziter bir hastalıktır. Akciğerlerde daha çok alt loblarda yerleşmektedir. Akciğer grafisinde sağ akciğer üst lob posterior segmentte kavitesi olan 49 yaşında bir erkek hasta akciğer tüberkülozu (TB) ön tanısı ile tüberküloz servisine yatırılarak ampirik olarak antiTB tedavi başlandı. Balgam incelemelerinde aside dirençli basil (ADB) üç kez negatif olarak saptanan hastaya bronkoskopi yapıldı. Bronş lavajında da ADB'nin negatif olması üzerine yapılan yüksek rezolüsyonlu bilgisayarlı tomografide akciğer TB ile ilgili bulguları değil rüptüre olmuş kist hidatik ile uyumlu olabilecek bulgular görüldü. Kist hidatik için indirekt hemaglutinasyon testi negatif olan bu hastada kistotomi uygulandıÖğe Ankilozan spondilitli bir olguda kronik nekrotizan pulmoner aspergillosis(2012) Yörük, Yener; Perincek, Gökhan; İlgili, Ayşegül; Batmaz, Emrah; Hatipoğlu, Osman NuriAnkilozan spondilit, spondiloartropatilerin prototipidir. Pek çok sistemi tutabilen ankilozan spondilitin seyrinde, plöroparankimal tutulum nispeten nadir görülür. En sık gözlenen lezyon üst loblardaki fibro-büllöz hastalıktır. Ankilozan spondilitli hastaların oldukça önemli bir kesiminde (%50-65) kronik aspergillus kolonizasyonu bildirilmektedir. Pulmoner aspergilloma, ankilozan spondilitli hastalarda en sık görülen klinik form olup, invaziv pulmoner aspergillosis özellikle immunsistemi baskılanmış olan hastalarda görülür. Biz burada invaziv pulmoner aspergillosisin bir formu olan kronik nekrotizan pulmoner aspergillosis gelişen ankilozan spondilitli bir olguyu sunacağız. (Tur Toraks Der 2012; 13: 83-6)Öğe Bronşektazi olgularında sosyoekonomik özellikler ve predispozan faktörler(2007) Özdemir, Levent; Tabakoğlu, Erhan; Hatipoğlu, Osman Nuri; Altıay, Gündeniz; Özlen, Burcu; Çiftçi, Abdullah; Çağlar, TuncayAmaç: Bu çalışmada bronşektazili olguların sosyoekonomik özelliklerini ve bronşektazi gelişiminde rol oynayabilecek faktörleri belirlemek amaçlandı. Hastalar ve Yöntemler: Altmış dokuz bronşektazi olgusu (43 erkek, 26 kadın; ort. yaş 53.7±15.6) geriye dönük olarak değerlendirildi. Tüm hastaların bronşektazi gelişiminde rol oynayabilecek faktörler, eğitim düzeyleri, sigara, alkol kullanım öyküleri ve aylık gelir düzeyleri kaydedildi. Bulgular: Olguların çoğunda bronşektazi gelişiminde rol oynayan birden fazla risk faktörü vardı. Pnömoni (%68), kızamık (%32), tüberküloz (%18) en sık nedenlerdi. Olguların %42'si ilkokul mezunu olup, %20'si hiç okula gitmemişti. Olguların %55'inde sigara, %19'unda alkol öyküsü vardı. Aylık gelir düzeyleri ise ortalama 438.2±363 YTL olarak bulundu. Sonuç: Sonuç olarak bronşektazi sosyoekonomik düzeyi düşük olan bireylerin bir hastalığı olarak düşünüldü.Öğe Bronşektazi Zemininde Uzun Süreli Steroid Kullanımına Bağlı Pulmoner Nokardiyoz(2015) Özdemir, Levent; Özdemir, Burcu; Temelli, Mustafa; Hatipoğlu, Osman NuriKırk beş yaşında erkek, öksürük, balgam, ateş, nefes darlığı, her iki bacakta karıncalanma ve yanma şikayeti ile değerlendirildi. Özgeçmişinde; bronşektazi nedeni ile sık sık hastaneye yatış ve steroid kullanımı vardı. Solunum sistemi muayenesinde bilateral orta alt zonlarda inspiratuvar ve ekspiratuvar raller ile ekspiryumda ronküsü mevcuttu. Laboratuvar incelemesinde lökositoz ve CRP yüksekliği mevcuttu. Serolojide HIV negatif olarak saptandı. Hastanın bilgisayarlı toraks tomografisinde diffüz interstisyel pnömonisi mevcuttu. Elektromiyografi grafisinde (EMG) alt ekstremite kaslarında miyopati ile uyumlu aktive saptandı. Aside rezistan basil 3 kez negatif olup kültürlerinde üreme saptanmadı. Balgam kültüründe Nocardia spp. üremesi saptandı. Antibiyogram sonucuna göre 6 ay trimetoprim sulfametaksazol ve doksisiklin ile tedavi edildi. Tedavinin bitiminde çekilen toraks tomografisinde tanımlanan lezyonların regrese olduğu saptandı. Sonuç olarak ülkemizde bronşektazi hastalarının çok olması ve atak sırasında sık sık uygunsuz ve uzun süreli steroid kullanılması nedeni ile nokardiya enfeksiyonunun da gelişebileceği akılda tutulmasını gerektirmektedir.Öğe Bronşiyolitis obliterans organize pnömoni: Solunum yetmezliğiyle seyreden üç olgu(2005) Yalçın, Ömer; Altıay, Gündeniz; Tabakoğlu, Erhan; Çağlar, Tuncay; Hatipoğlu, Osman NuriBronşiyolitis obliterans organize pnömoni (BOOP) sebebi bilinmeyen, küçük hava yolları içinde granülasyon dokusuyla karakterize bir durumdur. Tipik başlangıç dispne, öksürük, ateş, kilo kaybı ve göğüs radyografisinde tek veya birden çok opasiteler şeklindedir. Bazı vakalarda hızlı progresyon ve ölüm görülür. Bir aylık süre içinde üç idiyopatik BOOP olgusu izledik. Tüm olgularımızda patolojik tanı bronkoskopi eşliğinde transbronşiyal biyopsiyle konuldu. Olgularımızın ortak özelliği hızlı bir şekilde solunum yetmezliği bulgularının gelişmesiydi. Üç gün yüksek doz steroidle (1. gün 4 x 80 mg, 2. gün 3 x 80 mg, 3. gün 2 x 80 mg prednizolon) tedavi başladık ve 1 mg/kg/gün prednizolonla devam ettik. Tüm olgularımızda hızlı bir klinik ve radyolojik iyileşme izledik. Üç olgunun da bir aylık süre içinde başvurması ve hızla solunum yetmezliği bulgularının görülmesi ilginçti.Öğe Diffüz İntersitisyel Akciğer Hastalığı Tetkiki Sırasında Rastlantısal Saptanan Karsinoid Tümörlet Olgusu(2015) Mutlucan, Renginar; Hatipoğlu, Osman Nuri; Karamustafaoğlu, Yekta Altemur; Yanık, Fazlı; Korucuoğlu, Cemile; Edis, Ebru ÇakırBronşiyal karsinoid tümör ve tümörletler, akciğerin nöroendokrin kökenli tümörleridir ve oldukça nadir görülürler. Diffüz idiyopatik nöroendokrin hücreli hiperplazi, tümörlet ve karsinoid tümörler benzer olup; biribirlerinin öncüsü ya da birlikte görülen antiteler olabilirler. Diffüz idiyopatik nöroendokrin hücreli hiperplazide progresif fibrozis görülebilmesiyle birlikte bu durum kliniğe interstisyel akciğer hastalığı olarak yansıyabilir. Bu yazıda, diffüz intersitisyel akciğer hastalığı açısından tetkik edilen 55 yaşındaki bayan hastada radyolojik olarak görülmeyen, bronkoskopi- de rastlantısal saptanan karsinoid tümör-tümörlet olgusu sunulmuştur. Diffüz intersitisyel akciğer hasta- lığı kliniği ile gelen hastalarda bu görünümün diffüz idiyopatik nöroendokrin hücreli hiperplaziye eşlik eden tümörlet-karsinoid birlikteliği olabileceğini ve bu olgularda bronkoskopinin tanısal olabileceğini vurgulamak istedik.Öğe Hastane kökenli pnömonilerde etken tespitinin tedavi başarısına etkisi(2010) Edis, Ebru Çakır; Hatipoğlu, Osman Nuri; Yılman, İlker; Eker, Alper; Tansel, Özlem; Süt, NecdetAmaç: Bu çalışmada hastanemizde yoğun bakım dışında gelişen hastane kökenli pnömonili (HKP) olgularda etken tespit edilip edilememesinin, spesifik tedavi alıp alamamanın, erken veya geç uygun antibiyoterapi almanın tedavi başarısına olan etkilerini saptamayı amaçladık.Gereç ve Yöntem: 2005-2006 tarihleri arasında yoğun bakım dışında gelişen HKP nedeniyle prospektif olarak çalışmaya alınan ardışık 154 erişkin hastanın verileri çalışmanın amacına uygun bir şekilde analiz edildi. Etkenin tespit edilip edilememesinin, etkenin erken tespitinin, kültür antibiyogram sonucuna göre spesifik tedavi alıp alamamanın, başlangıçta uygun antibiyotik tedavisi almanın klinik başarı oranları ile ilişkisi x2 yöntemiyle karşılaştırıldı.Bulgular: Spesifik tedavi verilen grup (n=78) ile sadece ampirik tedavi verilebilen grup karşılaştırıldığında (n=76) klinik başarı oranları arasında anlamlı fark saptanmadı. Başlangıçta uygun antibiyoterapi verilen grup (n=42) ile etken tespit edildikten sonra kültür antibiyograma göre başlangıç tedavisi değiştirilen (n=36) grup karşılaştırıldığında klinik başarı oranları arasındaki fark anlamsız bulundu. Başlangıçta uygun antibiyoterapi verilen grup (n=42) ile diğer tüm hastalar karşılaştırıldığında da (n=112) klinik başarı oranları arasında fark anlamsız bulundu. Çalışmanın en ilginç sonucu ise etkenin tespit edilemediği grupta (n=66) tespit edilen gruba göre (n=88) tedavi başarısının anlamlı biçimde yüksek bulunmasıydı (p=0.022).Sonuç: Acinetobacter spp. ve Pseudomonas spp. gibi çok ilaca direnç potansiyeli taşıyan ve hızlı direnç geliştirebilme özelliğine sahip mikroorganizmalarla oluşan HKP'lerde spesifik tedavi verilse dahi klinik başarı oranları düşüktür. Bu sonuç, bu tip özelliklere sahip mikroorganizmalarla oluşacak enfeksiyonları önlemenin, tedaviden daha önemli olduğuna işaret etmektedir.Öğe Küçük hücreli akciğer kanserinde sağkalımı etkileyen prognostik faktörler(2009) Özlen, Burcu; Hatipoğlu, Osman Nuri; Özdemir, Levent; Süt, Necdet; Altay, Gündeniz; Tabakoğlu, ErhanAmaç: Küçük hücreli akciğer kanseri (KHAK) hızla ilerleyen, kötü klinik seyirle giden, kemoterapi ve radyoterapiye iyi yanıt veren bir hastalıktır. Bazı klinik veriler ve laboratuvar parametreleri sağkalımı değerlendirmede kullanılabilir. Bu çalışmanı n amacı KHAK tanısı alan hastalarda sağkalımın incelenmesi ve sağkalıma etki eden prognostik faktörlerin belirlenmesidir. Gereç ve Yöntem: KHAK tanısı ile kemoterapi planlanan ardışık 46 hasta prospektif olarak çalışmaya alındı. Hastaların bazal karakteristik özellikleri ve prognoza etki edebilecek değişkenler kaydedildi. Hastaların yaşam süreleri belirlendi. Kaplan Meier analizi ile yaşam süresi eğrileri çizildi. Bulgular: Medyan sağkalım süresi 338 gün (%95 güven aralığı: 243 - 432) olarak bulundu. Bir aylık sağkalım oranı %89, 6 aylık sağkalım oranı %62, 1 yıllık sağkalım oranı ise %45 olarak hesaplandı. Tek değişkenli analizde p<0.05 olan değişkenlere, çok değişkenli cox regresyon analizi uygulandı. Çok değişkenli analizde karaciğer metastazı (Relatif Risk (RR): 4.99, %95 güven aralığı: 1,21 - 20,53 ), kilo kayb? (RR: 11.3, %95 güven aralığı: 1,11 - 115,5) ve 1. kür sonrası total protein düzeyinin düşüklüğaaa ü (RR: 0.198; %95 güven aralığı: 0,06 - 0,63), sağkalım ile ilişkili bağımsız prognostik faktörler olarak saptandı. Sonuç: KHAK mortalite hızı yüksek bir hastalıktır. Saptadığımız prognostik faktörlerin ileri çalışmalarla desteklenmesi gerektiğine inanıyoruz.Öğe Küçük hücreli dışı akciğer kanserinde serum ve bronş lavajı karsinoembriyonik antijen ölçümlerinin tanısal değerleri(2002) Topal, Tülay; Hatipoğlu, Osman Nuri; Çağlar, TuncaySerum ve bronş lavajı karsinoembriyonik antijen (CEA) ölçümlerinin küçük hücreli dışı akciğer karsinomu (KHDAK) tanısındaki değerini saptamak amacıyla KHDAK' li 29 ve benign akciğer hastalıklı (BAH) 26 hastanın serum ve bronş lavaj örneklerinde CEA düzeylerini karşılaştırdık. KHDAK grubundakilerde hem serum hemde lavaj CEA düzeylerinin BAH grubunda olanlardan anlamlı derecede daha yüksek olduğunu saptadık (p<0.05). Eşik değerler BAH grubu için %96 özgüllük veren değerlere göre saptandı ve serum CEA için 6.5 ng/mL ve lavaj için ise 80 ng/mL olarak kabul edildi. Bu eşik değerlere göre, KHDAK tanısında serum CEA ölçümlerinin duyarlılığını %38, lavaj CEA ölçümlerinin duyarlılığını ise %24 olarak bulduk.Serum ve lavaj ölçümlerinin birlikteliğinde duyarlılık %52' ye yükselmiştir. Sonuç olarak, KHDAK tanısında serum hem de bronş lavajı CEA ölçümlerinin duyarlılıkları yeterli bulunmamıştır.Öğe Masif pulmoner emboli nedeniyle trombolitik tedavi uygulanan hastalarda yaşam süresi üzerine etki eden faktörler(2010) Altıay, Gündeniz; Edis, Çakır Ebru; Hatipoğlu, Osman Nuri; Tabakoğlu, Erhan; Perincek, GökhanMasif pulmoner emboli hayatı tehdit eden bir hastalık olup, trombolitik tedavi hayat kurtarıcıdır. Bu çalışmanın amaçları; masif pulmoner emboli tanısıyla trombolitik tedavi uyguladığımız hastalardaki erken ve geç mortalite oranlarını, mortalite ile ilişkili risk faktörlerini saptamaktır. 1998-2006 yılları arasında masif pulmoner emboli tanısıyla trombolitik tedavi uyguladığımız tüm hastaların hastane ve poliklinik kayıtları retrospektif olarak incelendi. Pulmoner emboli tanısı spiral bilgisayarlı tomografi ve/veya ventilasyon/perfüzyon sintigrafisi ile konuldu. Masif pulmoner emboli nedeniyle tPA veya streptokinaz uygulanmış 22'si kadın toplam 41 hasta çalışmaya alındı. Sağkalım analizlerinde Kaplan-Meier yöntemi, mortaliteyle ilişkili bağımsız risk faktörlerini saptamak için Cox regresyon analizi uygulandı. Hastanede yatarken olan ölüm erken mortalite veya hastane mortalitesi olarak, taburcu edildikten sonra oluşan ölüm ise geç mortalite olarak kabul edildi. Kırk bir hastanın 12'si hastanede yatarken (hastane mortalitesi %29), taburcu edilen 29 hastanın altısı ise taburcu edildikten sonraki süreçte öldü (geç mortalite %21). Taburcu edilen hastaların ortalama yaşam süresi 2304 gün (%95 GA 1725-2884) olarak bulundu. Streptokinaz veya tPA kullanan hastalarda erken ve geç mortalite oranları (p> 0.05) ve yaşam süreleri açısından anlamlı bir fark saptanmadı (p= 0.8908). Aritmi varlığı [p= 0.01; Odds oranı (OR): 6.25] ve juguler venöz dolgunluk (p= 0.03; OR: 6.75) hastane mortalitesi için, birden fazla ek hastalık varlığı ise geç mortalite (p= 0.02; OR: 23.7) için bağımsız risk faktörleri olarak bulundu. Hastane mortalitesi için juguler venöz dolgunluk veya aritmi varlığının prognostik sensitivitesi %75, spesifisitesi %79, pozitif prediktif değeri %60, negatif prediktif değeri %88 idi. Masif pulmoner embolili bir hastada aritmi ve/veya juguler venöz dolgunluk varlığı hastane mortalitesi için kötü prognostik faktörlerdir. Taburcu olan hastalarda yaşam süresini belirleyen ise altta yatan ek hastalık varlığıdır.Öğe Mikrobiyoloji Laboratuvarlarında Nadir İzole Edilen Bir Etken: Streptococcus uberis(2017) Eryıldız, Canan; Bukavaz, Şebnem; Gürcan, Şaban; Hatipoğlu, Osman NuriStreptococcus uberis, sığır mastitlerinin önemli bir kısmından sorumlu gram-pozitif bakteridir. Bakteri nadiren insan enfeksiyonları ile de ilişkili bulunmuştur. Konvansiyonel fenotipik yöntemler bakterinin tanımlamasında yetersiz olabilmekte ve mikrobiyoloji laboratuvarlarında bakteri diğer streptokoklar ve enterokoklar ile karıştırılabilmektedir. Günümüzde, S.uberis izolatlarının doğru bir şekilde isimlendirilmesinde moleküler yöntemler önerilmektedir. Bu raporda S.uberis'in neden olduğu alt solunum yolu enfeksiyonu olgusu ve etkenin tanımlanmasında kullanılan mikrobiyolojik yöntemlerin sunulması amaçlanmıştır. Altmış altı yaşında akciğer yassı epitel hücreli kanser tanısı olan ve radyoterapi alan erkek hasta kontrol amaçlı hastanemize başvurmuştur. Çekilen akciğer grafisi sonrası "kaviter tümör, akciğer apsesi" ön tanılarıyla hastanemize yatırılmıştır. Yatışın ertesi günü alınan kan kültüründe üreme olmazken, balgam kültüründe hastanın oral lezyonlarına bağlı olduğu düşünülen Candida albicans üremesi saptanmıştır. Hastanın yatışından 2 hafta sonra hastada öksürük şikayeti olması ve oskültasyonda "tuber sufl" duyulması üzerine hastadan kültür için balgam örneği alınmıştır. Balgamın Gram boyama ile yapılan yayma mikroskopisinde bol lökosit ve gram-pozitif koklar görülmüş ve %5 koyun kanlı agar ve çikolata agarda S.uberis üremesi saptanmıştır. Bakteri tanımlaması ve antibiyotik duyarlılık testleri VITEK 2 (Biomerieux, Fransa) cihazında yapılmış ve matriks ile desteklenmiş lazer desorpsiyon/iyonizasyon uçuş zamanı kütle spektrometresi (MALDI-TOF MS) temelli VITEK MS cihazı ile yine S.uberis olarak tanımlanmıştır. İzolat ampisilin, eritromisin, klindamisin, levofloksasin, linezolid, penisilin, sefotaksim, seftriakson, tetrasiklin ve vankomisine duyarlı olarak bulunmuştur. 16S, 23S ribozomal RNA ve 16S-23S intergenik spacer gen bölgeleri özgül primerler ile çoğaltılmış ve parsiyel 16S rRNA polimeraz zincir reaksiyonu (PCR) ürünlerinin DNA dizi analizi 3500xL (Applied Biosystems, ABD) cihazı ile yapılmıştır. Parsiyel 16S rRNA gen dizileme sonucuna göre bakteri S.uberis olarak doğrulanmıştır. Sunulan olgu, bakteri tanımlamasının güncel mikrobiyolojik yöntemlerle yapılmış olması nedeniyle sınırlı sayıdaki insan enfeksiyonu raporlarına önemli katkı sağlamaktadır. S.uberis'in bağışıklık sistemi baskılanmış hastalarda klinik uyum varlığında fırsatçı bir patojen olabileceği düşünülmeli ve tanımlama için fenotipik bakteriyolojik yöntemlere ek olarak güncel diğer mikrobiyolojik yöntemlerden de yararlanılmalıdır.Öğe Montelukast ile ilişkili Churg Strauss sendromu(2008) Özlen, Burcu; Çevirme, Leyla; Eskitütüncü, Banu; Soy, Mehmet; Hatipoğlu, Osman Nuri; Kurtar, Nazan; Özdemir, LeventOn beş yıldır astım öyküsü olan 47 yaşında bir kadın hasta antibiyotik tedavisine yanıt vermeyen radyolojik infiltrasyonu nedeniyle hastanemize sevkedildi. Hasta 2 yıldır montelukast kullanıyordu. Periferik kanda eozinofili (%38), bronkoalveoler lavajda eozinofili (%54), nazal polip, akciğer grafisinde geçici infiltrasyonlar saptanması üzerine Churg-Strauss Sendromu (CSS) tanısı koyduk. Hastanın montelukast kullanmadan önceki periferik kan incelemelerindeki eozinofil oranları normal iken, ilacı kullanmaya başladıktan sonra eozinofil oranlarının %10’un üzerinde seyrettiği eski kayıtların incelenmesi ile öğrenildi. Bu hastada CSS’nin montelukast kullanımı ile ilişkili olduğu düşünüldü. Sadece montelukast tedavisinin kesilmesi ile hastanın klinik ve radyolojik bulgularında, eozinofil sayısında düzelme (%20) sağlandı. Kortikosteroid veya sitotoksik tedavi vermeksizin iyileşme gösteren montelukast kullanımı ile ilişkili CSS’li bu olguyu sunmayı uygun bulduk.Öğe Nadir bir hemoptizi nedeni(2009) Çiftçi, Abdullah; Çağlar, Tuncay; Hatipoğlu, Osman Nuri; Özdemir, LeventHemoptizi solunum sisteminden öksürükle beraber kan gelmesidir. Sık nedenleri akut bronşit, bronş kanseri, bronşektazi, akciğer tüberkülozu, akciğer embolisi, pnömonidir. Altmış yedi yaşında erkek hasta melena ve hematemez yakınması ile peptik ülser tanısı ile gastroenteroloji kliniğinde takip edilirken hemoptizi gelişmesi üzerine konsülte edildi. Özgeçmişinde diyabet, hipertansiyon ve 3 yıl önce koroner baypas operasyonu mevcuttu. Akciğer grafisinde sağ akciğer parakardiyak alanda homojen, düzgün sınırlı 535 cm?lik lezyon saptandı. Toraks bilgisayarlı tomografisinde sağ akciğerde kalbe bası yapan tromboze sıvı koleksiyonu ve akciğer fistülizasyonu gözlendi. Kalp damar cerrahisi tarafından operasyona alınan, koroner baypas operasyonunda konulan safen greftinin rüptürü sonucu sağ akciğere fistülizasyonu ile ortaya çıkan nadir bir hemoptizi nedeni olarak olgumuzu sunmaya uygun bulduk.Öğe Pulmoner embolide oksidatif stres ürünlerinin tanısal değeri(2011) Batmaz, Emrah; Hatipoğlu, Osman Nuri; Eskiocak, Sevgi; Kaya, Sabriye; Edis, Ebru ÇakırAmaç: Bu çalışmada, pulmoner embolili hastalarda oksidatif stres ürünleri olan iskemi modifiye albumin (IMA), ileri oksidasyon protein ürünü (AOPP) ve malondialdehit (MDA) düzeylerini belirleyerek pulmoner embolideki oksidatif stresin gösterilmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Çalışmaya 01 Eylül 2008 ile 31 Mart 2009 tarihleri arasında Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Polikliniği veya Acil Servisinde pulmoner emboli tanısı alan 39 hasta ve 39 sağlıklı gönüllü dahil edildi. Hastalardan alınan kanlarda IMA, AOPP ve MDA düzeyleri çalışıldı. Bağımsız örneklerde t testi, Mann Whitney ve X2 testleri uygulandı. p<0.05 değerleri istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi. Bulgular: Her iki grubun yaş, boy, kilo özellikleri karşılaştırıldığında gruplar arasında anlamlı fark saptanmadı. İki grup arasında AOPP seviyeleri arasında anlamlı bir fark saptanmadı. Serum albumin düzeyleri embolili grupta düşük olarak saptandı (p<0.001). IMA’nın albumine göre düzeltildikten sonraki değerleri her iki grup arasında benzer olarak tespit edildi. Emboli grubunda MDA düzeyleri sağlıklı grup ile karşılaştırıldığında anlamlı olarak yüksek tespit edildi (p=0.032). Sonuç: AOPP düzeyleri embolili hastalarda farklı saptanmaz iken MDA düzeylerindeki yükselme anlamlı idi. IMA değerlerinin doğru yorumlanabilmesi için albumine göre düzeltilmiş IMA değerlerinin kullanılmasının daha doğru olacağı düşüncesindeyiz. IMA’nın emboli tanısında bir belirteç olarak kullanılması ile ilgili yeni çalışmalara ihtiyaç vardır. (Tur Toraks Der 2011; 12: 100-4)Öğe Solunum yoğun bakım hastalarında mortalite oranları ve ilişkili faktörlerin belirlenmesi(2007) Altıay, Gündeniz; Tabakoğlu, Erhan; Özdemir, Levent; Tokuç, Burcu; Çevirme, Leyla; Hatipoğlu, Osman Nuri; Çağlar, TuncayBu çalışmanın amacı solunum yoğun bakım ünitesinde mortalite oranları ve bunu etkileyen faktörleri belirlemektir. Mayıs 2003 – Mayıs 2005 tarihleri arasında solunum yetmezliği ile başvuran, ardışık toplam 150 hasta Trakya Üniversite Hastanesi Göğüs Hastalıkları bölümünde, ileriye yönelik olarak değerlendirildi. 135 hasta çalışmaya dahil edildi. Çalışma dışı bırakılan hastalar; ilk 24 saat içinde ölenler (n:8) ve malign hastalığı olanlar (n:7) idi. Hastaların 92’si erkek, 43’ü kadın ve yaş ortalaması 64.9 ± 12.9 idi. Mortalite oranı %32.6 (44 hasta) idi. En yüksek mortalite oranı (%54.2) ağır pnömoni/ sepsis olgularında idi. Hastanede ölen ve yaşayanların karşılaştırılmasında t-testi ve ki-kare testi kullanılmıştır. Hastanede ölümü belirleyen bağımsız faktörler lojistik regresyon analizi ile bulunmuştur. Mortalite artışını bağımsız olarak etkileyen durumlar; aritmi varlığı (Odds oranı (OR): 8.10; %95 CI: 2.67 – 24.58, p<0.05), invaziv mekanik ventilasyon gereksinimi (OR: 6.04; %95 CI: 1.88 – 19.34, p<0.05), kardiyotonik ihtiyacı (OR: 5.36; %95 CI: 1.67 – 17.22, p<0.05) ve ventilatör ile ilişkili pnömoni gelişimi (OR: 5.21; %95 CI: 1.54 – 17.63, p<0.05) idiÖğe Tekrarlayan masif pulmoner tromboemboliyle seyreden faktör V Leiden mutasyonu(2012) Kul, Şeref; Kara, İbrahim; Ege, Turan; Hatipoğlu, Osman Nuri; Perincek, GökhanNefes darlığı, sağ bacakta şişlik, fenalaşma şikâyetleriyle acil servise başvuran ve alt ekstremite venöz Doppler ultrasonografisinde derin ven trombozu, bilgisayarlı toraks tomografisinde sol ana pulmoner arter ve her iki taraf segmenter arter dallarında trombüs saptanan 46 yaşında kadın hastada, hipotansiyon gelişmesi üzerine pulmoner emboli tanısıyla streptokinaz infüzyonu başlandı. Trombolitik tedavi sonrası nefes darlığı şikâyeti gerileyen ve hemodinamisi düzelen hastaya antikoagülan tedavi uygulandı. Hastanın takibinin 5. gününde -antikoagülan tedavi altında iken- ani başlayan nefes darlığı, siyanoz ve hipotansiyon gelişmesi üzerine, reküren masif pulmoner tromboemboli ön tanısı ile rt-PA tedavisi uygulandı. Uygulama sonrası hastanın hemodinamisi düzeldi, siyanozu ve nefes darlığı şikâyeti geriledi. Yapılan tetkiklerde hastada heterozigot Faktör V Leiden mutasyonu saptandı. Antikoagülan tedavi ile birlikte vena cava inferior filtresi takıldı. Hasta 3 aydır takibimiz altında yaşamını sürdürmektedir.Öğe Yoğun bakım dışı koşullarda takip edilen entübe hastalardaki ventilatör ilişkili pnömonilerin değerlendirilmesi(2010) Edis, Çakır Ebru; Hatipoğlu, Osman Nuri; Yılmaz, İlker; Eker, Alper; Tansel, Özlem; Süt, NecdetAralık 2006 tarihine kadar hastanemizde sadece 7 yatak kapasiteli, genellikle postoperatif hastaların izlendiği yoğun bakım ünitesi (YBÜ) mevcuttu. Yatak kapasitesi yetersiz olduğundan dolayı invaziv mekanik ventilasyon ihtiyacı olan hastalar servislerin içinde ideal olmayan koşullarda takip edilmekteydi. Biz bu çalışmada YBÜ dışında, ideal olmayan koşullarda servislerde takip edilmek zorunda kalan ventilatör ilişkili pnömonilerde (VIP) izole edilen etkenleri, tedavi başarısını ve sağkalım oranlarını saptamayı amaçladık.Biz bu çalışmada; YBÜ dışında servislerde invaziv mekanik ventilasyon uygulanan hastalarda geli- şen VIP'li ardışık 43 erişkin hastayı prospektif olarak değerlendirdik. Tüm hastalar tedavi başar ısı açısından Göğüs Hastalıkları, İnfeksiyon Hastalıkları ve hastadan sorumlu klinisyenden oluşan bir ekip tarafından izlendi. Hastaların yaşam sürelerinin analizinde Kaplan Meier yöntemi uygulandı.Bu hastalarda en sık izole edilen etken Acinetobacter spp. (n= 17) olarak saptandı. Tedavi sonu klinik başarı (kür+iyileşme) oranı %20.9 iken bu oran takip sonunda (altı hafta) %16.3'e geriledi. Kaplan Meier sürvi analizine göre 3,14, 42 ve 365. gün sürvi oranları sırasıyla %72, 34, 16, 11 olarak bulundu.VIP ide al yoğun bakım koşullarında yönetilse dahi mortalitesi yaklaşık %50'dir. Gerçek yoğun bakım koşulları dışında ise mortalite %80'lere yükselmektedir. İnvaziv mekanik ventilasyon gereksinimi olan hastalar mutlaka ideal yoğun bakım koşullarında yönetilmelidir.