Yazar "Gökyer, Ali" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 4 / 4
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Çoklu primer tümörlü hastaların demografik, klinik, patolojik özelliklerinin değerlendirilmesi ve prevelansının saptanması(Trakya Üniversitesi, 2016) Gökyer, Ali; Çiçin, İrfanÇoklu primer tümörler, aynı hastada eş veya farklı zamanlarda birbirinden farklı olarak gelişen tümörlerdir. Tıp literatüründe tüm karsinomların % 0.7 -% 11 ’i oranında bildirilmektedir. Çoklu primer tümörler genel olarak iki grupta incelenir. İkinci tümör ilk tümör tanısından 6 ay sonra saptanırsa metakron, 6 ay içinde saptanırsa senkron tümör olarak isimlendirilir. Maligniteli olgularda ikinci primer tümör tanısı alabilmesi için Warren and Gates kriterleri geliştirilmiştir. Tümörlerin histolojik olarak malign olduğu ispat edilmelidir. İki tümör arasında en az 2 cm sağlam doku olmalı eğer aynı lokalizasyonda ise aralarında en az 5 yıl zaman geçmelidir. Metastatik hastalık ekarte edilmelidir. Bu çalışmadaki amacımız Trakya Üniversitesi Tıbbi Onkoloji Bilim Dalı’nda izlenen, tedavi ve takibi yapılan çoklu primer tümörlü hastaların klinik, demografik ve patolojik özelliklerini gözden geçirmek, prevelansını saptamak, literatür bulguları ile karşılaştırmak ve çoklu primer tümörlere yaklaşımımızı değerlendirmek ve iyileştirmekti. Çalışmaya Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinde 2005 ile 2015 yılları arasında çoklu primer tanısı almış 170 hasta dahil edildi. Hastaların verilerine patoloji raporlarından ve hasta dosya kayıtlarından ulaşıldı. Sağkalım hesapları Kaplan-Meier yöntemi ile yapıldı. Parametrik olmayan değişkenlerin birbiri ile ilişkileri Ki-kare test ile araştırıldı. Parametrik değişkenlerin gruplar arası karşılaştırması student testi ile yapıldı. Merkezimizideki çoklu primer tümörler metakron tümör ağırlıktaydı. Erkek hastaların sayısı kadınlardan fazla tespit edildi. Senkron tümörlerde iki tümör arasındaki ortanca süre 3 ay iken metakron tümörlerde 26 ay olarak saptandı. En çok birliktelik gösteren senkron tümörler akciğer-larenks ve akciğer-kolon iken metakron tümörler akciğer-mesane, akciğerlarenks, meme-endometrium ve meme-kolon idi. Sigara ve alkol hikayesi erkek hastalarda ve senkron tümörlerde daha yüksek saptandı. Tümör birliktelik durumu, birinci tümörün evresi ve birinci tümör tedavisi sağkalım açısından anlamlı saptandı. Sigara öyküsü, squamöz hücre histolojisi ve erkek cinsiyet istatistiksel anlamlı olmasa da sağkalımı olumsuz etkilediği saptandı.Öğe Prognostic Effect of Albumin-Bilirubin Grade on Survival in Advance Gastric Cancer Patients with de-novo Liver Metastasis(2020) Küçükarda, Ahmet; Gökyer, Ali; Gökmen, İvo; Köstek, Osman; Hacıoglu, Muhammet Bekir; Uzunoğlu, Sernaz; Erdoğan, BülentObjective: We aimed to explore the prognostic effect of albumin-bilirubin scores on survival prior to the treatment of patientswith gastric cancer with de-novo liver metastasis. Material and Methods: Retrospective screening was conducted on 203 patients who werefollowed up in our clinic. Two different models have been developed to compare the effect of albumin and bilirubin alone based on the albumin-bilirubin score. Albumin and bilirubin values in Model 1 and albumin-bilirubin grade in Model 2 were included in multivariate analysis. Results: Median age of the patients was 63, and 78.8% of the study population was male. There were 57 (28.1%) patients in thealbumin-bilirubin grade 1 group, 95 (46.8%) patients inthe albumin-bilirubin grade 2 group, whereas, 51 (25.1%) patients in the albumin-bilirubin grade 3 group. Median progression-free survival accordingto albumin-bilirubin grades 1-2-3 was8.9 (6.1-11.6) months, 4.2 (2.8-5.5)months, and 0.9 (0.7-1.2) months, respectively (p<0.01). In univariate analysis, poor prognostic effects of high albumin-bilirubin grade werereflected in bothprogression-free survival and overall survival. Multivariate analyzes revealed that in model 1; albumin <3.5 gr/dL and bilirubin >1.2 gr/dL values were prognostic for both progression-free survival and overall survival. In model 2, albumin-bilirubin grade was an independent prognostic factor for progression-free survival and overall survival. {[H 3.45 (1.98-6.02)] in progression-free survival and [H 4.41(2.45-7.93)] in overall survival for albumin-bilirubin grade 3}. Conclusion: High albumin-bilirubin score (grade) is much more sensitive ascompared to low albumin and high bilirubin values alone in showing poor prognosis on progression-free survival and overall survival in patients with gastric cancer with liver metastasis.Öğe PÜR SEMİNOM VAKALARININ KLİNİK ÖZELLİKLERİ VE TEDAVİ SONRASI İZLEMLERİ: TEK MERKEZ DENEYİMİ(2019) Gökyer, Ali; Küçükarda, Ahmet; Köstek, OsmanAmaç: Pür seminom erken evrede tanı konan, genellikle genç erişkinlerin en önemli tümörüdür. Yüksek kür oranları radyoterapi veya kemoterapi ile yakalanabilir. Tedavi kararı verirken toksisite sorunları ve hasta tercihleri göz önüne alınmalıdır. Çalışmamızda kliniğimizde takip edilen pür seminomlu hastaların verilerini ve sağkalımlarını sunmayı amaçladık.Materyal ve Metot: 2008-2018 yılları arasında kliniğimizde tedavi ve takip edilen pür seminom tanılı hastaların dosyaları retrospektif olarak incelendi. Hasta özellikleri, tümör özellikleri, tedavi rejimleri, tedavi sonrası prognoz ve takipleri kayıt edildi.Bulgular: Kliniğimizde takip edilen 125 hastadan 86’sı (%68,8), 20-40 yaş aralığında seminom tanısı almıştı. Tümör lokalizasyonu genellikle sol testis’ti (%57,6). Tanı anında 102 hasta (%81,6) evre 1, 14 hasta (%11,2) evre 2 ve 9 hasta (%7,2) evre 3 idi. Tanı anında sadece 5 hastada metastaz saptandı. Tedavi olarak 63 hastaya kemoterapi, 39 hastaya radyoterapi uygulanırken, 23 hasta da tedavisiz izlendi. Takipte 10 yılı dolduran 45 hastada %88,9 saptandı. Takip edilen hastalar içinde 6 hasta eksitus oldu. 4 hasta ilk 2 yıl içerisinde hastalık nüksü ve tedavi yanıtsızlığı nedenli kaybedildi. Eksitus olan 6 hasta içinde öne çıkan özellikler ileri evre hastalık ve akciğer parankim nüksü olmasıdır.Sonuç: Evre 1 seminomlu hastaların tedavi seçenekleri arasındaki genel sağ kalım ve nüks açısından belirgin fark izlenmedi. Akciğer parankim nüksü ve ileri evre hastalık mortalite ile ilişkiliydi.Öğe A Rare Case of Recurrent Signet Ring Cell Carcinoma Presenting With Thrombocytopenia(Trakya Üniversitesi, 2021) Sayın, Sezin; Kasapoğlu, Elçin; Gökyer, AliAims: Signet ring cell carcinoma is a rare type of gastric cancer most commonly seen in the stomach. There is a 60% systemic recurrence rate of gastric cancer after curative resection, and it most commonly recurs in the liver, peritoneum, and lungs. Bone metastasis is extremely rare in gastric cancer. We aim to present a rare case of signet ring cell carcinoma with thrombocytopenia as a primary symptom of bone marrow metastasis years after the patient’s primary diagnosis with gastric adenocarcinoma. Case Report: A 52-year-old male patient was admitted to the Medical Oncology Division of Trakya University Hospital with dyspeptic complaints six years ago, whereupon gastroscopy revealed an ulcerated lesion in the antral region of the stomach, and the pathological biopsy revealed adeno- carcinoma. The patient underwent subtotal gastrectomy and lymph node dissection, combined with adjuvant chemoradiotherapy. In the follow-up, a complete blood count revealed thrombocytopenia, and poorly differentiated adenocarcinoma metastasis with a signet ring cell component was demonstrated through imaging studies and pathological examination. Treatment with cisplatin and 5-fluorouracil was initiated after the diagnosis of human epidermal growth factor receptor-2 negative, stage 4 gastric adenocarcinoma. The patient showed clinical and laboratory response to the treatment and will continue with the current regimen. Conclusion: In this case, the primary tumor was in the stomach, and he had signs of thrombocytopenia only. When the prognosis of the patient was evaluated, it was thought that there was tumor residue at a cellular or clonal level in the stomach after gastrectomy, or an asymptomatic metastasis present and unnoticed in the bone marrow during the surgical treatment. In conclusion, this case shows that physicians should be alert to the changes in blood parameters in terms of recurrence with bone marrow involvement even if there is no visible recurrence in the patient.