Yazar "Çopuroğlu, Elif" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 10 / 10
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe ANAESTHESIA MANAGEMENT IN SPINAL CORD INJURY PATIENTS(2015) Sağıroğlu, Gönül; Çiftdemir, Mert; Çopuroğlu, Elif; Çopuroğlu, Cem; Şahin, Sevtap HMultitravmalı hastaların %1,3'ünde spinal kord hasarı oluşmaktadır. Spinal kord yaralanmalarında en başta gelen ölüm sebebi aspirasyon ve şoktur. Spinal Kord Hasarlı (SKH) hastaların anestezi yönetiminde en önemli amaç sekonder spinal hasarın önlenmesi dir. Travmada ABC (A: havayolu, B: solunum, C: dolaşım) denilen, ilk aşamada hava yolunun açık tutulması, solunum ve dolaşımın sağlanması hayati önem taşımaktadır. SKH'lı hastada anestezi indüksiyonu, havayolunun sağlanması, anestezi idamesi, hemodinaminin stabilizasyonu hastaların morbidite ve mortalitesini etkileyebilecek farklılıklar göstermektedir. Bu derlemede, spinal kord hasarlı hastaya anestezik yaklaşımlar gözden geçirilmiştirÖğe Bel fıtığı ameliyatlarında anestezi uygulamalarımızın retrospektif analizi(2011) Çopuroğlu, Cem; Çopuroğlu, Elif; Sağıroğlu, Gönül; Bezen, Olgaç; Çolak, AlkinAmaç: Bu çalışmada, bel fıtığı nedeni ile ameliyat edilen hastalarda uyguladığımız anestezi yönetimlerini geriye dönük olarak değerlendirmeyi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Bu çalışmada, Ocak 2009- Aralık 2011 tarihinde bel fıtığı ameliyatı uygulanan 150 olgu geriye dönük olarak incelenmiştir. Hastalar uygulanan anestezi yöntemine göre spinal anestezi (SA; n=12) ve genel anestezi (GA; n=138) olarak iki gruba ayrılmıştır. Olguların demografik özellikleri, sigara alışkanlıkları, bilinen ek hastalıkları, kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH) olduğu bilinen hastaların ameliyat öncesindeki solunumsal değerleri, uygulanan anestezi türü, kullanılan anestezik ilaçlar, ek analjezi ihtiyacı, ameliyathanede ölçülen ilk, ameliyat boyunca kaydedilen en düşük ve en yüksek hemodinamik ölçümleri, ameliyat süresince gözlenen hipotansiyon ve bradikardi varlığı, efedrin-atropin kullanımı, ameliyat süresi, kanama miktarı ve ameliyat süresince hastaya verilen toplam sıvı miktarı değişken olarak alınmıştır. Sonuçlar: Spinal anestezi grubunda 12 hastadan 5?inde hipotansiyon görüldü ve bu fark istatistiksel açıdan anlamlı bulunmuştur (p<0.001). Bu grupta hipotansiyonun tedavisi amacıyla efedrin kullanımı anlamlı olarak yüksek olarak saptanmıştır (p<0.001). Bradikardi, Spinal Anestezi grubunda hiç görülmemiş, Genel Anestezi grubunda ise 138 hastanın 6?sında saptanmış, bu durum istatistiksel açıdan anlamlı bulunmamıştır. Spinal Anestezi grubundaki tüm hastaların (n=12) KOAH tanısı vardır. Spinal Anestezi grubunda tüm hastalara lokal anestezik olarak bupivakain kullanılmıştır. Genel Anestezi grubunda inhalasyon ajanı olarak sevoflurane (n=121), isoflurane (n=3), desflurane (n=14); kas gevşetici olarak tracrium (n=80), esmeron (n=49), norcuron (n=9) kullanılmıştır. Ameliyat süresince kaybedilen kanama miktarı Spinal Anestezi grubunda Genel Anestezi grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı derecede düşük bulunmuştur (p<0.015). Ameliyat süresi ve ameliyat süresince hastaya verilen toplam sıvı miktarı açısından gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmamıştır. Sonuç: Bu çalışmanın verileri ışığı altında genel anestezi için yüksek riske sahip KOAH?lı hastalarda, yüz üstü pozisyonda uygulanan alt torakal ve lomber bölge cerrahilerinde spinal anestezinin güvenle uygulanabileceği fikri elde edilmiştir.Öğe Comparison of sirolimus and colchicine treatment on the development of peritoneal fibrozis in rats having peritoneal dialysis(2015) Sağıroğlu, Tamer; Sayhan, Mustafa Burak; Yağcı, Mehmet A.; Yalta, Tülin Deniz; Sağıroğlu, Gönül; Çopuroğlu, Elif; Oğuz, SerhatBackground: Continuous ambulatory peritoneal dialysis is a successful treatment modality for patients with end-stage renal disease. Peritoneal fibrosis (PF) is the most critical complication of long-term peritoneal di- alysis (PD). Aims: In our study, we aimed to compare the effects of colchicine and sirolimus on PF induced by hypertonic peritoneal dialysis solutions in rats. Study Design: Animal experiment. Methods: Twenty-four rats were randomly divided into three groups. The control group received an intraperitoneal injection (ip) of saline. The sirolimus group received the PD solution, plus 1.0 mg/kg/day Rapamune®. The colchicine group received the PD solution ip plus 1.0 mg/kg/day of colchicine. Blood sam- ples were taken to measure the serum levels of VEGF, TGF-β, and TNF-α. Peritoneal tissue samples were taken for histopathological evaluation. Results: TGF-β and TNF-α values in the sirolimus group were found to be statistically significantly lower than in the control and colchicine groups, but the differences between the control and colchicine groups were not statistically significant. No statistically significant differences were found between the groups regarding the VEGF values. Vascular neogenesis and peritoneal thickness were compared; the values in the sirolimus group were statistically reduced compared to the values in the control group. Mild fibrosis developed in 75% of all animals in the sirolimus group; there was no moderate or severe fibrosis observed. Fibrosis developed to varying degrees in 100% of the animals in the control and colchicine groups. Conclusion: The present study demonstrates that sirolimus might be beneficial for preventing or delaying the progression of PF and neoangiogenesis. These alterations in the peritoneal membrane may be connected with reduced TNF-α and TGF-β levels.Öğe A comparison of the effects of different types of laryngoscope on the cervical motions: randomized clinical trial(2015) Çolak, Alkin; Çopuroğlu, Elif; Yılmaz, Ali; Şahin, Sevtap Hekimoğlu; Turan, NesrinBackground: The rate of cervical injury among all trauma patients is 3.1%. The most important point dur- ing intubation of those patients is not to increase the cervical injury. Aims: In this study, we hypothesize that there will be a minimal cervical extension during a laryngoscopy with the use of optical view laryngoscopes. Study Design: Prospective, randomized clinical trial. Methods: One hundred and fifty adult patients with ASA physical status I to III were enrolled in our study. After routine anesthesia induction, we randomly as- signed the patients into three groups according to the type of laryngoscope. Macintosh type, Truview EVO2® type and Airtraq® type laryngoscopes were used in Group DL (n=50), Group TW (n=50) and Group ATQ (n=50), respectively. After applying gen- eral anesthesia induction and mask ventilation, all of the patients were positioned in the neutral position. An inclinometer was placed on the forehead of the patients. Then, the extension angle during intubation and the Cormack-Lehane Score were measured and the time to intubation was recorded. Results: One of the 50 patients in the DL Group, 2 of the 50 patients in the TW Group, and 4 of the 50 patients in the ATQ Group were excluded from the study because of the failure of intubation at defined times. The angle of cervical extension during laryngoscopy was found to be 27.24±6.71, 18.08±7.53, and 14.54±4.09 degrees in the Groups DL, TV and ATQ, respectively; these differences also had statistical significance (p=0.000). The duration of intubation was found to be 13.59±5.49, 23.60±15.23, and 29.80±13.82 seconds in Groups DL, TV and ATQ, respectively (p=0.000). Conclusion: A minimal cervical motion was obtained during tracheal intubation with the use of Truview EVO2® and Airtraq® types of laryngoscope compared with the Macintosh laryngoscope. (ClinicalTrials.gov Identifier: NCT02191904). Keywords: Airtraq®, airway management, intratracheal equipment, intubation, Macintosh, Truview EVO2®Öğe The effects of apelin on mesenteric ischemia and reperfusion damage in an experimental rat model(2012) Sağıroğlu, Tamer; Oğuz, Serhat; Sağıroğlu, Gönül; Çopuroğlu, Elif; Yalta, Tülin; Sayhan, Mustafa Burak; Yağcı, Mehmet AliAmaç: Barsak iskemi-reperfüzyon (I/R) hasarı yüksek morbidite ve mortalite oranları ile seyreder. Etkili koruyucu veya tedavi edici ajanlar bulmak için sürekli araştırmalar yapılmaktadır. Barsak İ/R hasarının sıçan modelinde apelin 13 (AP)’ün etkilerini araştırmayı amaçladık. Çalışma Planı: 6-8 haftalık ve 280±20 g ağırlığında 24 adet erkek Sprague Dawley sıçan eşit olarak üç gruba ayrıldı (Kontrol, I/R ve I/R+AP). Kontrol grubuna klemp uygulanmadan süperiyor mezenterik arter (SMA) ayrıldı. I/R ve I/R+AP gruplarında atravmatik mikrovazküler bulldog klemp SMA nın aortadan çıkış noktasına yerleştirildi. 60 dk iskemiden sonra, klempler alınarak 3 saat reperfüzyon uygulandı. 3 saat Reperfüzyondan sonra, biyokimyasal incelemeler (malondialdehit (MDA) ve glutatyon (GSH) düzeyleri) ve histopatolojikal incelemeler için doku örnekleri alındı. Bulgular: Kontrol grubu ile karşılaştırıldığında MDA düzeyleri I/R grubunda anlamlı düzeyde yüksekti. MDA düzeyleri I/R grubu ile karşılaştırıldığında I/R+AP grubunda düşük olmasına rağmen, farklılık anlamlı değildi. I/R ile I/R+AP grupları arasında GSH düzeyleri arasında anlamlı farklılık yoktu. I/R+AP grubu histopatolojik medyan değerlendirmeleri I/R grubu ile karşılaştırıldığında anlamlı düzeyde düşüktü (p=0.001). Sonuç: Apelinin oksidatif hasarı üzerinde olumlu etkisi olduğu görüldü, bu istatistiksel olarak anlamlı değildi. Bu yüzden insanlardan kullanılmadan önce, apelinin barsak iskemisinin başlangıç tedavisi ile ilgili bulgular üzerindeki rolü için daha büyük ölçekli hayvan çalışmalarına ihtiyaç vardır.Öğe Omurga tüberkülozlu hastalarda cerrahi tedavi sonrası uzun dönem takip sonuçları(2011) Çopuroğlu, Cem; Yılmaz, Barış; Çiftdemir, Mert; Özcan, Mert; Çopuroğlu, Elif; Yalnız, ErolAmaç: Bu çalışmanın amacı, ciddi komplikasyonlara yol açabilen omurga tüberkülozunun, erken tanı ve etkin bir cerrahi tedavi sonrası takip sonuçlarını incelemektir. Hastalar ve Yöntem: Çalışmamızda 1999- 2006 tarihleri arasında omurga tüberkülozu tanısı ile cerrahi tedavi uygulanan ve uzun dönemtakibi yapılan 27 olgu incelendi. Olguların şikayetleri, tanı öncesi süre, muayene bulguları, cerrahi teknikler ve uzun dönem takip sonuçları değerlendirildi. Sonuçlar: Çalışma grubumuz yaş ortalaması 53.9 (27-76) olan 12 erkek ve 15 bayan hastadan oluşmaktaydı. Ondört hastanın tutulumu torakal bölgede, 13 hastanın ise lomber bölgedeydi. Ana semptom lokalize ağrı idi ve ağrı lokalizasyonu tutulumun seviyesi ile uyumluydu. Kilo kaybı, halsizlik, ateş, gece terlemesi gibi hastalığın sistemik bulguları sıklıkla eşlik etmekteydi. Fizik muayenede lokal hassasiyet, kas spazmı ve hareket kısıtlılığı belirgindi. Hiçbirinde komplet nörolojik defisit yoktu. Dört olguda (% 14.8) kuvvet kaybı ve hipoestezi mevcut idi. Kesin tanı konulana kadar ki semptomların süresi ortalama 176.3 (10-360) gündü. Cerrahi tedavi yöntemi olarak 5 (% 18.5) olguda anterior debritman ve otojen strut greft ile anterior füzyon, 22 (% 82.5) olguda anterior dekompresyon+füzyon ve posterior enstrümantasyon ve füzyon uygulandı. Uzun dönem sonuçlarımıza göre mortaliteye hiç rastlanmazken cerrahi sonrası sadece 2 (% 7.4) olguda inguinal ve paravertebral fistül ile sonuçlanan nüks görüldü. Çıkarımlar: Omurga tüberkülozlu hastalarda gecikmiş tanı, medikal tedavinin yetersiz kalması ve ilerleyici nörolojik tablo, cerrahi tedavi yöntemlerine gereklilik doğurur. Günümüzde altın standart kabul edilen anterior radikal debridman ve füzyon, tek seviyeli olgularda yeterli iken, birden fazla seviyeli omurga tüberkülozu olgularında anterior debridman ve füzyona, posterior enstrümantasyon ilave edilmesi, erken mobilizasyona ve stabilizasyona yardımcıdır, korreksiyon kaybının az olmasını sağlar.Öğe SPINE FRACTURES CONCOMITTANT WITH PELVIC REGION FRACTURES(2015) Kaya, Murat; Çiftdemir, Mert; Özcan, Mert; Çopuroğlu, Cem; Çopuroğlu, ElifAmaç: Pelvis bölgesinde kırık tanısı ile takip edilen hastalarda eşlik eden omurga yaralanmalarının sıklığını ve tedavi şeklini analiz etmek.Hastalar ve Yöntem: Mart 2009 ile Aralık 2014 tarihleri arasında kliniğimizde tedavi edilen 182 pelvis ve asetabulum kırıklı hastaların dosyaları geriye dönük olarak incelendi. Aynı zamanda omurga kırığı mevcut olan 26 hastanın omurga yaralanmaları ve uygulanan tedavi yöntemleri incelendi. Yüksek enerjili yaralanmalar sonucunda oluşan her iki bölge kırıklarında tedavi zamanlaması ve tedavi yöntemleri analiz edildi.Bulgular: Kliniğimizde pelvis bölgesi yaralanması nedeni ile tedavi edilen 182 hastadan 26 tanesinde omurga yaralanması olduğu tespit edildi. Omurga yaralanmalı 6 hastada 8 patlama kırığı, 6 hastada 8 kompresyon kırığı, 2 hastada 2 spinöz çıkıntı kırığı ve 12 hastada 25 transvers çıkıntı kırığı tespit edildi. Opere edilen 8 hasta patlama kırığı nedeni ile 1 hasta ise torakolomber bölgede kompresyon kırığı nedeni ile opere edildi. Diğer omurga yaralanması tanıları olan hastalar konservatif yöntemlerle tedavi edildiler.Sonuç: Pelvis yaralanmaları ile omurga yaralanmaları birlikteliği sıktır. Tedavi kararını belirlemede yaşamsal fonksiyonları stabilize etmek önceliklidirÖğe Torakotomi sonrası ağrı tedavisinde meperidin veya morfin ile intravenöz hasta kontrollü analjezi uygulamalarının karşılaştırılması(2013) Sağıroğlu, Gönül; Çopuroğlu, Elif; Kiraz, Osman Gazi; Baysal, Ayşe; Sağıroğlu, Tamer; Meydan, Burhan; Yüksel, VolkanAmaç: Torakotomi ile yapılan ameliyatlardan sonra intravenöz hasta kontrollü analjezi (İHKA) ile meperidin veya morfin uygulamalarının hemodinamik parametreler ve ağrı kontrolü üzerine etkilerinin postoperatif erken dönemde karşılaştırılması. Yöntemler: Yüz kırk hasta (ASA I-III) prospektif çalışmada randomize olarak meperidin (Grup 1) ve morfin (Grup 2) gruplarına ayrıldı. Postoperatif ilk 24 saatteki İHKA kullanımı; Grup 1de, 50 mg yükleme dozu, 7 mg sa-1 bazal infüzyon, 5 mg bolus dozunda Grup 2de ise, 5 mg yükleme dozu, 0,5 mg sa-1 bazal infüzyon, 0,5 mg bolus dozunda uygulanırken, kilit zamanı 15er dakikaydı. Toplanan veriler; sistolik, diastolik ve ortalama kan basınçları, kalp atım hızı, nabız oksimetresi satürasyonu, vizüel analog skala (VAS) ve Ramsey sedasyon skala değerleri, total ve ek analjezikler ile yan etkilerdi. Bulgular: Grup 1in 2, 4, 16. saat VAS değerleri Grup 2ye göre anlamlı derecede yüksekti (p=0,08; p=0,014; p=0,031). Grup içi karşılaştırmalarda, her iki grupta da postoperatif bazal değere göre diğer tüm saatlerdeki VAS değerleri istatistiksel anlamlı düzeyde düşüktü (p=0,0001). Grup 1in total ve ek doz morfin tüketimi (%25 tam olmayan çapraz toleransa göre hesaplanan morfin eşdeğer doz karşılığı) Grup 2den yüksek bulundu (p=0,001, p=0,0001). Grup 1in postoperatif 2, 4, 8, 16. saatlerdeki sistolik ve ortalama kan basıncı değerleri ile postoperatif 2, 4, 8. saat diastolik kan basıncı değerleri Grup 2den yüksekti (p<0,05). Hipotansiyon insidansı, Grup 1de (%7,1) Grup 2den (%18,6) daha azdı (p=0,043). Sonuç: Torakotomi ağrısında İHKA yöntemiyle verilen morfin tedavisi ile meperidinden daha iyi analjezik etkinlik elde edilebilir. Morfin analjezisinde hipotansiyon oluşması ilacın İHKAda kullanımını sınırlamakta ve dikkatli bir yaklaşımı gerektirmektedir.Öğe Uyanık video yardımlı torakoskopik büllektomi ve plevral abrazyon(2017) Yanık, Fazlı; Karamustafaoğlu, Yekta Altemur; Çopuroğlu, Elif; Balta, CenkUyanık video yardımlı torakoskopik cerrahinin avantajları arasında genel anestezinin ve entübasyonun risklerinden korunmak, hastanede kalış süresini ve genel maliyeti azaltmak sayılabilir. Bu yazıda, primer spontan pnömotoraks tanısıyla sedasyon ve torasik epidural analjezi altında uyanık video yardımlı torakoskopik cerrahi ile büllektomi uygulanan 31 yaşında bir erkek hasta sunuldu. Ancak tüm riskleri ve yararları değerlendirmek için daha ileri çalışmalara ihtiyaç vardır.Öğe Vertebroplasti, intraoperatif sistemik komplikasyonlar önlenebilir mi?(2011) Çopuroğlu, Cem; Çopuroğlu, Elif; Çiftdemir, Mert; Özcan, Mert; Yalnız, ErolAmaç: Perkütan vertebroplasti uyguladığımız hastalarda, anestezi monitorizasyon değişikliklerini incelemek ve ameliyat esnasında gelişebilecek dahili komplikasyonları önleyebilmek için yapılması gerekenleri gözden geçirmek. Hastalar ve Yöntem: Ekim 2001 ve Ağustos 2007 tarihleri arasında kliniğimizde perkütan vertebroplasti uygulanan hastaların verileri geriye dönük olarak incelendi. Çalışma grubunu yaş ortalaması 68.2 olan 40 hasta (24 kadın, 16 erkek) oluşturdu. Hastaların büyük bölümüne (%92.5) lokal anestezi ve sedasyon eşliğinde perkütan vertebroplasti uygulandı. Cerrahi işlem sırasındaki anestezi monitorizasyon verileri incelendi ve olası komplikasyonlara karşı alınabilecek önlemler değerlendirildi. Sonuçlar: Torakolomber bölgenin sık etkilendiği (% 62.5) ve osteoporotik kırık (% 80) etyolojisinin fazla görüldüğü çalışma grubunda, 5 olguda cerrahi işlem sırasında ani hipotansiyon değişiklikleri gözlendi. İki olguda tansiyon iniş-çıkışları ve 1 olguda dispne gözlendi. Ameliyat sonrası dönemde çekilen bilgisayarlı tomografide 22 olguda asemptomatik sement kaçağı tespit edildi. Çıkarımlar: Komplikasyonlar en sık sement kaçağına bağlı görülmektedir. Sement kaçağını önlemek için uygun cerrahi teknik uygulanmalı ve hasta hidrasyonu iyi sağlanmalıdır. Mevcut kardiyak ve pulmoner hastalıkların tedavisi ameliyat öncesinde başlanmalıdır. Cerrahi işlem sırasında anestezist, komplikasyonlarla baş etmeye hazırlıklı olmalıdır.