Yazar "Abay, Ercan" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 18 / 18
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Acute stress disorder and post-traumatic stress disorder following traumatic amputation(Acta Medica Belgica, 2010) Copuroglu, Cem; Ozcan, Mert; Yilmaz, Baris; Gorgulu, Yasemin; Abay, Ercan; Yalniz, ErolTraumatic amputations are important causes of acute stress disorder and post-traumatic stress disorder. In this study, we aimed to rind out the occurrence rate of symptoms of acute and post-traumatic stress disorder after traumatic amputations and according to this, to assess the psychiatric status of the patients in the postoperative period. Twenty-two patients with traumatic limb amputation who were treated in our institution were retrospectively evaluated. During the early post-traumatic period, the patients were observed to determine whether they needed any psychiatric supportive treatment. During the follow-up period, after the sixth month from the trauma, the patients were referred to the psychiatry department and they were evaluated to determine whether they needed any psychiatric supportive treatment, by clinical psychiatric examination and use of the 'post-traumatic stress disorder scale' (Clinician Administered Post traumatic Scale, or CAPS). Twenty-one (95.5%) of 22 patients were male, one (4.5%.) female. Mean age of the patients was 40.8 years (range : 15 to 69). During the early post-traumatic period, 8 (36.3%) of these patients consulted the psychiatry clinic following the orthopaedists' observations. Five (%22.7) of these patients needed psychiatric supportive treatment for acute stress disorder. After the 6th month (6 months to 5 years), 17 (77.2%) had chronic and delayed post-traumatic stress disorder and needed psychiatric supportive treatment. Patients who have sustained a traumatic amputation may need psychiatric supportive treatment in the late period after the trauma. As we orthopaedic surgeons treat these patients surgically we should be aware of their psychiatric status.Öğe Amisulpride-induced neuroleptic malignant syndrome(Amer Psychiatric Publishing, Inc, 2007) Abay, Ercan; Kose, Rugul[Abstract Not Available]Öğe Antidepresan ilaç kullanımının yan etkisi olarak ortaya çıkan epileptik nöbetler: Dört vaka sunumu(1999) Tuğlu, Cengiz; Abay, Ercan; Vardar, Erdal; Çalıyurt, Okanİlaçların tedavi edici dozlarında ve zehirlenme durumlarında epileptik nöbetler görülebilir. Bu yazıda antidepresan ilaçlara bağlı olarak ortaya çıkan dört epileptik nöbet olgusu sunulmuştur. Epileptik nöbetlere epilepsi hastalığı olmayan kişilerde de sıklıkla rastlanır. Antidepresan ilaçların kullanımı ve benzodiyazepinlerin kesilmesi gibi birçok etken epilepsiyi başlatabilir. Birçok antidepresan ilaç ile ikincil olarak nöbet geçiren hastalar gerçek epilepsi hastaları değildirler. Nöron uyarılabilirliğini etkileyen birçok biyokimyasal anormallik antidepresan ilaç alan hastalarda da gözlenebilir ve mekanizması tam olarak anlaşılamamış olsa da epileptik nöbetlere yol açabilir. İlaç kombinasyonları, tedavi edici ve toksik ilaç düzeyleri veya birçok durum nöronal uyarılma ve inhibisyon arasındaki hassas dengeyi bozarak epileptik nöbetlere yol açabilirler. Beyinde nörotransmiter düzeylerinde göreceli bir dengesizlik epileptik nöbet eşiğini değiştirebilir. İnhibitör bir nörotransmiter olan GABA 'nın azalması ya da eksitatör nörotransmiter olan glutamat ve aspartat'ın birikmesi sorunlu hastalarda epileptik etkinliği arttırabilir. Tüm ilaçların, ilk kez ortaya çıkan epilepsinin nedeni olabileceği düşünülmeli ve dikkate alınmalıdır. Bir ilaç verildiğinde epilepsi riski, doz titrasyonunun hızına, ilaç. dozuna ve beraber kullanılan ilaçlara doğrudan bağlıdır. Bu yazıda antidepresan ilaç kullanımı ve benzodiyazepin kesilmesi ile epilepsi nöbeti ortaya çıkan 4 vaka sunulmaktadır.Öğe Bipolar Bozukluk Tip I'de Romatoid Artrite Kıyasla Evlilik Uyumu ve Aile İşlevselliği(2016) Taşdelen, Öznur; Çınar, Rugül Köse; Taşdelen, Yasin; Görgülü, Yasemin; Abay, ErcanAmaç: Evlili?in sa?lyk ve i?levsellik üzerinde etkili oldu?ubilinmektedir. Medeni hal önemli olsa da, evliliktekiuyum ve aile i?levselli?i seviyelerinin sa?lyk üzerinde dahafazla etki sahibi oldu?u bulunmu?tur. Kronik hastalyklar,evlilik uyumu ve aile i?levselli?i üzerinde olumsuz etkileresahip olabilirler. Çaly?mamyzda, bipolar bozukluk (BB) tipI ve romatoid artrit (RA) hasta ve e?leri arasyndaki evlilikuyumu ve aile i?levselli?ini kar?yla?tyrmayy amaçladyk.Gereç ve Yöntem: Çaly?ma örneklemi 49 BB tip I ve 48RA hastasy ve e?lerinden olu?maktaydy. BB-I hastalaryDSM-IV Eksen I Bozukluklary için Yapylandyrylmy? TanysalGörü?me, Hamilton Depresyon Derecelendirme Ölçe?i veYoung Mani Derecelendirme Ölçe?i ile de?erlendirilip veremisyon evresindeki hastalar çaly?maya dahil edildiler.RA hastalarydan sadece kronik evredekiler çaly?maya dahiledilirken akut evredekiler dy?landy. Ayryca RA hasta grubuve her iki e? grubu de?erlendirilip herhangi bir psikiyatrikbozukluk sahibi olanlar çaly?maya alynmady. Evlilik uyumuve aile i?levselli?i, "Berksun-Söylemez-Kavacyk EvlilikUyumu ve Aile Y?levselli?i Ölçe?iyle" de?erlendirildi. Buölçe?in üç alt ölçe?i bulunmaktaydy; 1.aile i?levi veuyum, 2.güven-sadakat-?iddet, 3.marital disfori. Ölçekteartan puanlar uyum ve i?levsellik kayby olarak yorumlanmaktaydy. Bulgular: BB-I hastalary, RA hastalaryylakar?yla?tyryldyklarynda daha yüksek evlilik uyumu ve ailei?levselli?i puanlary elde ettiler (p = 0,004). BB-I hastalarynyn e?leri de, RA hastalarynyn e?leriyle kar?yla?tyryldyklarynda daha yüksek puanlar elde ettiler (p = 0,001).E?ler arasynda puanlar kar?yla?tyryldy?ynda, RA hastalary vee?leri benzer puanlar elde ettiler. BB-I hastalarynyn e?leriise BB-I hastalaryndan daha yüksek puanlar elde ettiler.Sonuç: Remisyonda bile olsa BB-I, kronik a?rylarla seyreden bir hastalyktan daha fazla aile i?levselli?i alanyndakayba neden olmaktadyr. Bu, BB-I hastalarynyn tedavilerisyrasynda ele alynmalydyr. BB-I hastalarynyn e?lerinin kendilerinden daha fazla tatminsizlik ya?adyklary da akyldabulundurulmalydyr. Özellikle, e?in evlili?e uyumu önemlidirÖğe A case of delirium due to datura stramonium intoxication(Cumhuriyet Univ Tip Fak Psikiyatri Anabilim Dali, 2008) Kose, Rugul; Sahin, Ozlem Ozturk; Abay, ErcanTreatment is based on the etiology in the delirium due to a general medical condition. To determine the underlying cause, different medical departments must work together. Psychiatric consultations are needed when these patients act against the services' rules or become agitated. We present a case where the patient was evaluated for the agitated behavior in the emergency unit and diagnosed as delirium due to datura stramonium intoxication. Our aim in presenting this case is to draw attention to the substance intoxications which are frequently seen in the etiology of delirium cases where psychiatrist take role in the diagnosis and treatment process, and to give information about this widely used poisonous herb for the doctors to keep in mind.Öğe Datura stramonium zehirlenmesine bağlı deliryum: Bir olgu(2008) Şahin, Özlem Öztürk; Abay, Ercan; Köse, RugülGenel tıbbi duruma bağlı deliryumda tedavi etiyolojiye yöneliktir. Altta yatan etiyolojik nedenin belirlenmesi, ilgili tıbbi bölüm ile işbirliği içinde götürülmelidir. Bu hastaların servis içinde uyumsuzlukları, özellikle ajitasyonları gözlenirse psikiyatri konsültasyonu istenmektedir. Bu yazıda, acil serviste ajitasyon nedenli görülen, öykü ve klinik izlem ile datura stramonium zehirlenmesine bağlı deliryum tanısı koyduğumuz bir olgu sunulmaktadır. Bu olguyu sunmaktaki amacımız, sık görülen, tanı ve tedavisinde psikiyatristlerin yer aldığı deliryum tablolarının etiyolojisinde yer alan madde zehirlenmelerine değinmek ve doktorların etiyolojide göz önünde bulundurmaları için, halk aras ında yaygın kullanımı olan bir zehirli bitki hakkında bilgi vermektir.Öğe Detection of regional blood flow in borderline personality disorder(Cumhuriyet Univ Tip Fak Psikiyatri Anabilim Dali, 2010) Koese, Ruguel; Abay, Ercan; Altun, Guelay DurmusObjective: To assess the role of SPECT (Single Photon Emission Computed Tomography) in the diagnosis of BPD (borderline personality disorder). Methods: Twenty BPD patients assessed with SCID-CV (Structured Clinical Interview for Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders-Fourth Edition Axis I Disorders, Clinical Version) and had no comorbid diagnoses have been assessed with SPECT, these images were compared to the cerebral blood flow of 17 healthy individuals. The patients' SPECT images were also assessed according to the clinical data that has been gathered via SCID-II (Personality Disorders assessment of Structured Clinical Interview for Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders-Third Edition-Revised) of patients. Results: BPD patients cerebral blood flow differed from the controls' and showed corticolimbic dysfunction. Conclusion: As the dysfunction is compatible with the disorder's core symptoms, neuroimaging studies can contribute to the endophenotype studies which take into consider the clinical dimensions of BPD. (Anatolian Journal of Psychiatry 2010; 11:102-111)Öğe Edirne ili merkezindeki lise öğrencilerinde obsesif-kompulsif bozukluğun epidemiyolojisi(2010) Abay, Ercan; Pulular, Aykan; Memiş, Çağdaş Öykü; Süt, NecdetAmaç: Edirne ili merkezindeki lise öğrencileri arasında obsesif-kompulsif bozukluk (OKB) yaygınlığını araştırmak, OKB’nin sosyodemografik özelliklerini ve OKB belirtilerinin sıklığını saptamak. Yöntem: Çalışma, Edirne ili merkezindeki liselerde eğitim görmekte olan 1., 2. ve 3. sınıf öğrencileriyle yapıldı. Örneklem büyüklüğünü hesaplamada, toplumda OKB görülme yaygınlığı %3 olarak alındı ve il genelindeki 8037 öğrenciden, OKB yaygınlığını saptamak için, tolerans değeri %0.6 ve %95 güvenle 3107 öğrencinin seçilmesinin yeterli olduğu saptandı. Örneklem, il genelindeki liselerden cinsiyet ve öğrenci sayılarına göre yapılandırılarak tabakalı örnekleme yöntemiyle seçildi. İlki, katılımcının kendisinin dolduracağı sosyodemografik veri formu ve Maudsley Obsesif-Kompulsif Soru Listesi (MOKSL), ikincisi, görüşmeci aracılığıyla doldurulacak CIDI (Composite International Diagnostic Interview) OKB ölçeği ve CIDI’nin depresif bozukluk ve yaygın anksiyete bozukluğu olmak üzere toplam iki alt ölçeği de çalışmamıza dahil edildi. Biyoistatistik uzmanı yardımı ile yapılan çalışmada, normal dağılım kuramından hareketle MOKSL’den 25 ve üstü puan alan 117 öğrenci bir üst değerlendirmeye alındı. Böylece, önceden OKB açısından değerlendirmeyi hak eden öğrenciler belirlendi. Sonraki aşama olan CIDI ölçeği ile OKB’nin yanı sıra yaygın anksiyete bozukluğu (YAB) ve majör depresyon (MD) eş tanıları da incelendi. Bulgular: Toplam kırk kişiye OKB tanısı konmuş, OKB’nin nokta yaygınlığı %1.4 olarak bulunmuştur. Vakaların sosyodemografik özellikleri yönünden yapılan karşılaştırmada, vaka grubuyla, toplam 2856 öğrenciden MOKSL’den 25 ve üstü puan alan 117 kişi dışında kalan öğrencilerin eşit aralıklara bölünmesiyle elde edilen kontrol grubu arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık yoktu. En sık, bulaşma obsesyonu (%40) ve kontrol kompulsiyonu (%22.5) saptanmış, majör depresyon eş tanısı %47.5, yaygın anksiyete bozukluğu eş tanısı %5 oranında bulunmuştur. Sonuç: Çalışmamızda sosyodemografik özellikler literatürden farklı bulunmuştur ve bulgular kontrol grubundan istatistiksel olarak anlamlı farklılık göstermemiştir. Ergenlik dönemi, diğer yaş dönemlerinden farklı özellikler taşıyan, hassas bir dönemdir. Bu nedenle, bu yaş grubuyla çalışmanın güçlükleri çalışmamızda da gözlemlenmiştir. Psikiyatrinin tüm toplumda, özellikle ergenlik döneminde daha iyi anlaşılması için daha fazla bilgilendirici çalışmanın yapılması gerektiği öne sürülebilir.Öğe Epidemiology of Obsessive Compulsive Disorder at High School Students in Edirne City Center(Yerkure Tanitim & Yayincilik Hizmetleri A S, 2010) Abay, Ercan; Pulular, Aykan; Memis, Cagdas Oyku; Sut, NecdetObjective: To investigate the prevalence of OCD among high school students in Edirne city center, to determine sociodemographic features of OCD, and to determine frequency of OCD symptoms. Methods: The study was conducted with 9th, 10th, and 11th grade high school students in the Edirne city center. The frequency of OCD among the entire population was accepted on 3% in the calculation of sample size and 3107 students among 8037 province-wide students were enrolled to the study with a 0.6% tolerance and a 95% confidence level. The sample was selected from province-wide high schools using stratified sampling by weighing according to gender and the number of students. The sociodemographic data form and the Maudsley Obsessive-Compulsive Inventory (MOCI), which will be filled out by the participant, and the Composite International Diagnostic Interview (CIDI) and two subscales of the CIDI concerning major depression (MD) and generalized anxiety disorder (GAD), which were filled out by the interviewer, were used. In the study, conducted together with a biostatistician, 117 students who had a MOCI score of >= 25 were enrolled into the next stage of the assessment with respect to the normal distribution. Thus, the students who were eligible for assessment of OCD were also diagnostically-assessed in terms of co-morbid GAD and MD by the CIDI. Results: A total of 40 students were diagnosed with OCD, and the point prevalence of OCD was found to be 1.4%. Sociodemographic features of the cases were not statistically significantly different compared to the control group included students selected from the 2856 students, except 117 students who had a MOCI score of >= 25, obtained after dividing into equal intervals. Contamination obsessions and control compulsions were most frequently encountered (40% and 22.5%, respectively), and the frequency of co-morbid MD and GAD were 47.5% and 5%, respectively. Conclusion: In the present study, the sociodemographic features were different from the literature and the results were not statistically different compared to the control group. Puberty is a sensitive period that has different features from other age groups. Therefore, difficulties of working with such an age group were also observed in the present study. It is suggested that there is a need for more informativeÖğe Erişkinlerde dikkat eksikliği/hiperaktivite bozukluğunun öykü, tanı ve ruhsal durum bakımından gözden geçirilmesi(1997) Abay, Ercan; Tuğlu, CengizBu yazıda Dikkat- eksikliği/hiperaktivite bozukluğu (DEHB) tanısı alan çocukların babalarında, geriye dönük olarak, çocukluk DEHB, erişkin DEHB ve birlikte görülen ruhsal tanılar gözden geçirilmiştir. Yöntem: Gözden geçirilen bu konulan değerlendirmek amacıyla: Sosyodemografik bilgilere yönelik form, Utah Ölçeği (The Wender Utah Rating Scale), DSM-IV'e göre DEHB bulguları, SCID-NP (DSM III R Yapılandırılmış Klinik Görüşmesi-Sağlıklı Kişi) formu uygulanmıştır. Bulgular: Geriye dönük olarak çocukluk ve erişkin DEHB ölçütlerini karşılayan¬larda evlilik ile ilgili sorunlara sık rastlandığı, antisosyal kişilik bozukluğundan daha fazla duygudurum ve anksiyete bozuklukları görüldüğü saptanmıştır. Tartışma: DEHB bulgularının varlığı ile ruhsal tanı birlikteliğinin değerlen¬dirilmesi tedavinin yönünü belirlemekte önem kazan¬maktadır.Öğe An Expert System for Determining the Emotional Change on a Critical Event Using Handwriting Features(Uikten - Assoc Information Communication Technology Education & Science, 2016) Ugurlu, Bora; Kandemir, Rembiye; Carus, Aydin; Abay, ErcanAn individual may sometimes feel anxious when a critical event happens. Job interview, wedding, moving in a new city/country can result this occurrence. Examinations taken in school are also that kind of events. Since our handwriting is controlled by brain, it is possible to see clear changes in handwriting style during examinations. In our study, an expert system is developed which considers handwriting features to predict student's exam anxiety state. 210 handwriting samples are collected and classification is made by using J48 decision tree algorithm. The average of Precision, Recall and F-Measure metrics are 71%, 66% and 67%, respectively.Öğe Majör depresyonda sertralin ile birlikte uygulanan uyku yoksunluğu ve ışık tedavisinin etkinliğinin sertralin tedavisi ile karşılaştırılması(2005) Tuğlu, Cengiz; Vardar, Erdal; Güdücü, Funda; Çalıyurt, Okan; Abay, ErcanAmaç: Parlak ışık tedavisi mevsimsel özellikli depresyonda etkin ve iyi tolere edilen bir tedavi şeklidir ve mevsimsel olmayan depresyonda da etkili olduğu bildirilmiştir. Uyku yoksunluğu tedavisi, uygulamaların % 60’ında majör depresyonda hızlı ve etkin bir tedavi sağlamaktadır. Diğer yandan genellikle somatik tedavilerle birlikte ilaç tedavilerinin kullanılması gerekli olmaktadır. Bu çalışmanın amacı sertralinle birlikte uyku yoksunluğu ve ışık tedavisi kombinasyonlarının etkinliğinin sertralin tedavisi ile karşılaştırılmasıdır.Yöntem: Majör depresyonu olan 37 hasta 3 gruba ayrılarak tedaviye alındı. On üç hasta sertralin ve geç kısmi uyku yoksunluğu, 13 hasta sertralin ve parlak ışık tedavisi ve 11 hasta da sertralin tedavisi ile izlendi. Değerlendirmeler günlük ve haftalık Hamilton Depresyon Ölçeği ve iki haftalık Hamilton Anksiyete Ölçeği ile yapıldı.Bulgular: Uyku yoksunluğu grubu daha çabuk ve daha etkin olarak depresyon puanlarında düşüş gösterdi. Uyku yoksunluğu grubundaki hızlı tedavi yanıtı tedavinin 3. gününden itibaren gözlendi. Hem uyku yoksunluğu ve hem de ışık tedavisi gruplarında anksiyete düzeyleri üzerinde kontrol grubuna göre daha üstün bir tedavi etkinliği elde edildi. Sonuç: Uyku yoksunluğu tedavisi sertralinle birlikte uygulandığında tedavi etkinliğini artırmada ve hızlı tedavi başlangıcı sağlamada mevsimsel olmayan majör depresyonda etkin bir şekilde kullanılabilir.Öğe Prevalence and Clinical Features of Body Dismorphic Disorder on Psychiatric Inpatients: A Cross-sectional Study in Edirne/TURKEY(2017) Kıvrak, Yüksel; Taşdelen, Yasin; Asoğlu, Mehmet; Abay, Ercan; Çınar, Rugül KöseAim: Body dysmorphic disorder (BDD) is characterized by thepresence of an imaginary defect of oneself and an increased mentaloccupation which causes either an impairment in functionalityor clinical distress. The aim of our study was to detect BDD prevalenceand its clinical features in hospitalized psychiatric patients.Material and Method: Hospitalized patients in our clinics wereevaluated. All the patients in our study were evaluated by usinga questionnaire that was prepared in accordance with theBDD literature by the authors, a sociodemographic data form,Structured Clinical Interview for DSM-IV Axis I Disorders (SCID-I)and Structured Clinical Interview for Axis II Disorders (SCID-II).Results: BDD prevalence was found to be 7% in hospitalized psychiatricpatients. It was also observed that all patients with BDDhad self-image anxiety, had mirror checking behaviour, tended tocamuflage the perceived defect, spent more than one hour in selfimageanxiety and had personality disorders. Howeve, none of theBDD patients ever mentioned any symptoms related to BDD unlessthey were asked and none of them had been diagnosed withBDD by the psychiatric team who were treating them.Conclusion: BDD is relatively common in hospitalized psychiatricpatients. Therefore most BDD patients are not diagnosed. BDDdiagnosis rate might be improved by questioning BDD as well asinspecting self-image anxiety.Öğe The relation of homocysteine levels with deficit syndrome and working memory in schizophrenic patients(Cumhuriyet Univ Tip Fak Psikiyatri Anabilim Dali, 2011) Tuglu, Cengiz; Ozcan, Sevilay; Erdogan, Yasin; Sut, Nejdet; Vardar, Erdal; Abay, ErcanObjective: There are many theories about etiology of schizophrenia and many studies are going on to find out a biologic determinant specific for schizophrenia. Single carbon metabolism theory has been suggested for the etiology of schizophrenia. There are also many data about a defect in homocysteine metabolism and increased levels of homocysteine in schizophrenic subjects but the correlation of hyperhomocysteinemia with the clinical reflections and symptom dispersion of schizophrenia has not been studied yet. Methods: For forty-one schizophrenic patients, clinical assessments were performed. The patients were divided into two groups, as deficit syndrome group and nondeficit syndrome group, using the deficit syndrome chart. Various test batteries have been applied to all patients to asses the clinical symptomatology and working memory. Serum homocysteine, vitamin B-12, and folic acid levels were measured concurrently. Results: Homocysteine levels were higher in the study group and mild to moderate hyperhomocysteinemia has been observed at the sample group independent folic acid levels. The homocysteine levels and clinical scale scores did not correlate statistically but folic acid levels did with negative symptomotology and functional disturbance. Conclusion: Serum homocysteine levels were elevated in both male and female schizophrenia patients. Hyperhomocysteinemia with the deficit syndrome as well as working memory did not show a statistically significant correlation. (Anatolian Journal of Psychiatry 2011; 12:169-176)Öğe Şizofreni ve şizoaffektif bozukluk akut alevlenmesi olan hastalarda ziprasidon ile risperidon’un klinik etkinlik, ekstrapiramidal, kardiyak ve metabolik yan etkilerinin karşılaştırılması(2009) Sönmez, Mehmet Bülent; Vardar, Mehmet Erdal; Altun, Gülay Durmuş; Abay, Ercan; Bedel, DenizAmaç: Atipik antipsikotik ilaçlar tipik antipsikotik ilaçlardan farklı klinik yan etkilere sahiptirler. Atipik antipsikotik ilaçların arasında da yan etki farklılıkları görülmektedir. Atipik antipsikotik ilaçlar arasında klozapin dışında klinik yararlanım açısından fark olmaması, klinisyen için ilaç tercihinde yan etkileri ön plana çıkarmaktadır. Antipsikotik ilaçların göreceli etkinlik ve yan etki profillerinin belirlenmesi için daha fazla klinik karşılaştırma çalışmasına gereksinim duyulmaktadır. Biz bu çalışmada şizofreni ve şizoaffektif bozukluk akut alevlenmesi olan hastalarda ziprasidon ile risperidon tedavilerinin klinik etkinliğini, ekstrapiramidal, metabolik ve kardiyak yan etkilerini karşılaştırmayı amaçladık.Yöntem: Ruhsal Bozuklukların Tanımlanması ve Sınışandırması El Kitabı, Gözden Geçirilmiş Dördüncü Baskı (DSM-IVTR) tanı ölçütlerine göre şizofreni veya şizoaffektif bozukluk akut alevlenmesi olan toplam 22 hasta, 6 hafta süreyle ziprasidon 80-160 mg/gün (n=11) veya risperidon 4-8 mg/gün (n=11) almak üzere rasgele dağıtıldı. Etkinlik değerlendirmeleri için pozitif ve negatif sendrom ölçeği (PANSS-T) toplam puanı, pozitif semptomlar alt ölçeği (PANSS-P) ve negatif semptomlar (PANSS-N) alt ölçeği kullanıldı. Hareket bozukluğu değerlendirmeleri için Anormal İstemsiz Hareketler Ölçeği (Abnormal Involuntary Movement Scale, AIMS), Simpson-Angus Nöroleptiklere Bağlı Hareket Bozukluklarını Değerlendirme Ölçeği (Simpson-Angus Scale, SAS) ve Barnes Akatizi Ölçeği (Barnes Akathisia Rating Scale, BARS) kullanıldı. Metabolik yan etkiler laboratuar testleri, beden ağırlığı ve beden kitle indeksi ölçümleri ile değerlendirildi. Kardiyak yan etkileri değerlendirmek için elektrokardiyografi ve radyonüklid ventrikülografi (Multigated Equilibrium Acquisition, MUGA scan) incelemeleri yapıldı. Çalışmayı tamamlayan 20 hastanın verileri analiz edildi. Çalışma açık uçlu ve randomize olarak yürütüldü.Bulgular: Her iki antipsikotik ilaç da klinik bulgularda anlamlı düzelme sağladı. Başlangıç ve sonlanım etkinlik değerlendirmelerinde her iki tedavi grubu arasında anlamlı fark yoktu. Risperidon grubunda 7. ve 21. günlerde SAS ölçeğine göre parkinsonizm bulgularında anlamlı artış oldu. Ziprasidon, beden ağırlığı ve glikoz düzeyleri üzerine daha olumlu etkiler gösterdi. Risperidon grubunda 42. günde prolaktin düzeylerinde anlamlı yükseklik vardı. İki ilaç arasında QTc uzaması açısından fark yoktu, ancak ziprasidon grubunda 21. ve 42. günlerde başlangıca göre anlamlı düzeyde QTc uzaması saptandı. Başlangıç ve sonlanım sol ventrikül sistolik ve diyastolik fonksiyonlarının ölçümlerinde, her iki tedavi grubu arasında anlamlı fark yoktu.Sonuçlar: Klinik olarak risperidon ve ziprasidon’un etkinliğinin benzer olduğu bulunmuştur. Risperidon’un ekstrapiramidal ve metabolik yan etkileri ziprasidon’a göre daha fazla görülürken, QTc uzaması ziprasidonda daha fazla görülmüştür. MUGA değerlendirmesinde ise gruplar arasında fark yoktur.Öğe Sınır kişilik bozukluğunda bölgesel beyin kan akımı(2010) Altun, Durmuş Gülay; Abay, Ercan; Köse, RugülAmaç: Sınır kişilik bozukluğunun (SKB) tanı aşamasında Tek Foton Emisyon Bilgisayarlı Tomografi (SPECT) yöntemi ile görüntülemenin yerini değerlendirmektir. Yöntem: SCID-CV (Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal El Kitabı, Dördüncü Baskıya göre Eksen I Bozuklukları için Yapılandırılmış Klinik Görüşme, Klinik Uyarlaması) ile değerlendirilen ve eş tanısı olmayan 20 SKB hastasının beyinlerinin dinlenme durumundaki kan akımları SPECT yöntemi ile görüntülenmiş, bu görüntüler 17 sağlıklı kontrolün beyin kan akımlarıyla karşılaş-tırılmıştır. Ayrıca hastaların SPECT görüntüleri, hastaların SCID-II (Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal El Kitabı, Gözden Geçirilmiş Üçüncü Baskıya göre Kişilik Bozuklukları için Yapılandırılmış Klinik Görüşme) ile elde edilen klinik bulgularına göre de değerlendirilmiştir. Bulgular: SKB hastalarının beyin kan akımlarının kortiko-limbik yapılar arasında işlev bozukluğuna işaret edecek şekilde normal kontrollerden farklılık gösterdiği bulun-muştur. Sonuç: Bu değişikliklerin bozukluğun temel bulgularıyla da uyumlu olduğunun saptanması, SKB'nin klinik boyutları göz önüne alınarak yürütülen endofenotip araştırmalarına beyin görüntüleme çalışmalarının katkıda bulunabileceğini düşündürmektedir.Öğe Üniversite öğrencilerinde Ramazan dönemi oruç tutma davranışının benlik saygısı, sigara ve alkol kullanımına etkileri(2005) Molla, Sebahat; Çalıyurt, Okan; Abay, Ercan; Vardar, ErdalAmaç: Ramazan döneminde oruç tutma Müslümanlar için bir görevdir. Oruç tutma sırasında güneşin doğuşu ve batışı arasındaki dönemde Müslümanlar yemez, içmez, sigara kullanmaz ve cinsel ilişkiye girmezler. Oruç tutmanın birçok olumlu ve olumsuz tıbbi ve psikolojik etkileri bildirilmiştir. Bu çalışmada üniversite öğrencileri arasında Ramazan dönemi oruç tutmanın sigara ve alkol kullanımına olan etkileri araştırılmıştır. Ayrıca Ramazan döneminde oruç tutmanın benlik saygısına olası yansımaları ve bu durumun sigara ve alkol kullanımına etkileri değerlendirilmiştir. Yöntem: Toplam 198 Sağlık Meslek Yüksekokulu öğrencisine sosoyodemografik bilgi formu ve Rosenberg Benlik Saygısı Ölçeği kullanılarak tarama yapılmıştır. Bulgular: Ramazan döneminde sigara kullanımının hem kız hem de erkek öğrencilerde azaldığı gözlenmiştir. Sigara kullanımının benlik saygısı üzerine olumsuz etkileri oruç tutan öğrencilerde gösterilmiştir. Diğer yandan benlik saygısı ile Ramazan'da oruç tutma arasında bir ilişki saptanamamıştır. Sonuç: Ramazan döneminde oruç tutma davranışının sigara kullanımını azaltması ve diğer yandan da benlik saygısının sigara kullanımı ile olumsuz yönde etkilenmesi. Ramazan döneminde bu maddeye bağımlığı olanları değerlendirmede oruç tutma davranışının sorgulanması ve göz önüne alınmasının önemini ortaya çıkartmaktadır.Öğe Ziprasidone versus risperidone: Comparison of clinical efficacy and cardiac, extrapyramidal, and metabolic side effects in patients with acute exacerbation of schizophrenia and schizoaffective disorders(Kure Iletisim Grubu A S, 2009) Sonmez, Buelent; Vardar, Erdal; Altun, Guelay Durmus; Abay, Ercan; Bedel, Denizobjective: Atypical antipsychotics have different clinical side effect profiles than typical antipsychotic agents. Also, side effect profiles of atypical antipsychotic agents are different from each other. As there are no proven significant clinical superiority among atypicals other than clozapine, clinicians make their atypical choice decisions according to side effect profiles. More clinical comparison studies are needed to discern the relative efficacy and side effect profiles of atypical antipsychotics. In this study we aimed to compare clinical efficacy and extrapyramidal, metabolic, and cardiac side effects of ziprasidone and risperidone in patients with acute exacerbation of schizophrenia and schizoaffective disorders. Method: A total 22 patients diagnosed with acute exacerbation of schizophrenia or schizoaffective disorder based on the Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders, Fourth Edition, Text Revision (DSM-IV-TR) were randomly assigned to receive ziprasidone 80-160 mg/day (n=11) or risperidone 4-8 mg/day(n=11) for 6 weeks. Positive and Negative Syndrome Scale total score (PANSS-T), positive symptoms subscale (PANSS-P) and negative symptoms subscale (PANSS-N) were used as efficacy measures. Abnormal Involuntary Movement Scale (AIMS), Simpson-Angus Scale (SAS), Barnes Akathisia Rating Scale (BARS), were employed for movement disorder evaluations, Metabolic side effects were tested by checking laboratory tests, body weight, and body mass index measures. Electrocardiography and radionuclide ventriculography (Multigated Equilibrium Acquisition-MUGA scan) scan were used for cardiac side effect assessments. The data for twelwe patients, who complated the study were analyzed. The study was designed and conducted as a randomized open label trial. Results: Both antipsychotic drugs improved clinical symptoms significantly. The two treatment groups did not differ significantly in efficacy measures at the initial and endpoint assessments. There was statistically significant increase in parkinsonism symptoms on the 7th and 21st day evaluations in risperidone group according to SAS. Ziprasidone exhibited more beneficial effects on body weight and glucose levels. There was significant increase in prolactin levels on the 42th day lab result with risperidone, There was no difference betweeen the two drugs in terms of prolongation of QTc interval. But, ziprasidone induced more QTc prolongation on the 21st and 42th day ECGs according to baseline than risperidone. The two treatment groups did not differ significantly in left ventricular systolic and diastolic function measures at initial and endpoint assessments. Conclusions: Both drugs demonstrated significant clinical improvement. Risperidone had more extrapyramidal and endocrine side effects than ziprasidone. Ziprasidone had more QTc prolongation than the risperidone. MUGA results did not differ significantly between two groups.