Yazar "Üstündağ, Sedat" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 11 / 11
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe The association of gene polymorphisms of the angiotensin- converting enzyme and angiotensin II receptor type 1 with ischemic stroke in Turkish subjects of Trakya region(2009) Sipahi, Tammam; Güldiken, Babürhan Feyzullah; Güldiken, Sibel; Üstündağ, Sedat; Turgut, Nilda; Budak, Metin; Şener, SeralpAmaç: Bu çalışmanın amacı, Trakya bölgesinde yaşayan iskemik inme geçirmiş hastalarda ACE insersiyon/delesyon (I/D) ve AT1R (A1166C) gen polimorfizmlerinin sıklığını, vasküler risk faktörleri ve inme alt-grupları ile ilişkisini araştırmaktır. Hastalar ve Yöntemler: Çalışmaya 162 iskemik inme geçirmiş hasta ile 146 sağlıklı olgu alındı. İskemik inme hastaları, ORG 10172 Akut İnme Tedavisi (TOAST) kriterlerine göre büyük ve küçük damar hastalığı olarak inme alt gruplarına ayrıldı. ACE I/D polimorfizmi polimeraz zincir reaksiyonu (PZR), AT1R (A1166C) gen polimorfizmi ise PZR ve restriksiyon fragment uzunluk polimorfizmi (RFLP) yöntemleri kullanılarak yapıldı. Bulgular: Hasta grubundaki ACE I/D genotip dağılımı (DD=34.0%, ID=50.0%, II=16.0%), kontrol grubu ile karşılaştırıldığında (DD=34.3%, ID=49.7%, II=16.1%) fark bulunmadı. Ayrıca hasta grubundaki AT1R (A1166C) genotip dağılımları ile (AA=58.0%, CA=34.6% ve CC=7.4%) kontrol grubu ile karşılaştırıldığında (AA=60.1%, CA=35.7% ve CC=4.2%) anlamlı fark saptanmadı. Her iki inme alt grubu arasında ACE I/D ve AT1R (A1166C) polimorfizmlerinin dağılımı açısından farklılık bulunmadı. Sonuç: Çalışmamızda Trakya bölgesinde yaşayan insanlarda ACE I/D ve AT1R (A1166C) gen polimorfizmlerinin iskemik inme gelişmesinde genetik risk faktörleri olmadıkları belirlendi.Öğe A Case Report on Aspergillus lentulus Pneumonia(2013) Gürcan, Şaban; Tikveşli, Melek; Üstündağ, Sedat; Ener, BeyzaBackground: Aspergillus lentulus was described as a new species in 2005 but it was isolated from Turkey for the first time. Case report: A. lentulus was isolated as the cause of pneumonia from a patient who had renal transplantation 4 months ago. The patient received immunosuppressive treatment after transplantation. A. lentulus was isolated from his sputum as an agent in pneumonia developed 4 months after the transplantation. Leukocytes, blastospores, and hyphae were seen in both Gram- and Giemsa-stained smears of the sputum. The isolate was identified by using the Maren A. Klich algorithm and molecular methods and confirmed by the reference laboratory of the CBS Fungal Biodiversity Centre (The Netherlands). In the susceptibility tests of the isolate, minimal inhibitory concentrations for amphotericin B, voriconazole, posaconazole, and caspofungin were found to be 0.5 µg/mL, 0.25 µg/mL, 0.125 µg/mL, and 0.25 µg/mL, respectively. The patient recovered with voriconazole treatment (2x200 mg/day).Conclusion: The use of the molecular tests is important for identification of A. lentulus strains because they are very easily confused with A.fumigatus strains according to phenotypic characteristics.Öğe Comparison of Prevalence and Severity of Depressive Symptoms in Hemodialysis Patients Before and During The Covid-19 Pandemic(Trakya Üniversitesi, 2023) Tan Tabakoglu, Nilgun; Üstündağ, SedatAbstractAims: To examine the presence and severity of depressive symptoms in hemodialysis patients before and during the COVID-19 epidemic and to evaluate its relationship with the pandemic.Methods: This study was conducted retrospectively with 21 adult hemodialysis patients who were administered the Beck depression questionnaire between September 2018 and June 2021. The conformity of BDI scores to normal distribution was evaluated with the Shapiro-Wilk test. The Friedman test was used to compare BDI scores between 3 different repeated measurement times, and the Dunn test with Bonferroni correction was used for multiple comparisons. Cochran Q test was used to compare patients' depression status (no vs. yes) between 3 different repeated measurement periods. P-value < 0.05 was considered statistically significant.Results: The average age of 21 patients (16 men and 5 women) was 66.6±9.6 years, and their ages ranged from 48 to 84 years. 23.8% of the patients were female and 76.2% were male. BDI scores during the COVID-19 pandemic were significantly higher than pre-pandemic scores (p < 0.001; Table 1 and Figure 2). The severity of depressive symptoms during the COVID-19 pandemic was considerably higher in women than in men (p = 0.038).Conclusion: The COVID-19 pandemic increased BDI scores in hemodialysis patients. We think that the application of the Beck Depression Questionnaire in the routine follow-up of hemodialysis patients will contribute significantly to the early recognition of patients who may become depressed, provide the necessary treatments, and ensure compliance with hemodialysis treatment.Öğe Computed Tomography Findings of Peritoneal Dialysis Related Complications(2019) Kurultak, İlhan; Yılmaz, Erdem; Tunçbilek, Nermin; Üstündağ, SedatObjectives: The aim of our study is to demonstrate the computed tomography (CT) findings of peritoneal dialysis (PD)-related complications.Methods: CT findings of PD-related complications of 28 patients (14 female, 14 male, mean 52.3±2.5 years, (range34-73)) were evaluated retrospectively. Patients were examined in terms of PD catheter complications, dialysis liquidleakage, hernia, intra-abdominal collection, sclerosing encapsulated peritonitis, and perforation.Results: The mean duration of PD treatment was 39,4 months (range 4-180). The ratio of complications detected in CTis 93% (n=26). Four findings were detected in 1 patient (3.5%), three findings in 10 patients (39%), two findings in 7 patients(25%), and a finding in 8 patients (28.5%). The most common finding was PD cathether malposition (n=21, 75%).Others were hernia (n=18, 64%), dialysis liquid leakage (n=14, 50%), sclerosing encapsulated peritonitis (n=2, 7%), andsubcutaneous emphysema (n=1, 3.5%).Conclusion: Abdominal CT is an effective imaging method to demonstrate PD-related complications. PD cathethermalposition, hernia, and dialysis liquid leakage were the most common complications.Öğe Esansiyel hipertansiyonda gelişen sol ventrikül hipertrofisinin sağ ventrikül işlevi üzerine olan etkisinin nabız dalgalı doku Doppler ile incelenmesi(2003) Sürücü, Hüseyin; Akdemir, Osman; Üstündağ, Sedat; Tatlı, Ersan; Köker, İbrahim Hakkı; Özbay, GültaçLiteratürde esansiyel hipertansiyonlu hastalarda sağ ventrikül fonksiyonlarını inceleyen çalışmalar kısıtlı sayıdadır. Bu çalışmaların hepsinde standart ekokardiyografi (eko) parametreleri kullanıldığı gibi, sol ventrikül hipertrofisinin (SVH) sağ ventrikül fonksiyonları üzerine olan etkisi de incelenmemiştir. Çalışmamızda esansiyel hipertansiyonlu 114 olguda gelişen SVH'nin sağ ventrikül işlevleri üzerine olan etkisi standart eko ve doku Doppler görüntüleme (DDG) yöntemleri kullanılarak incelenmiştir. Sonuçlar sistemik bir hastalığı olmayan, Bruce protokolüne göre maksimal efor testi negatif sonuçlanan 34 sağlıklı bireyle (grup-1) karşılaştırılmıştır. Olgular elektrokardiyografi (EKG) ve eko'da SVH olmayan (grup-2), eko'da SVH saptanmasına rağmen EKG'de olmayanlar (grup-3) ve EKG ve eko'da SVH saptananlar olarak (grup-4) sınıflandırılmıştır. Standart eko parametrelerinden hiç biri SVH'nin sağ ventrikül işlevlerini bozduğunu tespit edememiştir. Oysa DDG parametrelerinden İVRa hızı ve Ea yavaşlama süresi (Ea - DT) SVH gelişen gurupta daha büyük bulunmuştur. Sağ ventrikül miyokardından elde edilen İVRa hızı grup-4'de diğer guruplara göre daha yüksek saptanmıştır (sırasıyla p değerleri 0.010, 0.002 ve 0.001). Ea-DT süresi de grup-4'de sağlıklı bireyler ve SVH'sı olmayan esansiyel hipertansiyonlu olgulara göre anlamlı olarak uzun bulunmuştur (sırasıyla p:0.020 ve p:0.037). Bu değişikliklerin sağ ventrikül diyastolik işlev bozukluklarını yansıttığı kabul edildiğinde sağ ventrikül işlevlerinin gelişen SVH'den etkilendiği ve bu değişikliklerin de standart eko parametreleri ile tespit edilemediği, ayrıca EKG'de saptanan SVH'nin sağ ventrikül diyastolik işlev bozukluğuna işaret ettiği sonucuna varılabilir.Öğe “İatrojenik” Polidipsi Nedenli Su İntoksikasyonu(Trakya Üniversitesi, 2023) İnal, Batuhan; Tüzün, Simge; Karagöz, Ferdi; Gülarda, Nuran; Kurultak, İlhan; Üstündağ, SedatSu toksisitesi, aşırı su alımı öyküsünün eşlik ettiği düşük serum sodyum seviyeleri ve serum ozmolaritesi ile karakterize bir ensefalopatidir. Sağlıklı kişilerde nadiren de olsa klinik muayene ve tedaviler sırasında görülebilmektedir. 69 yaşında erkek hasta halsizlik ve baş dönmesi şikayeti ile acil servise getirildi. Anamnezinde aynı gün kendisine söylendiği üzere 4 saatte üriner ultrasonografi hazırlığı için yaklaşık 6 L su tükettiği öğrenildi. Acil servis başvurusunda serum sodyum 119 mmol/L bulundu. Sıvı kısıtlaması yapıldı. 24 saatlik izlem sonrasında sodyum 136 mmol/l saptanan hasta taburcu edildi. 52 yaşında kadın hasta bulantı şikayeti ile acil servise başvurdu. Anamnezinde fundus anjiyografi yan etkilerinden korunmak için kendisine söylendiği üzere 10 dakikada yaklaşık 1,5 L ve 1 saat sonra 10 dakikada 1 L su tükettiği öğrenildi. Acil servis başvurusunda serum sodyum 117 mmol/L bulundu. Sıvı kısıtlaması yapıldı. 48 saatlik izlem sonrasında sodyum 134 mmol/l saptanan hasta taburcu edildi. Akciğer ödemi, beyin ödemi ve hatta ölüm görülebilir. Başvuruda klinik ciddiyeti için ana faktörler, hiponatreminin gelişim hızı ve derecesidir. Sunulan olgularda hastalar çok kısa sürede aşırı miktarda su almış ve akut hiponatremi gelişmişti. Su intoksikasyonunun önlenmesi için sağlık profesyonelleri tarafından önerilen su alımının (özellikle üst limitlerin) bireyselleştirilmesinin önemli olduğunu düşünmekteyiz.Öğe Kronik Böbrek Hastalığında Bilişsel Fonksiyon Bozukluğu: Diyaliz Modalitesinin Etkisi(2015) Ak, Recep; Üstündağ, Sedat; Üstündağ, Ayten; Güldiken, Babürhan Feyzullah; Süt, Necdetamaç: Kronik böbrek hastalığı (KBH) olanlarda, morbidite ve mortalite artışına yol açan bilişsel fonksiyon bozukluğu (BD)'na sık rastlanır. çalışmamızda, KBH olgularında BD gelişimine etkili faktörleri araştırmayı, hemodiyaliz (HD) ve periton diyalizi (HD) uygulamalarının BD gelişimine etkisini incelemeyi amaçladık.GEREÇ ve YÖNTEMLER: Henüz diyaliz aşamasına gelmemiş 62 (Prediyaliz Grubu; 28'i evre III, 34'ü evre IV) hasta ile diyaliz tedavisi uygulanmakta olan 60 (Diyaliz Grubu; 30'u HD, 30'u PD) hastadan oluşan toplam 122 KBH'lı olgu grubumuzda ve 41 sağlıklı bireyde bilişsel fonksiyonları karşılaştırmalı olarak inceledik bulGular: KBH'lı olgularımızda BD gelişme oranının (%24,6), sağlıklı olgulara göre (%0) çok yüksek olduğunu bulduk (p<0,001). Mini Mental Test puanının hasta yaşı (r=-0,428), hemoglobin (r=0,336), CRP (r=-0,311), albümin (r=0,336); Hesaplama Testi puanının LDL kolesterol (r=-0,336); Praksis Testi puanının hastalık süresi (r=-0,204), HDL (r=0,188); Görsel Hafıza Testi puanının parathormon düzeyi ile (r=-0,270) ilişkili olduğunu saptadık. HD uygulanmakta olan hastalarımızda BD yaygınlığının (%50), PD grubuna göre (%23,3) daha yüksek olduğunu (p=0,032) gözledik.sonuç: Bulgularımız, anemi, malnütrisyon, inflamasyon varlığının hastalarımızdaki BD gelişiminde önemli rol oynadığını ve PD uygulanan hastalarda bilişsel fonksiyonların HD uygulananlara göre daha iyi korunduğunu göstermektedırÖğe Primer hipertansiyonda anjiotensin konverting enzim inhibitör ve anjiotensin II AT1 reseptör blokerin glomerüler, tubuler fonksiyonlara etkisi(Trakya Üniversitesi, 2002) Üstündağ, Sedat; Şen, SaniyeÖZET Primer Hipertansiyon (HT) sık görülen, komplikasyonlarıyla morbidite ve mortalite artışına yol açan önemli sağlık sorunudur. Antihipertansif tedavide, kan basıncının düşürülmesi yanında, organ koruyucu özelikleri olan ilaçların kullanılması önemlidir. Çalışmamızda, HT'lularda fonksiyonel bozuklukların gelişmediği erken dönemde, glomerülo-tubuler etkilenmenin araştırılarak, bu etkilenmenin vasküler ve metabolik bozukluklarla ilişkisinin incelenmesi, altı aylık Iosartan ve trandolapril tedavilerinin renal fonksiyonlara etkilerinin araştırılması amaçlandı. Organ komplikasyonları saptanmayan, ortalama sistolik kan basıncı (SKB) lan 158.9 ±11.4 mmHg, diyastolik kan basıncı (DKB) 99.7 ± 6.9 mmHg, bilinen HT süreleri 31.6 ± 38.5 ay, ortalama vücut kitle indeks (VKİ) leri 27.4 ± 3.4 kg/m2 olan 27'si kadın (K), 36'sı erkek (E ) toplam 63 HT'lu ile 17'si K, 24'ü E toplam 41 sağlıklı birey çalışmaya alındı. Kontrol grubunda başlangıçda, hasta grubunda tedavi öncesi ve sonrasında, serumda açlık kan şekeri (AKŞ), trigliserid (TG), total kolesterol (TK), yüksek ve düşük dansiteli lipoprotein, ürik asit (ÜA); sistemik vasküler etkilenme göstergelerinden von Willebrand Faktör (v VVF) aktivitesi ile fibrinojen (fibr); glomerülo-tubuler fonksiyon göstergelerinden idrarla atılan albumin (ÜAE), N-asetil P-D glukozaminidaz (NAG) ve Beta-2-mikroglobülin (P2m) düzeyleri incelendi. Tam kan ve idrar incelemesi gerçekleştirildi. Endojen kreatinin klirensi ile GFR hesaplandı. Hipertansif grupta kontrole göre, trombosit sayısı (P=0.024), TG (P=0.003), TK (P=0.020), ÜA (P=0.041), vVVF aktivitesi (P-0.022), fıbr (P=0.027), proteinüri (P=0.005), ÜAE (P-0.002), üriner p2m (P=0.016) ve NAG atılımları nda (P=0,043) anlamlı yükseklikle 66belirgin renal ve sistemik vasküler etkilenme ve metabolik bozukluk saptandı.UAE ile DKB (P=0.009), VKİ (P=0.015), proteinüri (P=0.016), GFR (P=0.021); üriner NAG atılımı ile SKB (P=0.002), DKB (P=0.0I9); p2m atılımı ile SKB (P=0.028) pozitif doğrusal ilişkili bulundu. HT'lularda % 7 1.1 oranında hipertansif retinopati saptandı. Hasta grubunda 2 haftalık tuzdan kısıtlı diyet uygulaması ile SKB (P=0.031), DKB (P=0.026), serum Na+ değeri (P=0.026) anlamlı geriledi, VKİ'nde değişiklik oluşmadı. Altı aylık trandolapril tedavisi ile vWF aktivitesi (P=0.003), proteinüri (P=0.040). ÜAE (P=0.003), üriner NAG (P=0.040) atılımı, losartan tedavisi ile TG (P=0,033), TK (P=0,01 1), ÜA (P=0.000), proteinüri (P=0,041), ÜAE (P=0.014), üriner NAG (P=0,034) ve (32m (P=0.013) atılımları başlangıç değerlerine göre anlamlı azaldı. Bulgularımız, bilinen HT süresi kısa, % 84'ü hafıf-orta hipertansiflerden oluşan hasta grubunda, belirgin glomerülo-tubuler ve sistemik vasküler etkilenme ile metabolik bozukluk oluştuğunu göstermektedir. Kısa süreli tuzdan kısıtlı diyet uygulanması ile kan basınçlarında anlamlı düşme gözlenmesi yaşam biçiminin hipertansiyon gelişimindeki öneminin kanıtıdır. Trandolapril ve losartan tedavileri ile hedef kan basıncı değerlerine ulaşılmış, her iki ilaçda renoprotektif etkili bulunmuş, trandolapril tedavisiyle sistemik vasküler, losartan tedavisi ile metabolik olumlu etkiler daha belirgin bulunmuştur. 67Öğe Son dönem böbrek yetmezlikli hastada laktik asidoza bağlı gelişen bilateral bazal gangliyon lezyonu(2009) Güldiken, Babürhan; Üstündağ, Sedat; Yılmaz, Arif; Çakır, HasanBilateral bazal gangliyon lezyonu, hipoksik ensefalopatilerde ve metanol zehirlenmelerinde sık görülmesine rağmen son dönem böbrek hastalığında nadir görülen bir bulgudur. Bilateral ve seçici tutulumun patofizyolojisi tam bilinmemekle birlikte ağır metabolik asidoz suçlanan süreçlerden bir tanesidir. Bu çalışmada son dönem böbrek hastalığı nedeniyle süregen düzenli hemodiyaliz tedavisi uygulanmakta olan bir hasta, metformin kullanımı sonrası ortaya çıkan bilateral bazal gangliyon lezyonu ve eşlik eden bulguları ile sunulmaktadır.Öğe Son Dönem Kronik Böbrek Hastalarında Altı Aylık Hemodiyaliz Tedavisinin Kognitif Fonksiyona Etkisi(2018) Kılınç, Vildan Çoban; Üstündağ, Sedat; Üstündağ, Ayten; Süt, NecdetAMAÇ: Evre V Kronik Böbrek Hastalığı (KBH) olan hastalarımızda kognitif fonksiyon bozukluğununvarlığını, etkileyen faktörleri ve hemodiyaliz tedavisinin kognitif fonksiyona etkisini incelemeyiamaçladık.GEREÇ ve YÖNTEMLER: Çalışmamızda, evre 5 KBH gelişmiş 66 olgumuzda standardize minimental durum değerlendirme testi ile kognitif fonksiyon bozukluğu (KFB) yaygınlığını, gelişiminikolaylaştırıcı faktörleri araştırmayı; hemodiyaliz tedavisine yeni başlayan 33 hastamızda altı aylıktedavinin kognitif fonksiyona etkisini araştırdık.BULGULAR: Hastalarımızın %32’sinde KFB gelişmişti. Eğitim durumunun daha düşük seviyedeolmasının (p<0,001), ileri yaşın (p=0,003), kadın cinsiyette olmanın (p<0,001), bel çevresinin kalınolmasının (p=0,016), üre seviyelerinin yüksek olmasının (p=0,018) KFB gelişimi ile pozitif doğrusalilişki olduğunu belirledik. Altı aylık hemodiyaliz tedavisi ile kognitif fonksiyon değerlendirmepuanının 0,5 puan (p=0,092) yükseldiğini, başlangıçta %39,4 olan KFB’li hasta oranının, tedavininaltıncı ayında %27,3’e gerilediğini; %30’luk bu azalmanın istatistiksel anlamlılık sınırında olduğunu(p=0,137) saptadık. Bazal diyastolik kan basıncı (KB) yüksek olan hastaların kognitif fonksiyonlarınınhemodiyaliz tedavisi daha az düzeldiğini (p=0,042); istatistiksel anlamlılık sınırında olmakla birlikteyaşı ileri (p=0,065), bazal ortalama KB (p=0,056) ve bazal sistolik KB (p=0,135) yüksek olan hastalardada hemodiyaliz tedavisi ile kognitif fonksiyonlarda daha az düzelme geliştiğini saptadık.SONUÇ: Bulgularımız, KBH olan bireylerde kognitif fonksiyonların değerlendirilmesinin, gelişiminikolaylaştırıcı faktörlerin ortadan kaldırılmasının ve diyaliz endikasyonu olan hastalarda hemodiyaliztedavisine geciktirilmeden başlanmasının KFB ve KBH’na bağlı morbi-mortalitenin azaltılmasınayardımcı olabileceğini düşündürmektedir.Öğe Subcutaneous C.E.R.A. for the Treatment of Chronic Renal Anemia in Predialysis Patients(2016) Üstündağ, Sedat; Doğan, Ekrem; Duranay, Murat; Kazancıoğlu, Rümeyza; Çelik, Vedat; Ünsal, Abdülkadir; Yıldız, AlaattinBackground: We investigated the efficacy, safety and tolerability of once-monthly administration of C.E.R.A. in erythropoiesis stimulating agents (ESAs) naive predialysis patients with CKD for anemia treatment Study Design: Single arm, open label study. Methods: A total of 75 patients (mean (SD) age was 52.8 (16.4) years, 76.0% were female) were included in this study conducted between 12 August 2008 and 30 October 2009 in 9 centers across Turkey. The mean change in Hb concentration (g/dL) between baseline (week 0) and the efficacy evaluation period (EEP) was the primary efficacy parameter evaluated in three consecutive periods including a dose titration period (DTP; with initial 1.2 ?g/kg dose of C.E.R.A., subcutaneously, 28 weeks), EEP (8 weeks) and a long-term safety period (16 weeks). Results: Our analysis revealed an improvement in Hb levels from baseline value of 9.4 (0.4) g/dL to time adjusted average level of 11.4 (0.7) g/dL in EEP in the per protocol (PP) population and from 9.3 (0.5) g/dL to 11.1 (1.0) g/dL in intent-to-treat (ITT) population. Mean (SD) change in Hb levels from baseline to EEP was 2.0 (0.7) g/dl in the PP population (primary endpoint) and 1.7 (1.1) g/dL in the ITT population. The percentage of patients whose Hb concentrations remained within the target range of 10.0-12.0 g/dL throughout the EEP was 43.9% (95% CI: 28.5-60.3%) in the PP population and 38.7% (95% CI: 27.6% to 50.6%) in the ITP population. A total of 206 adverse events (AE) were reported in 77.0% of patients with hypertension (20%) as the most frequent AE. Conclusion: Once-monthly subcutaneous C.E.R.A. administration is effective and safe in the treatment of anemia in pre-dialysis patients with CKD, who are not currently treated with ESAs.