Yazar "Üstün, Funda" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 7 / 7
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Bacak kas kitlesinin belirlenmesinde Tc-99m-sestamibi sintigrafisinin kullanım(2010) Üstün, Funda; Durmuş, Gülay Altun; Torun, Neşe; Sarıkaya, AliAmaç: Kas doku miktarı değişimlerinin tüm vücutta ve bölgesel olarak ölçümü beslenme, spor ve egzersiz fizyolojisinde önem taşımaktadır. Çalışmamızda DEXA ekstremitede iskelet kas kitlesinin ölçümünde standart yöntem olarak kullanıldı ve sistemik hastalığı olmayan farklı yaş ve cinsiyetlerdeki bireylerde periferik iskelet kas kitlesini belirlemede MIBI sintigrafisinin değerini araştırmayı amaçladık.Gereç ve Yöntemler: Koroner arter hastalığı için 10 yıllık riski ?%10 olan 119 kadın ve 83 erkek (Toplam 202) hasta çalışmaya alındı. DEXA ile bacak ve tüm vücut yağ ve kas doku kitlesi (kg) ile % yağ oranları; MIBI ile MIBI uptake ve Normalize MIBI indeksleri hesaplandı.Bulgular: Hem DEXA hem de MIBI ile elde edilen değerlere göre erkeklerde kas kitlesi kadınlara göre anlamlı olarak fazla idi (sırasıyla; p == 0.0001, <0.01) idi. DEXA ve MIBI ile elde edilen kas kitle değerleri erkeklerde yaş gruplarına göre kıyaslandığında farklı değildi, ancak kadınlarda DEXA'da 30'lu yaş grubunda en fazla olup; yaş grupları arasında anlamlı olarak farklı idi (p<0.05). DEXA'da elde edilen alt ekstremite kas kitlesi yaş, HDL düzeyi, alt ekstremite % yağ oranı ve tüm vücut % yağ oranı ile negatif yönde anlamlı ilişkisi olduğu bulundu. Kadın ve erkek hastalar arasında GATED SPECT ile elde edilen veriler arasında anlamlı fark vardı (p = 0.0001). Farmakolojik stres ve istirahat verileri karşılaştırıldığında sadece kadın hastaların EF değerleri anlamlı olarak farklıydı.Sonuç: Çalışmamızda hem DEXA hem de MIBI ile elde ettiğimiz bölgesel kas kitlesi ölçüm verileri birbiriyle uyumlu sonuçlar vermiştir. Her iki yönteme göre erkeklerde kas kitlesi kadınlara göre fazla, yağ kitlesi ise azdır. Kadınlarda kas kitlesi 30'lu yaşlarda daha fazla olup; menopoz süreci ile birlikte azalmaktadır. MIBI özel koşullarda bölgesel kas kitlesi ölçümünde kullanılabilecek noninvaziv in vivo yöntemdir.Öğe Çanakkale'deki hekimlerin nükleer tıp konusundaki bilgi ve görüşlerinin değerlendirmesi(2014) Üstün, Funda; Bakar, CoşkunNükleer tıp, 1974 yılından beri ülkemizde ayrı bir uzmanlık dalı olup ülkemizde de dünya ile hemen hemen aynı süreli geçmişe sahiptir. Dünyada ve Türkiye'de hekimlerin nükleer tıp hakkında farkındalık düzeyi ve görüşleri hakkında yeterli çalışma bulunmamaktadır. Çalışmamızda, nükleer tıp hizmeti verilmediği dönemde Çanakkale ilinde hekimlerin nükleer tıp hakkındaki bilgi düzeyleri ve tutumlarını belirlemek amaçlanmaktadır. Bu çalışma, 01 Aralık.201028 Şubat 2011 tarihleri arasında Çanakkale ilinde yürütülmüş veri toplama formu çalışmasıdır. Araştırmada değerlendirilen 278 hekimin %29u kadın (ort. 37,2±7,57 yaş / yıl) ve %71i erkektir (ortalama 42,04±8,62 yaş / yıl). İncelenen kişilerin yaş ortalaması 40,6±8,6 yıl ve meslek yıllarının ortalaması 16,18±8,73 yıldır. Tıp fakültesinde nükleer tıp dersi alınması, nükleer tıpta yakınına tetkik yapılması ve hekimlik süresi nükleer tıp bilgi düzeyine etki etmektedir. Diğer önemli bir etken ise bireylerin üniversite ya da eğitim araştırma hastanesinde uzmanlık eğitimi almış olmasıdır. Bazı branşlar nükleer tıbbı kendi uzmanlık alanları için gereksiz görmektedirler. Hekimlerin yaklaşık %80i, kendilerini nükleer tıp bilgi düzeyi açısından yetersiz bulmaktadırlar. Çalışmamıza katılan çoğu hekim nükleer tıbbın farkındadır, ancak pratikte kullanımı hakkında bilgi sahibi değildirler. Bu durumun nedenleri arasında ülkemizde nükleer tıp konusunda homojen bir eğitim verilmemesi yer almaktadır. Mezuniyet sonrası eğitim de yetersizdir. Veri toplama formu çalışması sırasında nükleer tıp hizmetinin bulunmaması da olumsuz sonuçları artırmıştır.Öğe Metimazol Tedavisine Bağlı Serum Kreatin Kinaz Yüksekliği(2016) Bülbül, Buket Yılmaz; Çelik, Mehmet; Güldiken, Sibel; Salt, Semra Aytürk; Üstün, FundaGünümüzde hipertiroidi nedeniyle antitiroid ilaçlar sıkkullanılmaktadır. Metimazole bağlı kreatin kinazyüksekliği nadir görülen yan etkilerden biridir. Kreatinkinaz yüksekliği, rabdomiyoliz gelişme riski nedeniyledikkat edilmesi gereken bir durumdur. Biz bu yazımızda,Graves hastalığı nedeniyle metimazol tedavisi başlanan,takibinde miyalji şikayeti ortaya çıkan ve kreatin kinazyüksekliği saptanan hastayı sundukÖğe Miyokard perfûzyon sintigrafısinde iskemi bulgusu olması ekokardiyografık verileri nasıl etkiler(2010) Üstün, Funda; Gürbüz, Hülya; Altun, Gülay Durmuş; Altun, ArmağanAmaç: 99mTc sestamibi ile miyokard perfüzyon sintigrafisi (MPS) miyokard iskemisini değerlendirmede kullanılmaktadır. Ekokardiyografi ise miyokard duvar hareketlerinin, ventrikül volümünün ve ejeksiyon fraksiyonun (EF) ölçümünde kullanılır. Çalışmamızın amacı; MPS ile iskemik ve normal değerlendirilen hasta grupları arasında ekokardiyografi ile elde edilen sol ventrikül verilerini karşılaştırmaktı. Hastalar: Şüpheli KAH olan, hem ekokardiyografi hem de MPS yapılmış 78 hastanın (ortalama yaş 47±14 yıl, 38 erkek ve 40 kadın) verileri retrospektif olarak değerlendirildi. MPS sonucuna göre hastalar normal (=51) ve iskemik (=27) olarak iki gruba ayrıldı. Hastaların tüm verileri (yaş, cinsiyet, kilo, boy, vücut kitle endeksi) çalışıldı. Ayrıca ekokardiyografi verileri de MPS sonucuna göre karşılaştırıldı. Sonuçlar: Hasta grupları arasında demografik veriler arasında anlamlı fark yoktu. Hasta grupları arasında ekokardiyografi verileri içinde sadece diastol sonu sol ventrikül çapı iskemik grupta (5.1±0.6) normal vakalara (4.7±0.8) göre anlamlı olarak yüksekti (p < 0.05). Diğer ekokardiyografi verilerinde anlamlı farklılık yoktu (sırasıyla normal ve iskemik hastalar): (1) LVMI (109.8±45.2 ile 130.4±96.0, p>0.2); (2) CO (4.6±2.4 ile 4.8±2.4, p>0.05); (3) EF (59.9 ±11.0 ile 60.2±7.8, p > 0.05); (4) FS (23.1±14.2 ile 22.2±16.2, p > 0.05); (5) SWT (1.0±0.2 ile 1.0±0.3, p > 0.05), (6) PWT (0.9±0.2 ile 1.0±0.3, p > 0.05). Tartışma: Ekokardiyografi sonucuna göre sol ventrikül diastolik çap iskemik hastalarda normallere göre geniştir. Bu bulgu iskemik kalp hastalığının süreci hakkında önemli bulgu sağlamaktadır.Öğe Tek seferlik sigara içiminin tiroid fonksiyonlarına ve tiroid antikorlarına etkisi(2011) Yiğitbaşı, Ömer Necmi; Altun, Gülay Durmuş; Bedel, Deniz; Çiftçi, Şükran; Berkarda, Şakir; Üstün, FundaAMAÇ: Sigara içiminin tiroid fonksiyonları üzerine pek çok farklı etkisi vardır. Ancak insanlarda akut tek doz sigara içiminin serum tiroid hormon ve antikor seviyelerine etkisi olup olmadığı hakkında literatür bilgisi yoktur. Bu çalışmada amaç ötiroid hasta grubunda tek sefer sigara içiminin serum serbest Triiodotironin (sT3), serbest Tiroksin (sT4), Tiriot stimülan hormon (TSH) düzeyi ile serum Anti-tiroglobulin antikor (anti Tg) ve Anti-tiroid peroksidaz antikor (anti TPO) düzeylerine etkisini belirlemekti.GEREÇ ve YÖNTEM: Çalışmaya ultrasonografik, biyokimyasal tetkikler ile sT3, sT4 ve TSH değerleri normal sınırlarda olan; 24'ü kadın, 7'si erkek 31 hasta dahil edildi. Bu hastaların 21'inin kronik sigara kullanım öyküsü varken 10'i hiç sigara kullanmamıştı. Çalışma grubunda yer alan gönüllülerden sigara öncesi ve tek sefer sigara içimi sonrası sT3, sT4, TSH, anti Tg ve anti TPO düzeyleri için kan alındı.BULGULAR: Sigara içen ve içmeyen gruplarda kendi grupları içinde başlangıç ve sigara sonrası tiroid hormon düzeyleri ve antikor ölçüm değerleri arasında anlamlı farklılık bulunmamıştır (p>0.5). Sigara içen hastaların içmeyen hastalara göre başlangıç ve sigara sonrası anti TPO değerlerinin yüksek olduğu görülmüştür. Tek doz sigara içimi öncesi anti TPO değerleri sigara içen ve içmeyen grup arasında anlamlı olarak farklıdır (p<0.04). Tek doz sigara içimi sonrası da anti TPO değerleri farklıdır (p<0.01). Ancak anti Tg değerlerinde istatistiksel olarak farklılık bulunmamıştır (p>0.5).SONUÇ: Tiroid fonksiyonları üzerine sigara içiminin etkileri hakkındaki görüşler tartışmalıdır. Elde ettiğimiz bulgular neticesinde; (i) ötiroid sigara içen hasta grubunda anti TPO değerleri sigara içmeyenlere göre, hem sigara öncesi hem de sonrası yüksek bulunmuştur. Anti TPO, anti Tg'e göre otoimmun tiroid hastalığının hassas bir göstergesidir ve yüksek olması tiroid bezinde henüz yıkım sürecinin başlamadığına işaret etmektedir. (ii) Tek sefer sigara içiminin tiroid hormon düzeylerine, anti Tg ve anti TPO ölçüm değerlerine etkisi saptanmamıştır.Başa Dön Özet Giriş Materyal ve Metot Bulgular Tartışma Kaynaklar Giriş Sigaranın insan vücudunda çeşitli metabolik ve biyolojik süreçlere ve aynı zamanda hormon salınımı üzerine etkisi vardır. Sigara karsinojenler (polisiklik aromatik hidrokarbonlar gibi), iritan maddeler, nikotin, karbon monoksit ve diğer gazları içerir. Tiyosiyanat sigara kullananlarda siyanidin detoksifikasyon ürünü olarak meydana gelir. Tiyosiyanat iyodun tiroid bezine girişi ve organifikasyonunu inhibe edici ve iyodun tiroiddeki hücrelerden atılımını arttırıcı etkisi vardır. Bu etkileri endemik guatr bölgesinde daha da artar. Tiyosiyanatın kandaki seviyesi içilen sigara miktarı ile ilişkili olup 1; serum yarı ömrü 6 günden fazladır2. Nikotin tiroid bezindeki iyot döngüsünü etkilemez. Ancak akut olarak sempatik sinir sistemini uyarır3,4. Tiroid bezinin yoğun otonom innervasyonu vardır. Ancak bez fonksiyonunun düzenlenmesinde günümüzde bu innervasyonun rolü hala açık değildir. Nikotinin serum yarı ömrü sigara içen ve içmeyen bireyler arasında farklılık göstermemekte olup, ortalama 1 saattir5,6, ve akut olarak serumda tiroid antikor seviyelerine etkisi olup olmadığı bilinmemektedir.Sigara içimi ve tiroid hastalıkları arasındaki ilişki tartışmasızdır. Ancak kronik sigara kullanımının tiroid fonksiyonları, otoimmun tiroid hastalık gelişimine ve tiroid büyüklüğü üzerine etkileri hakkındaki bilgiler birbirinden farklıdır2,7-9. Bu farklılık, sigarada bulunan maddelerin birbirinden farklı etki mekanizmalarının birleşik net etkisinin sonucudur.İnsanda tek sefer sigara içiminin akut dönemde serum tiroid hormon seviyesi ve tiroid antikor seviyelerine etkisi olup olmadığına dair bir bilgi yoktur. Bu çalışmanın amacı ötiroid hasta grubunda tek sefer sigara içiminin akut dönemde tiroid fonksiyonlarının göstergesi olarak serum serbest Triiodotironin (sT3), serbest Tiroksin (sT4), Tiriod stimülan hormon (TSH) düzeyi ve immün tiroid doku cevabının göstergesi olarak Anti-tiroglobulin antikor (anti Tg) ve Anti-tiroid peroksidaz antikor (anti TPO) düzeylerine etkisini belirlemektir.Öğe Tek Taraflı Adrenal Kanamada PET/ BT’ de Yanlış Pozitif F-18 FDG Tutulumu(2016) Çelik, Mehmet; Bülbül, Buket Yılmaz; Aytürk, Semra; Üstün, Funda; Güldiken, SibelAltmış altı yaşında bayan hastanın özgeçmişindesürrenal insidentaloma ve hipertansiyon mevcut olup,travma öyküsü olmaksızın sol yan ağrısı ilekliniğinimize başvurmuştu. Batın USG ve MRG'deadrenal karsinom veya adrenal metastaz düşünülenhastanın, tüm vücut F-18 FDG-PET/BT'de tek taraflısürrenalde artmış FDG tutulumu nedeniyle malignadrenal kitle gibi bir görünüme sahipti. Bu belirtilerleadrenal kitle, primer adrenal karsinom veya adrenalmetastazı düşündürmekteydi. Nihai patolojik tanıadrenal kanama olarak raporlandı. Burada, literatürde denadir bildirilen, travma hikayesi olmaksızın tek taraflıadrenal kanamada artmış F-18 FDG tutulumu olan birolguyu sunmayı amaçladıkÖğe Trakya Üniversitesi Nükleer Tıp Anabilim dalındaki hipertiroidi hastalarının 10 yıllık radyoaktif iyot tedavisi sonuçları(2002) Üstün, Funda; Yüksel, MahmutTîrotoksikoz FT3, FT4 veya her ikisinin serum konsantrasyonunun arttığı ve TSH'nın suprese olduğu durumlarla sonuçlanan hipermetabolizmanın yol açtığı klinik sendromdur. En sık rastlanan tipleri Graves hastalığı, toksik adenom ve toksik MNG'dır. Antitiroid ilaçlar, cerrahi ve radyoaktif iyot hipertiroidinin tedavisinde kullanılan yöntemlerdir. Hiçbir yöntem ideal değildir. Tedavi sonrası hipotiroidi ve yineleyen hipertiroidi riski taşırlar. Radyoaktif iyot tedavisi başlangıç veya yineleyen hastalığı olanlarda giderek artan sıklıkta kullanılır hale gelmektedir. Yetersiz doza bağlı hipertiroidinin kontrolünde gecikme ve uzun süreli takiplerde giderek artan hipotiroidi insidensi iki temel dezavantajıdır. Bizim çalışmamızda 1991-2001 yılları arasında T.Ü.T.F. Nükleer Tıp Anabilim dalında hipertiroidi nedeniyle takip edilen ve radyoaktif iyot tedavisi uygulanan 105 hasta retrospektif olarak incelendi. Sonuçlar hipertiroid, ötiroid ve hipotiroidi olarak değerlendirildi. 30'u erkek ve 75'i kadından oluşan 105 hasta diffüz guatr (Graves hastalığı), toksik nodüler guatr (hiperaktif adenom), toksik multinodüler guatr, multinodüler guatr, nodüler guatr olarak sınıflandırıldı. Hastaların 80'ine tek doz, 25'ine ise ikinci doz ve bunlardan sadece birine üçüncü doz uygulandı. Tek doz sonunda hastaların ötiroid olanlar %26.7, hipotiroid olanlar %20.9, hipertiroid kalanlar %52.4'tür. 25 hastaya ikinci doz uygulandığında ise, %30.5'u ötiroid ve %28.6'sı hipotiroid hale gelmiş olup, %40.9'u hipertiroid kalmıştır. İki doz sonucu hipotiroid hale gelen 30 hastanın (%28.6) 25'sı tiroksin tedavisi almakta olup, 4'ü subklinik hipotiroidiktir. Tiroksin replasman tedavisi hastaların 49 büyük çoğunluğuna ilk yıl içinde başlanmıştır. Birinci doz sonrası tiroksin tedavisine başlama süresi en erken 3. ay iken, tek doz ile hipotiroidi olan 22 hastanın 15'ine ilk yılda tedavi başlandı. İkinci doz sonucu hipotiroidi olan 8 hastanın en erken 2. ayda olmak üzere, 6'sına ilk yılda tedavi başlandı. Tek doz ile bu hastaların %47.6 'inin hipertiroidisi kontrol edilirken, ikinci dozda bu oran %59.1'ye yükselmiştir. Sonuç olarak; radyoaktif iyot tedavisinin sonucunda meydana gelen hipotiroidi komplikasyondan ziyade, hedeflenen bir sonuçtur ve kontrolü hipertiroidinin ilaçla kontrolünden daha kolaydır. Böylece hastaların takibini kolaylaşır ve doktoru ziyaret sıklığı azalır.