Yazar "Öztekin, Erkan" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 4 / 4
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Anterior veya antero-inferior akut miyokard infarktüsünde giriş elektrokardiyogramının çok damar hastalığını öngörmedeki değeri(1999) Eker, Hüseyin; Öztekin, Erkan; Özbay, Gültaç; Kürüm, Turhan; Özçelik, Fatih; Korucu, CengizBu çalışmada anterior akut miyokard infarktüsü (AMİ) ve anterior-inferior AMİ sırasında hastaların giriş EKG'lerinde infarktüsten sorumlu arter veya çok damar hastalığının tahmin edilmesi için giriş EKG'si ile koroner anjiyografik bulguların karşılaştırılması amaçlanmıştır. Üç yıl içerisinde anterior AMİ tanısı ile yatırılan 86 hasta çalışmaya alındı. Hastalar prekordiyal derivasyonlarda en az komşu iki derivasyonda >1 mm ST-segment elevasyonunun bulunmasıyla birlikte DII, DIII, aVF'den en az ikisinde >1 mm ST-segment elevasyonu veya ST-segment depresyonu göstermelerine göre değerlendirildi. Anjiyografi ilk 14 gün içinde yapıldı ve koroner arterlerde en az > % 50 darlık bulunması dikkate alındı. Hastalar damar tutulumu olarak sol ön inen arter (LAD) veya çok damar hastalığı olanlar şeklinde gruplandırıldı. Çok damar hastalığı LAD+Sirkumfleks arter (Cc) veya LAD+sağ koroner arter (RCA) veya LAD+Cc+RCA birlikteliği olarak kabul edildi. Buna göre a) inferior resiprok gösteren anterior AMİ'lü hastalar, b) inferior elevasyon gösteren anterior AMİ'lü hastalar, c) anterior AMİ geçiren bütün hastalar inferior bölgede ST-segment değişikliklerine göre LAD veya çok damar tutulumu bakımından incelendi. İnferior resiprok gösteren anterior AMİ'de aVL (p: 0.017) ve V6'da (p: 0.01) ST-segment depresyonu görülmesi çok damar hastalığı lehine olarak anlamlı bulundu. İnferior elevasyon gösteren anterior AMİ'lü iki grup arasında ST segment yüksekliği bakımından damar tutulumlarını öngörmede derivasyonlar arasında istatistiksel bir farklılık tesbit edilmedi. Anterior AMİ geçiren bütün olgular incelendiğinde DI, aVL, V4, V5 ve V6'da ST-segment depresyonunun bulunması çok damar hastalığı lehine istatistiksel olarak anlamlı bulundu (p: 0.04, p: 0.03, p: 0.02, p: 0.04, p: 0.0009, sırasıyla). Sonuç olarak inferior resiproklu anterior AMİ geçiren hastalarda anterolateral derivasyonlarda ST-segment depresyonu bulunmasının, çok damar hastalığını giriş elektrokardiyografisinden öngörmede yararlı olacağı kanaatine varıldı.Öğe Kararsız anjina pektoris ile başvuran tip 2 diyabetes mellituslu olgularda anjiyografik bulguların değerlendirilmesi(2002) Tatlı, Ersan; Yıldız, Mustafa; Gül, Çetin; Öztekin, Erkan; Özçelik, Fatih; Özbay, GültaçAMAÇ: Bu çalışmada kararsız anjina pektoris kliniğine sahip, Tip 2 diyabetes mellitus (DM)'lu olgularla diyabetes mellitusu olmayan olgular arasında klinik ve anjiyografik özellikleri açısından fark olup olmadığı araştırıldı. GEREÇ VE YÖNTEM: Kararsız anjina pektoris (AP) kliniğiyle kliniğimize başvuran, daha önce miyokard infarktüsü geçirmemiş 71 erkek, 29 kadın olmak üzere ardışık 100 vaka çalışmaya alındı. Olgular kararsız AP'i olup DM'u olan (grup1) ve olmayan (grup 2) grup olarak ikiye ayrıldı. Tamamına koroner anjiyografi ve sol ventrikülografi uygulandı. Koroner arterlerde %70'in üzerinde darlık tespit edilmesi kritik ve klinik tablodan sorumlu lezyon olarak kabul edildi. Olgular risk faktörleri, anjiyografik bulgular ve revaskülarizasyon açısından incelendi. BULGULAR: Grup 1, 30 erkek (%61), 19 kadın (%39); grup 2, 41 erkek (%81), 10 kadın (%19) vakadan oluşmaktaydı. Grup 1'de kadın hasta sayısı anlamlı olarak daha fazlaydı (p=0.03). Grup 2'de sigara tüketimi anlamlı olarak yüksekti (p=0.02). Grup 1'de olguların 24'ünde (%48) üç damar, 10'unda (%21) tek damar hastalığı, grup 2'de ise 26'sında (%52) tek damar, 13'ünde (%25) üç damar hastalığı saptandı (p=0.001). SONUÇ: Kararsız AP'li diyabetik hastalarda üç damar hastalığı oldukça sık görülürken tek damar hastalığına daha az sıklıkta rastlanmaktadır. Bu nedenle kararsız AP kliniğiyle başvuran diyabetik hastalarda tanı ve tedavi aşamasında daha titiz olunmalı, koroner anatomileri erken dönemde dikkatle gözden geçirilmelidir.Öğe Kardiyak sendrom x'li hastalarda sol ventrikül global ve bölgesel sistolik fonksiyonlarının kolor kinesis dobutamin stres ekokardiyografi ile incelenmesi(Trakya Üniversitesi, 2001) Öztekin, Erkan; Özbay, GültaçÖZET Sendrom X; tanımlandığı günden bu yana etyolojisi ve patofızyolojisi aydınlatıiamamış, üzerinde tartışmaların devam ettiği konuların başında gelmektedir. Bu hastalarda gerçekten miyokardial iskemi varmıdır, varsa neden gösterilenıemektedir ve alışılmış anti anginal ilaçlarla göğüs ağrısı neden kontrol edilememektedir gibi aydınlatılmayı bekleyen pek çok soru mevcuttur. Sendrom X'li hastalarda, iskeminin dolaylı göstergesi sayılabilecek, stresle indüklenen sol ventrikül global yada bölgesel sistolik disfonksiyonunu araştırmak amacıyla, sendrom X tanısı konmuş 14 hasta ile 10 kontrol vakasının kolor kinesis dobutamin strese yanıtları karşılaştırıldı. Sendrom X'li hasta grubunda DSE esnasında hastaların % 57'sinde angina, % 50 sinde de ST segment depresyonu gelişirken; kontrol grubunda angina ve ST segment depresyonu tespit edilmedi. Sendrom X'li hastalarda dobutamin strese yanıt olarak; kontrol grubuyla benzer şekilde sol ventrikül diastol sonu volümü ile sistol sonu volümü azalırken, ejeksiyon fraksiyon değişmedi ve hiçbir segmentte disfonksiyon gelişmedi. Sonuç olarak kolor kinesiz dobutamin stres ekokardiyografı ile sendrom X'li hiçbir hastada iskeminin dolaylı göstergesi olan sol ventrikülün global yada bölgesel sistolik disfonksiyonu tespit edilememiştir. 37Öğe Trakya Bölgesi'nde görülen 45 perikardit olgusunun etyoloji, tanı ve tedavi yönünden değerlendirilmesi(2000) Eker, Hüseyin; Öztekin, Erkan; Özbay, Gültaç; Kürüm, Turhan; Özçelik, Fatih; Korucu, Cengiz1995-1998 yılları arasında Kardiyoloji servisine effüzyonlu perikardit tanısı alarak yatırılan olgular etyoloji, tanı ve tedavi yöntemleri yönünden geriye dönük olarak değerlendirildi. Yirmi iki kadın, 23 erkek, toplam 45 olgu çalışmaya alındı. Olguların yaşları 14 ile 90 yaş (ortalama 45.8±19.2 yaş) arasında değişmekte idi. Etyoloji olarak en sık tüberküloz perikardit, viral perikardit ve neoplastik perikardit tesbit edildi. Altı olguda neden bulunamadı. Tanı ve/veya tedavi amacıyla 28 hastaya toplam 33 kez perikardiyosentez yapıldı. Dört hastada perikardiyosentez sırasında kardiyak rüptür oldu. Bu olgulardan biri işlem sırasında, biri postoperatif 10.günde öldü. Olguların 14'üne kardiyosentez sonrası cerrahi girişim (tüp drenajı, perikardiyektomi veya perikardiyo plevral pencere) uygulandı. Cerrahiye verilen bir hasta ameliyat sırasında inferior vena cava rüptürü nedeniyle öldü. Perikardiyosentez komplikasyonu %8, perikardiyosentez komplikasyonuna bağlı mortalite %4, cerrahi mortalite %7 ve toplam mortalite %6 olarak bulundu. Bölgemizde en sık perikardit nedenlerinin tüberküloz perikardit, viral perikardit ve neoplastik perikardit olduğu görüldü. Perikardiyosentezin daha fazla major komplikasyon oluşturmasına rağmen mortalite üzerine etkisi cerrahiden daha düşük bulundu.